Baran yanıma geldiğinde, ona hayretle bakmaya devam ediyordum.
"Baran!" diye cırladım. Bu defa o korkuncluk yoktu gözlerinde.
"Gizem! Bi-.." derken sesindede bir pişmanlık oldugunu sezdim. Ona bakmaya devam ettim.
"Baran! Ne yaptım ben sana ya? Ne olur git burdan. Yoksa bağırırım. Bak evimle buranın arası 2 adım bile yok. Zaten buraya polisler de giriyor. Neredeyse 10 dakikada 1 geliyorlar." dedigimde hâlâ sakin sakin beni dinliyordu.
"Bak birkaç şey anlatıcam. Sonra yine 'git' dersen giderim. Savaşla mezuniyette aramızdaki sorunları hallettik. Senden de özür dilerim istersen. Savaş şu an iyi değil ve seni görmek istiyor. Telefonlarınıda bu yüzden açmıyor." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Öncelikle Savaşın telefonlarımı açmadığını Baran bildigine göre gercekten Savaşla barısmıs olma imkanları fazlaydı.
"Baran sana nasıl güvenicem ama?" dedim.
"Hâlâ sac diplerim acıyorda." diyede ekledim.
"O gece kendimde degildim. Seni incitmis olabilirim. Ben sana, bana güven demiyorumki, sadece durumu anlattım." dediğinde aklıma Gamze geldi. O da buna yakın cümleler kurmuştu. Sonuc olarak, Savaşla 1 haftalığınada olsa beraber olmuştuk. Yani Gamze haklıydı. Bir yanım Barana güvenmek istiyordu. Hani şu Savaşı seven yanım.
"Annemlere haber vereyim o zaman ben?" dedim Barana.
Baran kol saatine doğru baktı.
"Aslına bakarsan çok oyalandık, hemen gel!" dedi. Hızlı adımlarla eve doğru ilerledim. İyide annemlere ne dicektimki? Eski sevgilimin -bu arada 'eski' hariç bu kelimeyi Savaş icin söylemek muhtesemdi.- başı dertte ona yardıma gideceğim mi dicem? Hemde bu saatte? Esinlere gidicem, Esin kötüymüş mü desem? Yok yok saat geç oldu yarın git derler. Evin kapısının önüne gelmemle, geri dönmem bir oldu. Söylemeyeyim. Nasıl olsa, Savaş kendine gelince 'geç oldu' diye azarlar, beni kendi, evime bırakırdı. Yani sonuç olarak güvendeydim. Baranın yanına doğru gittim.
"Hadi gidelim." dedim. Aynı sakinlikte arabaya bindik.
~~~
Yol fazla uzun sürdüğünden, Baran'a doğru baktım.
"Savaş şehrin dışında falan mı?" dedim merakla.
"Öyle bir şey." dedi. Belkide Savaşın 45 dakika boyunca yaptığı gereksiz yolculuk orayı görmem, Savaşın başına bir şey geldiğinde onu orda bulacağımı bilmem içindi. Ama Savaşın bilmediği bir şey vardı. Ben yolları ezberlemem.
Araba durduğunda, 'bu şehirde bilmediğim ne çok yer varmış' diye düşündüm. Güzel bir ev vardı, ama basit bir evdi. Bahçesi küçücük, kendisi de ona keza. Baran arabayı park etmeye çalışırken, onu beklemeden eve girdim. Kapıların hepsi açık olduğundan girmem hiçte zor olmamıştı. Evin 4 odasına da baktıktan sonra, koşarak çıkış kapısının yanındaki mutfağa girdim. Savaş burda da yoktu. Yine dümdüz güvenmiştim Barana. Beni kandırma ihtimalini düşünsemde, çok az bir ihtimal vermiştim. Savaş için diyerek beni kandırmıştı. Zayıf noktamdan vurmuştu. Çünkü biliyordu, bir tek onun için koca popomu kaldıracagımı. Çıkıs kapısına koşarak gittim ve tam olarak burada Baranla yüzyüze geldik. Korkuyordum! Evet o masum Baran gitmişti ve yerine korkunç Baran gelmişti. Beni günlerce dövüp, aç susuz bırakabilirdi. Bu ihtimaler aklıma gelince Barana doğru baktım.
"Ne olur bırak beni. Gideyim."
