BÖLÜM 29

277 9 0
                                    

Savaş, senden nasıl hoşlandığımı bir bilsen!
Savaşın beni bu kostümün icinde tanımasına imkan yoktu ama ona saatlerce bakıp ilgi çekmek istemediğimden, Elaya baktım.
"Bak bizim yanımıza doğru geliyor!" dedi Ela.
'Sakin ol Gizem. Savaş yanınıza Ela için geliyor."
Savaş gelince oturduğum mükemmel derecede rahat olan sandalyeden kalktım. Sürekli aşagıya bakıyordum. Savasla göz göze gelme imkanımızda 0.
Savaşa yer vermiştim. Ama o, mükemmel rahat olan sandalyelere oturmamış, Elanın önünde diz çökmüştü.
"Prensesim benim! İyiki geldin. Seni çok özledim." deyip Elanın yanağından öptü. Yemin bile edebilirim ki çok aşırı içten bir öpücüktü bu. Nasılda seviyordu Elayı. Ama Ela, kardeş sevgisiyle yâr sevgisini ayırt edemeyecek yaşta olmadığı için belkide, hoslanıyordu Savaş'tan. Kim olsa severdi bu yaşta ona böyle davranan bir insanı.
"İyiki doğmuşsun, seni çok seviyorum." deyip Savaşın boynundan sımsıkı kollarını geçirdi Elâ'da.
Savaş yine hüzünlüydü ama. Görebiliyordum bunu. Ağladı ağlıyacak derler ya, öyleydi işte.
"Teşekkür ederim , bende seni çok seviyorum Abin nerde?"
"Bilmiyorum, beni bu ablanın yanına bırakıp gitti." deyip bana baktı Ela.
Savaşta Elaya bakmayı kesip bana baktı.
'Bir şey yap Gizem. Aptal gibi dikilme çocuğun karşısında.'
İç sesime gün icinde ikinci kez hak verip gülümsedim.
'Çocuk senin gülümsediğini görebiliyor mu Gizem? Yine sacmalıyorsun.'
3. Kez haklı
Konuşursamda sesimden tanırsa peki?
Sacmalama müzik çok yüksek. Senin sesinle mi ilgilenicek?
"Doğum gününüz kutlu olsun efendim." demeyi başardım sonunda.
"Teşekkür ederim. Hitabını hiç beğenmedim. Her neyse Ela sana emanet bak."
"Özür dilerim. Doğum gününüz kutlu olsun Savaş bey. Tabiki Elaya ben bakıyorum."

'Kabullen artık bunu Gizem, doğum gününü abarta abarta kutlamaz diyordun abartının tillahını yaptı. Süslü cümleler sevmez diyordun, en süslü cümleni bile begenmedi. Savas sandığın gibi biri değil.'

İc ses hep haklı olmak zorundasıın degil mi?

Savaş iç çekti yine, iyice mi düşmüstü yüzü? Bana mı öyle geliyordu.
"Hayır Savaş yanımda kal. Hem ben seni çok özledim. Abimi her gün görebilirsin ama beni göremiyorsun." dedi Ela.
Evet Ela ya konuş! Kalsın işte çocuk bizim yanımızda.
Savaş hâlâ verdiğim yere oturmamış, Elanın önünde diz çökmüş vaziyette beklerken, ayağa kalktı.
"Tamam burdayım o zaman biraz daha. Sen iste yeter benim prensesim."
Ay Savaş birine prensesim diyor. Ve çok çok seviyor o kisiyi. Ela zafer kazanmış gibi gülümserken, Savaş dibime geldi. Kahrolsun Savaş bana yaklaşınca hızlanan nefes alış verişlerim!
Tamam sakin! Savaş yanıma gelmek için gelmemiş, ona verdiğim yere oturmak için gelmiş.
"Sen gidebilirsin. Elanın yanındayım ben. Giderken oyun alanına bırakırım Elayı."
Savaş her şeyi iste bunu isteme benden.
Elaya el sallayıp gitmeye yeltenmiştim ki Ela;
"Hayır Gizemde bizimle dursun. Onunda görmesi lazım." dedi.
Evet Savaş, senin Elaya olan hareketlerini görüp, 'kuzeninde sana aşıkmış Ela, sen haklıydın hemen yarın nikahınızı kıyalım.' demem lazım Savaş evet.
Bir dakika! Biraz önce Ela, Gizem mi dedi? Hayır Ela nolur yapmamış ol bunu. Lütfen sadece bana öyle gelmiş olsun. Lütfen.
"Gizem" dedi Savaş. Gözlerine bakmamaya hâlâ özen gösteriyordum ama dayanamayıp suratına baktım. Tebessüm mü vardı onun suratında? Anlayamadım. Savaş 'Gizem' dedikten sonra tebessüm etmişti öyle mi? Kim bilir simdi ne olucaktı.
