"Ee anlat." dedi Esin portakal suyumu verip.
"Daha ne anlatayım? Her şeyi tüm ayrıntısıyla anlattım ya." dedim gülümsemeye çalışarak.
Tatilden döneli 2 gün olmuştu. 1 günümü sadece uykuya vermiştim. Sonrada Esinin ısrarlarına dayanamayarak evlerine gitmiştim. Tüm ayrıntısıyla Esine anlatmıştım.
Esin yüzünde bir gülümsemeyle
"2 gün sonra Savaşın doğum günü." dedi. Savaşın sahilde bana yaptığı o gereksiz tavrı anlatmama rağmen.
"Ee?" dedim umursamamaya çalışıyordum ama içim içimi kemiriyordu.
"Sence koskoca Soyhan ailesi Savaşın doğum gününü partisiz mi kutlar?"
"Bilmem."
"Ay ne demek bilmem Gizem? Tabiki parti yapacaklar."
Esini ne kadarda kendime benzetmiştim.
"Ya aman neyse kapatalım konuyu." dediğimde portakal suyundan biraz aldım.
~~~~
"Gizeem! Saatlerdir o bilgisayarın başında ne yapıyorsun?"
Tüm evin içi annemin bu cümlesiyle yankılanınca, 2 gündür onları ne kadar umursamadığımı fark ettim. Gerçi onlarda beni umursamıyordu öyle değil mi?
Aklıma onların ayrılacakları gelince ister istemez ikisine de sinirleniyordum. Ayak seslerini duyunca hiçbir şekilde pozisyonu bozmadım, sayfanın yüklenmesini bekliyordum. Annem kapıyı şak diye açınca bir saniyelik ona baktım.
"Gizem! Sabahtan beri sana sesleniyorum."
Sayfa yüklenince anneme bakmak yerine bilgisayara gömdüm kafamı.
İşte Soyhan Ailesi
"Kime diyorum ben?"
"Noldu anne?"
"Napıyorsun saatlerdir odada? Hadi artık aşağıya in."
"Ödevimi yaptım, şimdi de küçük bir şey merak ettim. Ona bakıyorum."
"Sonra bakarsın, saatlerdir bilgisayara bakmaktan gözlerin bozulacak."
Ona cevap vermek yerine yerimden kalktım. Ne de olsa telefondan da bakabilirdim.
Sonuç olarakta yaptığım araştırmalardan, Savasın doğum gününün o büsbüyük evde kutlanacağını öğrenmiştim. Anladığım kadarıyla çok abartılı olacaktı. Davetlilerin hepsi çok önemli insanlardı. Savaşın asla bu kadar abartılı şeyler seveceğini düşünmemiştim. Ama demekki seviyorduki bu partiyi düzenlemişti.
Partiye gidemiyordum. Gamzenin, Miranın ve Açelyanın, Savaşın dibinde dolanmadığı tek ortama da ben giremeyecektim. Bu işi bir şekilde halletmem gerek..
"Anne! Soyhanların partisinden haberiniz var mı?"
"Soyhanlar mı?" dediğinde annemin heyecanlandığını gördüm. Bende çok umursamıyor gibi davranarak yastığı elime aldım.
"Hıhı. Ya küçük çocukları bizim okuldada."
"Bilmiyorum ben Soyhanları."
"Anne ne demek bilmiyorum ben Soyhanları. Niye heyecanlanıyorsun o zaman?"
"Heyecanlanmadım ki kızım."
"Neyse ya, ben uyucam. İyi geceler sana."
"Sanada prensesim."
Yukarı çıkıp aynanın karşısına oturdum.
'Düsün Gizem düsün!'
Partiye elimi kolumu sallaya sallaya giremezdim, Akanların kızı olmakta beni kurtarmayacaktı. İki aile birbirlerini tanımıyorlardı. Aman ne olucak yani gitmesem! Bildigimiz gibi bit doğum günü partisi olucaktı sonuçta değil mi?
Aklımda kalan tek şey; Soyhanlar bilinen bir aileydi bunu araştırmalarımdan öğrenmiştim. Ama buraya geldiğimizden beri ufak sorunlar vardı. Henüz bir arabamız yoktu, ev işleri için tek yardımcımız vardı, daha önce hiç bunları düşünmemistim. Ama iflas etme olasılığımız vardı. Sonuçta bu imkansız değildi. Aile şirketleri batamaz diye bir durum yok sonuçta.
"Annee! Anne uyan!"
"Noldu kızım?"
"Anne battık mı? Dogruyu söyle. Anne, babamla da bu yüzden mi ayrılıyorsunuz? Anne bir şey söyle ya?"
Bağırarak konuşup, bağırarak ağlıyordum.
"Kızım! Ne diyorsun sen?
"Daha ne kadar saklayacaktınız bunu benden? Daha buraya gelirken batmıstık değil mi? Otobüsle geldik anne. Batmasaydık sen kabul eder miydin? Yarın hemen o okuldan beni sildiriyorsunuz. Bu evden taşınalım, küçük bir evde oturabiliriz. Anne durumumuz umrumda degil. Ha varlıklı olmuşuz ha kötü bir durumumuz var. Aynı şeyler bunlar anne."