"Olur mu? Daha yeni başlıyoruz."
Korkuyla nefes alışverişlerim hızlandı.
"İçeri gec otur." çagrisi verdi Baran. Artık umursamıyordum, canımı acıtsa ne olur? Buranın birde çıkışı olucaktı. Hemen karakola gidip Baran pisliğinden ilalebet kurtulabilirdim. Savaşta benim bu kahraman hallerime aşık olup, yeniden başlatabilirdi 'biz'i.
Hâla mı Savaşı düşünüyorsun sen Gizem?
Diye iç sesim azarladı beni. Napayım ama seviyorum. Otesi yok.
Etrafta koltuk, kanepe tarzı bir şey yoktu. Saçma sapan tabureler vardı, ki o da 3 tane. Popomun yarısı sığmayınca, iki tabureyi birleştirip oturdum. Baran odaya hızla girdi.
"Sen Savaş için gelmiştin öyle degil mi? Bakalım o senin icin gelicek mi?" dedi ve telefonunu çıkardı. Bu sorunun cevabını bende çok merak ediyordum açıkcası. Telefonunda birkaç şey yapıp telefonu kulağına götürdü. İkinci bir melodi sesi duyduğumda ona şaşkınlıkla baktım.
"Ah dogru ya! Savaşın telefonunu ben almıştım." dedi.
Baran eşittir şerefsiz, kaypak, iğrenç biri. Savaşın telefonlarımı açmama sebebi Baranda oluşu, ve Baranında bunu bilip beni buraya kadar getirebilmesi. Barana aptalmış gibi bakmaya çalıstım. Yani Baran aptalmış gibi. İkinci sefer telefonundan bir şeyler yaparken, onu dikkatle izliyordum. Bu defa telefonu kulağına götürmek yerine, hapörlere verdi. Sanırım ilk çalışında, Savaşın sinirli sesi odayı sardı.
"Ulan şerefsiz orospu çocuğu! Seni mahvedicem."
Baran tebessüm etti.
"Bak Savaş yanımda kim var." deyip bana baktı.
"Konuşsana sevgilinle." dedi bana doğru dönüp, Savaşın sadece hızla nefes alışverişlerini duyuyordum. Ya çok sinirliydi, ya da yürüyor olmalıydı.
"Baran, biz ayrıldık." dedim. Beklediği cevap bu olmalıydı. Savaşın bana değer vermediğini öğrenirse, ne benim canım yanıcaktı, ne Savaşın. Aklıma Savaşın hâlâ bana deger verdigi ihtimali gelse de hemen geçiyordu bu. Değer verseydi sebepsiz yere ayrılır mıydı hiç?
"Gizem!" dedi, Savaş. Sonlarına doğru sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Ve söylemesi zor ama korkar gibi. Eminimki Baranda sesindeki bu korkuyu anladı, ki bana sinsi sinsi gülmeye başladı. Bunun üzerine bende korkuyla;
"Savaş ne olur gel!" diyiverdim.
"Erkeksen sorununu benimle halledersin lan. Bir kıza bu şekilde davranamazsın." dedi Savaş yine sinirle.
"Tamam Havanlar Yokuşuna gel." deyip Savaşın yüzüne kapattı Baran. Buda demek oluyorki, Baran ve Savaş kapışıcak ben ise evime gidebilicem öyle mi? Havanlar yokuşunuda ilk kez duymuştum ne sacma.
Baran bileğimden kavramaya çalışarak beni evden dışarı çıkardı. Hiç narin davranmadığı için canım aşırı derecede acımıştı. Hâlâ bileğimi bırakmayarak arabanın önüne kadar getirdi. Ona bakmaya devam ederken ani bir hareketle koluna boğazıma gecirdi.
~~~
Gözlerimi açıp etrafa baktım. Boş bir inşaattı. Olabildigince büyük bu odanın içinde sadece boşluklardan gelen sokak lambası ışığı vardı. Kıpırdanınca sırtım yandı. Acısından biraz çığlık atmış olabilirim. Bu gerizekalı yerde ellerim ve bacaklarım bağlı bir şekilde, bir sandalyenin üstünde oturuyordum.
"Savaaaş!" diye gerçekten tüm olan gücümle bağırdım. Filmlerdekinden farksız, gerçekten tam anlamıyla kaçırılmıştım. İki ayağımla da tepinince, -ki bu yavru bir filin tepinmesinden farksızdı- kapı açıldı. Baran, karşımda dikildi.