"Neyi görmesi lazım Gizeminde?" dedi Savaş. Hemde 'Gizem'i vurgulamıştı. Savaşın başında dikilmeyi bırakıp Elanın tarafına gecmiştim. Bunlar hep Savaşı biraz daha görebileyim diye çabalarım.
"Gizemle aramızda Savaşcım." dedi Ela da.
"Bizim okulda da bir Gizem var Elacım. Kızı görmen lazım." dedi Savaş.
Ay Savaş utandırıyorsun. Kim bilir ne olarak söyledi.
"Sizin okulda kızların hiçbirini sevmiyorum Savaş."
Bu Elanın bizimle yaşıtmış gibi konusmaları oldukca tatlıydı. Savaş ise gözlerini benden hiç cekmiyordu. Bunu hissedebiliyordum en azından. Göz ucuyla bende ona bakıyordum arada. Ayrıca konuşulcak hiç konu kalmamıstıda neden beni konuşuyorlardı acaba?
"Bu farklı. İyi bir kız. "
Savaş niye böyle yapıyorsun simdi?
"Savaş zaten ayda yılda bir görüşüyoruz. Boşver o kızı."
"Haklısın fıstığım." deyip Elanın burnundan sıktı o da benim gibi.
Kafamı kaldırıp etrafa bakarken Savaşın annesinin bize yaklaştığını gördüm.
Belkide Elayla Savaşın sohbetlerinin en güzel yerinde laflarını kestim.
"Ben gideyim isterseniz." diyerek.
Küçücük çocuğun halden anlamasını umut ediyordum. Savaşın annesinin ismini bilmediğimden, yani doğal olarak nasıl hitap edileceğini de bilmeden Savaşa 'annen geliyor' diyemezdim.
Ama Ela gerçekten akıllı bir kız olduğu için halden anlayıp Savaşın annesi gelmeden 'gidebilirsin' emrini vermişti.
~~~
Gerçekten diğerleri nasıl saatlerdir bu çocuklara dayanabilmişlerdi acaba? Oyun alanına geleli 15-20 dakika olmuştu. Ama sırtımdan bile terler aktığını hissediyordum. Esin, gerci ona hâlâ sinirliydim ama kim bilir o nasıl yorulmuştu.
"Yüzüme kalp çiz!" diye emirler yağdıran minik kızı tabureye otutturdum. Suratına koskocaman bir kalp çizdim.
"Gizem!"
Elanın sesi bu. Çok şükür bu çocuklarla ilgilenmeyeceğim.
Yanıma geldiğinde ona baktım. Savaş yoktu.
"Bora 15dakikaya gelecekmiş. Yani 15dakika sonra gidiyoruz. Ee sence Savaşta bana aşık mı?" dedi. Gülümsedim.
"Seni çok seviyor. Ama sevgileri karıştırmaman gerek. Ben ilk defa Savaşı böyle gördüm. Yani seni öpüşü, seninle konuşması, resmen gözünün içi parlıyordu."
"Senin zaten Savaşı ilk görüşün."
"Ha evet ama biraz anlatmışlardı burdakiler. Sert biridir felan diye."
Gizem! Gün icinde söylediğin kaçıncı yalanın? Biraz kendine gel artık.
"Sert biri değil Savaş abim. Çok iyi biri. Ayrıca sert olan biri, neden sen ona 'efendim' deyişini beğenmesin?"
"Ya evet nasıl hitap etmeliyim ona? Orda bir rezil oldum sanki." diyerek iç çektim.
"'Efendim, bey gibi kelimeleri hiç sevmez Savaş abim. Savaş deseydin, ya da normal bir insanla konuşur gibi konuşsaydın bir şey olmazdı." deyip göz kırptı. Haklı.
"Bundan sonra öyle yapayım o zaman." deyip gülümsedim.
Ela bir şey demeden yürüdü. Balonların bulunduğu yerden pembe bir balon alıp yanıma geldi.
"Balona ismimi yazar mısın? Ama çok güzel yaz." dedi. Güzel bir sekilde 'Ela' yazdıktan sonra gülen yüz ve küçük bir kalpte cizdim.
"Güzel oldu. Teşekkür ederim."
"Rica ederim."
"Boranın gelmesine 3 dakika kaldı." dediginde şaşırarak ona baktım.
"Nerden biliyorsun."
"Saydım. Bora da 15 dakika dediyse 15 dakikaya gelir. O yüzden."
Ela gerçekten nasıl sayabiliyorsun ya?
Bir dakika Bora mı?
"Bora kim Ela?" diye bir soru sordum.
"Abim."
Bora demek. Ve demiştim bu cocuk bir yerden tanıdık geliyor diye. Bu şehirdeki ilk günlerimde beni aşağılayan, aptal çocuk! Demek Savaşında kuzeni oluyordu. Bu nasıl bir işkence?