Annem yatağına oturmuş beni dinliyordu. Gerçekçi olalım şu an saçı, başı dağınık olduğu için korkutucuydu. Ama gerçekleri duymaya kendimi kesinlikle hazırlamıştım. Saçı, başı umrumda değildi. Ne olursa olsun bana da söylemelilerdi. Bilmeye hakkım vardı.
"Bu kanıya nasıl vardın Gizemcim?"
"Anne Soyhanlarla tanışmıyorsunuz, evimizde tek yardımcı var, bu şehre taşındık, hangi genel müdür başka şehirdeki şirkete gider? Arabamız yok, anne eskisi gibi değiliz. Ya ama eskisi gibi olmak istemiyorum yanlış anlama yani bizim durumumuz kötü olsa beni bir gram sarsmaz. Anne biliyorsun."
"Sil gözyaşlarını şimdi de git uyu, yarın konusuruz kızım ya."
Burnumu çektim.
Yatagıma yatarken bile ağlamadan duramıyordum.
~~~
"Anne! Nereye gidiyorsun? Hani konuşacaktık?" dedim annem kapıdan çıkmaya çalışırken. Gözlerimi böyle bir sabaha açmak, kötüydü işte. Kahvaltıyı hep tek yapmaktan bıkmıştım.
"Şirket karışmış. Akşama kaldı artık bizim konuşma. Hadi sende güzelce git okuluna." dediğinde göz devirdim.
"Depresyondayım anne. Ne okulu?"
Annem küçücük bir tebessümle bana bakıp kafasını sallayarak evden çıktı.
"Gül anne. Sende gül. Herkes gülüyor kızına birde sen gül."
Diye bağırıp evde kosmaya basladım. Evde yalnız kalınca yapılcaklar listemin en ortasında bu yazıyor. Tatilden geldikten sonra depresyonum biraz daha normal insanlarınki gibi olabilmişti sanırım. Koşup telefonumu alınca olabildigince kro bir harekette bulunup son ses müzik açtım. Odama çıkıp böğürmeye başladığımda, odamın kapısı çaldı. Evde yalnız degildim yani öyle mi? Depresyonumu yalnız yaşamaya hakkım yok muydu?
"Geel."
"Gizemcim?"
"Baran!" dedigimde hangi duruma şaşırcağımı karıştırdım. Pofi pijamalarıyla yerlerde tepinen bir ayı yavrusu gibi gözüken Gizemi gören Baran.
Ayağa kalkıp üstümü başımı topladım.
"O halin neydi öyle Gizem?" dedi onda da hafif bir tebessüm görüyordum.
"Sen nasıl girdin eve? Yani evde kimse yoktuda."
"Kapınız açık kalmış." dedi her zamanki ciddiyetini takınıp. Hep ciddi bir çocuktu. Bu ciddiliği beni fazlasıyla korkuttuğu için gözlerine bile bakamıyordum, göz ucuyla hareketlerini kontrol ediyordum. Tek yanlış hareketimde beni öldürücek gibi davranıyordu.
"Gizem aslında ben buraya sana bir şey sormak için geldim." dedi odamdaki en pofuduk pembe koltuğa oturarak.
"Ya Baran sende bir alemsin. Evimi öğrenesiye kadar telefon numaramı öğrenseydin de sorsaydın ya!" deyip kahkaha attım. Tabiki bu kahkaham en fazla 3 saniye sürmüştür. Baranın muazzam derecede korkutucu bakışları sayesinde.
"Niye bu kadar cıvıksın?"
Benden tiksiniyordu. Bu hayatta laf edemediğim yalnızca dört erkek vardı; Babam, dedem, Savaş ve Baran.
Hâlâ bana dik dik bakıyordu.
"Asıl konu sen değilsin. Mira. Mirayla tatilde olup bitenler." deyince yüzüne bakmaya cesaret ettim.
"Nolmuş ki Miraya?"
"Bir şey olmamış. Bundan sonrada bir şey olmayacak. Seni sorunlu görüyorum. Olurda Miraya bir şey yapacak olursan ya da en ufacık bir söz söylersen, seni yaşatmam." dedi. Evet evet en korkutucu hali buydu.
Ona bir şey söyleyemeyecek kadar korktuğumdan dolayı tepki vermiyordum. O da sert bakışlarının hemen ardından odamdan çıkıp gitti.
"Sert çocuk." dedim. Ah ah! Böyle erkeklerde vardı işte. Mira, Baranı önemsemiyordu bile. Ama Baran, Mira için her şeyi yapmaya hazırdı.
Şimdi depresyonuma kaldığım yerden devam edemezdim. Okul pantolonumu giydikten sonra üstüne sadece gömleğimi giydim. Okul tişörtü güzeldi ama giymek istemiyordum. Sıcaktan ölsem bile gömleğe devam.
Saçlarımı da salıp taradım. Çantamada tek defter koydum. Hocalar yalnızca okulların kapanmasına 2 hafta kala bile ders işliyorlardı.
~~
Okula gider gitmez Esini buldum.
"Esin biz battık."