"Az kaldı Gizem, sabret" dedi. Elinde tuttuğu fener sagolsun etraf biraz aydınlanmıştı. Aklıma ne hakaret geldiyse ona söylemeye başladım. Elbet Savaş gelicekti. Kavgada bile kurtarmıştı beni. Simdie kurtarıcaktı.
"Baran! Neden Savaşla ugrasıyosun? Niye? O yakmadıki senin canını. Kimse yakmadı. Bu ne Ömer Soyhanın suçu, ne Aysun Soyhanın sucuydu, ne de Savaşın suçu. Bu senin annenin sucu. Annen, sizi terk etti diye bunun cezasını diğer masum insanlardan çıkaramazsın." dedim, sonuna kadar haklıydım! Baran sinirle solumuş ve hemen yanıma gelmişti. Bana zarar vericekti. O halde içimde kalan her şeyi söylemeli miydim? Kesinlikle evet.
"Şu yaptığın çocukluğa bak. Savaş'ın deger verdiği kim varsa onu elinden alıyorsun. Bu gerçekten sacmalık. Tüm hayatın bu olmus. Sırf sizi istemeyen bir kadın var diye, şu yaptıklarına bak. Savaşın hayatına daha onlarca kişi girecek. Hepsiyle tek tek uğraşıcak mısın? Savaşa değer veren her insana zarar vericeksen işin fazla zor. Çünkü farkında mısın bilmiyorum ama okulda bile Savaşa değer veren insanlar çok çok fazla. Birde kendine bak. Acizligine. Seni seven hiçbir insan yok. Annene o çok benzeyen sevgilin bile Savaşa nasıl bakıyor? Yazık Baran. Gercekten kendine yazık ediyorsun." dedim. İstedigini yapsın. Ben hep sonuna kadar haklıydım. Baran yanımdan uzaklaşıp kocaman demir kapıyı açarak bu kocaman odadan çıktı. Sonrasında siyahlara bürünmüş bir çocuk geldi ve tam benim dibimde duran ama hiçbir sekilde fark edemediğim ampulu yaktı. Etraf sonunda aydınlandığında, çocuğun yüzüne baktım.
"Savaş.. Savaş gelmedi mi?" dedim. Çocuk bana doğru bıkkınlıkla baktı. Nerden baksan 15 ya da 16 yaşında duruyordu.
"Savaş her kimse gelmedi ve muhtemelen 3 ya da 4 saattir onu bekiyoruz." dedi. Bence bunları Baran söylettiriyor olabilirdi. Gerçi çocuk yeni gibi duruyordu. Yani öyle belalı bir tipi yoktu hatta masum bile sayılabilirdi.
"Sen yeni misin?" dedim.
"Evet" dedi. Belliki o da sıkılmıştı.
"Savaş, Baranın en iyi adamı. Yani en sağlam. Savaş gelirse, Barana haber verme bence. Çünkü diğer adamları boşveriyor. Yani her ne için Barana hizmet ediyorsun bilmiyorum ama Savaş buraya gelirse, Baran istediğin seyleri yapmıcak." dedim. Bence bu uydurduğum sey gayet mantıklıydı. Ki çocuk korkmuş bir şekilde bana bakıyordu.
"Peki onu görürsem ne yapıcam. Diğerlerine de anlatayım mı anlattıklarını?" dedi. Hass.. Anlatırsa kötü olur. Buna ne diceksin Gizem?
"Ya bu Baran beni defalarca kaçırdı. Digerleri dedigin adamlar, uzun süredir Barana hizmet ediyor. Ben senin yerinde olsam söylemezdim. Ki Baran, senden iyice nefret etmesin." dedim.
"Aslında benim seninle konusmam yasaktı." dedi çocuk hafif gülümsedi.
Bende güldüm.
"Korkma ya, bakma sen Barana. Herkes konusur. Hatta Melih vardı bir tane. Beni serbest bırakmıştı." dediğimde çocuk bana şaşkınlıkla baktı. Çok saf biriydi ve kandırması fazla kolaydı. Ayak sesleri duyunca ikimizde sesimizi kestik. Umarım beni kurtarır burdan.
~~~
SAVAŞTAN
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...