"Bak dedim sana. Geldi."
Bora yanımıza gelince Elayı kucağına aldı. Bir şey demeden gitmeye yeltenirken Ela:
"Görüşürüz Gizem. Teşekkür ederim." dedi.
"Rica ederim. Görüşürüz." derken elindeki balonuna bakıyordum. Bora bana bakıp yürümeye başladı. Giderlerken Elanın hâlâ bıcırık seslerini duyabiliyordum. Kücük topların yanında çocukların suratlarını boyayan kedi kostümü giyip, malesef aslana benzeyen kızın yanına gittim.
"İstersen bende sana yardım edebilirim." dedim.
"Çocukların yarısını sen al o zaman." dediğinde çocuklara yanıma gelmeleri hakkında bir şeyler söyledim.
"Gizem! Gizeeem! Biz çok geç kaldık. Aylin teyzede Savaşın hediyesi var." diye yanıma koşarak gelen Ela'ya baktım. Kaşlarımı kaldırdım.
"Tamam ben hatırlatırım Aylin ablaya" dedim.
Beni yanağımdan öpüp koşarak gitti.
Yanımdaki kıza açıklama yaptığımda hemen geliceğime söz verip mutfağa gittim.
Şanslıydım ki Aylin abla mutfakta insanlara emirler yağdırıyordu.
"Aylin Hanım, Ela'nın Savaş Bey'e hediyesi sizdeymiş. Ela hatırlatmamı istedi." dedim.
"Tamam gece tekrar hatırlat sen bana." dediğinde aklıma yine dahiane bir fikir geldi.
"İsterseniz ben götürebilirim. Çocukların yüzlerini bitirdim."
"Aa gerçekten mi? Sandığımdan hızlı çıktın. Savaş'ın hediyesi şurdaki koltuğun üzerinde, pembe bir kagıda sarılı." dedi işaret parmağıyla koltuğu göstererek.
"Savaş bey bahcede mi?" dedim.
"Hayır odasında, ama canım ona 'Savaş bey' demesen iyi olur." deyince kafamı salladım. Daha fazla kadını oyalamamak için soru sormayı kestim. Pembe kağıda sarılı hediyeyi alıp Savaşın odasını aramaya başladım. Üst kata çıktığımda azda olsa evlerinin bizim eve benzediğini fark ettim. Bizim evimiz bu kadar büyük ve abartılı değildi ama yinede benzetebilmiştim. Benim odam merdivenleri cıkar çıkmaz sağdan ikinci kapıydı. İçimdeki sesi dinleyerek Savaşında odasının orda olabileceğini tahmin ettim. Kapıyı çalmadan direkt içeriye daldım.
Odanın ışığı kapalıydı. Ama yinede pencereden içeriye azıcık ışık geliyordu. Açıkcası biraz korkutucuydu. Ama yinede korkumu belli etmemeye çalışıyordum. Hemen ışığı açmaya yeltendim. Elimle duvarı yoklayarak.
"Işığı açma."
Savasın sesini duyunca içten bir 'hııh' çektim.
"Ay pardon. Şey ama ben seni göremiyorum."
Gerçekten göremiyordum ama!
"Gizem!" dedi. Sesi biraz öncekine göre iyiydi. Gerçekten biraz önceki sesi ağlar gibiydi.
"Efendim?"
"Odamdan çık."
Biliyorum çok saçma ama Savas odasından gitmemi istemiyor gibi hissediyordum. Ya da belki gitmek istemedigim için bahaneler buluyordum.
"Bak ışığı açiyim. 2 dakika bir şey söylücem yalnızca." dedim. Sesim çok farklı çıkmıştı.
"Hayır. Çık dışarı!" dedi Savaş. Yine mi sinirlendirmiştim onu?
Tek bir çare kalıyor. Ela. Yine beni sen kurtar lütfen Ela.
"Savaş kişisel bir şey değil. Ela ile ilgili." dedim. Sesim olabildiğince netti.
"Işığı açmadan söyle."
Savaş ne kadar ısrarcı bir çocuktu böyle. Işıgı açsam en kötü ihtimalle ne yapar diye düşünmüstüm. Odasından, evinden kovar. Kalan 2 haftalık okul hayatımı da mahvederdi. Olsun. Bunu yapıcaktım.
Işık düğmesini bulunca ısıgı açtım. Odası olabildigince genişti, tam karşımda bir yatak vardı ve yatağın hemen önüne diz çökmüş bir şekilde oturan kafasını da iki elinin arasına alan Savaş.