Şaşırarak bana baktı.
"Nee?" deyip güldü.
"Gülme Esin. Bak tek sana anlatıyorum. Babam iflas etmiş. Esin ben napıcam ya?"
"Nerden biliyorsun ya? Emin misin?"
"Ya eminim tabi. Ya ben en iyisi işe gireyim. Para biriktirip annemlere yardımcı olurum. Nasılsa yazda geldi değil mi? Ama beni kim işe alıcak? İnsanlar beni iki adım atamaz sanıyorlar. Uff Esin bana akıl ver."
"Gizem önce bir sakin ol. Nerden biliyorsun babanın iflas ettiğini?"
"Ya ben bilirim. Dün anneme 'biz battık mı?' diye sordum, ya o da işte yarın konuşuruz felan dedi. Bugün oldu, alelacele evden çıktı."
Esin bu halime bakıp elimi tuttu.
"Kızım nolucak ya? En fazla ne kadar kötü hayat yaşayabilirsiniz?" dediğinde onların durumunu düşünmeden konuştuğumu fark ettim. Sonra da bu duruma üzülerek ona gülümsedim.
"Haklısın."
"Aslında ben bir iş biliyorum, ama bir günlük. Yarın için yani. Garsonluk, palyaçoluk, daha bir çok şey var. Parasıda bir gün için gayet iyi. 250 lira. Ama bugün okul çıkışında işi öğrenmek için herkes bir yerde toplanacakmış. Büyük bir davet için, garsonluk. Tabi yorucu olur, ama en azından biriktirmek için güzel bir fırsat." dedi. Esin çok çok haklıydı. Bir yerden biriktirmeye başlamalıydım.
"Peki beni alırlar mı? Ben sizin kadar hızlı davranamazsam?"
"Bilen bilmeyen çoğu kişiyi alıyorlarmış. Hem diğerleri bizden yaşlı olacağı için, biz daha şanslıyız. Ya en kötü ihtimalle, davetlilerin çocukları içinde palyaçoluk falan yapılcakmış. Hem o daha kolay."
"Ya evet. Okul çıkışında kesin gidicez o zaman bak."
~~~
Geldiğimiz yer büyük bir evin, büyük bir eklentisiydi.
Kapıdan girer girmez en az 25 kişinin olduğunu gördüm. Kadınlarda beyaz gömlek, siyah etek vardı. Erkeklerde de beyaz gömlek, siyah pantolon vardı. Hepsi işinden iyi anlıyor gibi duruyordu. Çok fazla genç yoktu. Formalarımızla gayet ilgi çekici duruyorduk. En azından benim beyaz gömleğim vardı, Esin mavi hatta turkuaz okul tişörtümüzü giymişti.
Herkesin arasında konuşması, büyük bir ses çıkarıyordu. Ben ise bu odayı inceliyordum. 3 kişilik bir ailenin rahatça sığabileceği bir odaydı. Yani oturmak için değil, yaşamak için. Buranın tamamını kelimelere dökemem bile. Hele o dışardaki ev. Buranın 4 katı kadar büyüktü. Bu odada ise büyük bir televizyon vardı. Duvarlar krem rengi, koltuklar kahverengiydi. Odadaki her şey bi o kadar uyumluydu. Sade ama şık.
Muhtemelen 40-45 yaşlarında gözlüklü, orta boyda, orta kiloya sahip saçları çenesinde biten, aralara hafif beyazlar karışmış kahverengi saçlı bir kadın içeri girince herkes ona baktı. Her kapıdan içeri girene bakma özelliklerine sahiptiler.
Tekrar konuşmalar başlayınca kadın iki elini şaplattı.
"Arkadaşlar!"
Sesi olabildiğince kuvvetliydi.
"Merhaba. Adım Aylin. Yarınki davetten kısaca bahsedicem. Tahmin ettiğiniz üzere önemli bir davet. Tek bir hata olsun istenmiyor. Yeni gelen arkadaşlar görüyorum. İşiniz zor değil. Davetlilere mutfaktan verilecek tepsileri taşıyıp içecekleri dağıtacaksınız. Pasta kesilirken de dakik olmanızı istiyorum." deyip gülümsedi. Hayatımda gördüğüm sayılı, iddialı kadınlardan biri. Esine baktım.
"Ayrıntıları sabah konuşacagız. Davet aksam 8'de. İyi günler arkadaşlar."
Odadan çıkarken Esine bile bir şey demeden kadının arkasından yürüdüm.
"Aylin Hanım!"
"Efendim?" deyip bana doğru döndü.
"Ben garsonluk degilde palyaçoluk yapsam? Yani böyle bir ihtimal var mı?"
"Canım onları yarın ayarlayacağız. Ama senin için aklımda bir şey var."
Deyince heyecanlandım.
"Ayy ne gibi bir şey?"
"Yanlış anlamanı istemem. Küçük çocukların oyun alanlarına bir kaç kişi lazım."
"Ay niye yanlış anlayayım ya?" deyip sırıttım.
"Kostüm vericez."
Bu insanlar ne kadar ciddi ve sertlerdi.
"Tamam bana uyar."
"Gel benimle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...