"Savaş!" dedim yanına hızlı bir sekilde gidip. Onu boyle görmek beni gerçekten üzmüştü. Aramızda mesafe kalmıyacak şekilde dibine gidip bagdaş kurmuştum. Kafasını hâlâ kaldırmıyordu. Bu durumda ne yapardı insan? Boğazında bir düğüm, ağlamamak için kendini zor tutarken, sevdiği adam tam karşısında, kafasını kaldırmadan onun ne kadar hüzünlü olduğunu bilirken ne yapardı insan? Susar mıydı? Susup gitmek yakışır mıydı? Sevdiği adam defalarca onu yanından kovmasına rağmen, asla o adam tarafından sevilmeyeceğini bilmesine rağmen dokunup 'üzülme ne olur' diyebilir miydi?
Cevap: eger Gizem Akansa evet!
"Üzülüyorsun." dedim. İkimizde üç saniye kadar sessizce durduk.
"Hatta belki ağlıyorsun. Peki niye? Doğum günü partin mükemmel değil diye mi? Sevdiğin bir arkadasın gelmedi diye mi? Yoksa sana bu kadar değer veren insanlar var diye mi? Niye Savas? Niye bu anı mahvediyorsun? Neden üzülüyorsun? Gercekten yazık." dediğimde boğazımdaki düğümün şiddeti iyice artmıştı. Ağlamaklı çıkan sesim beni bile rahatsız ediyordu. Savas hala kafasını kaldırmaz, sesini çıkarmazken ayağa kalktım. Son defa baktım ona ve yavaşca yürüdüm. Kapıyı actığımda
"Dur!" dedi Savaş. Durdum ve yüzümü ona döndüm. O da sonunda kafasını kaldırmıştı. Gözleri dolmuş, hatta göz çanakları kıpkırmızı olmuştu. Savaştı bu değil mi? Onu ilk defa böyle görüyordum çünkü. Savunmasız, küçücük bir çocuk gibi masum. Sanki annesi ona bağırıp çağırmış ve odayı terk ediyormuş gibi masumca duran küçük bir çocuk duruyordu karşımda. Ve ben yine dayanamayıp gittim oturdum yanına. Onu izlemek, onun hüznünün benim hüznüm olması, onun yaptığı her şey benim hoşuma giderdi. Bu defa önüne değil yanına bağdaş kurdum. İkimizde susuyorduk. Kafasını tekrar kapattı.
"Savaş, neyin var? Kim ne yaptı sana?" dedim. Derinden bir iç çekti ve yavaş yavaş ayaga kalktı. Gidiyor muydu? Bana 'dur' deyip kendi mi gidiyordu. Tamam ben yüzsüzlük yapmış olabilirdim. Ama bu kadarı fazlaydı. Bende hızla ayağa kalktım. Kapının önünde durdu. Tabiki bende. Işığı kapatıp tekrar yavaş hareketlerle arkasına döndü. Ama tabiki de bilemezdi ki arkasında benim olduğumu. Nefesini alnımda hissettiğimde kalp atışlarım gerçekten degişmişti. Ne bir şey söylüyordu ne de kıpırdıyordu. Nefes alışverişlerim ciddi anlamda hızlandığında bende arkamı dönüp Savaşın yatağına oturdum. Çok şükür ki fazla karanlık değildi. Savaş yine aynı konumda oturmaya basladığında ikimizde susuyorduk. İki dakika yirmi sekiz saniye sonra bir ilk yaparak Savaş sessizliği bozdu.
"Ela'ya bir şey mi oldu?"
Sesindeki telaş benim gülümsememe sebep oldu.
"Hayır, hediyesini vermeyi unutmuş, vakitleri de olmadığından hediyesini ben vericem." deyip elimle yatağın üstünü yokladım. Burda değildi. Savasın oturduğu yere eğilip orayı da yokladım. Gercekten salak olduğumu kanıtlayacak bir şekilde elimle hediyeyi yoklarken Savasın eline elim degmişti. Elimi hemen çekerken Savaş tekrar elime uzandı. Elleri sıcacık ve bi o kadar güzeldiki bunun tarifi ciddi anlamda yok. Avuçlarım avuclarındaydı. Bunu neden yapıyordu? Defalarca kovduğu kızın elini neden tutuyordu? İskelede yaptığı şeyleri unutmuş muydu acaba?
'Gizem, çocuğun suratı biraz önce ne kadar acizdi. Yanında sen olduğun için belki böyle tutuyor elini. ARKADAŞCA.'
İç sesime hak verip gerçekten arkadaşca davranmaya çalışarak diğer elimi elinin üstüne koydum.
"Ben hep yanındayım. Gercekten ne zaman kötü olursan." dedim
Odanın penceresinden gelen hafif ısıkla hareketlerine bakmaya calısıyordum. Elini hafifce cekti. Kafasını yukarı kaldırdı ve bana baktı.
"Bunca şeye rağmende mi?"

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin