Sen bu duyguyu bilmiyorsun ki. Sen ne yaparsan yap bana, ben bunca şeye rağmen yanında olucam. Demeyi isterdim Savaş'a, ama ben birkaç saniye durdum ve aynen şöyle dedim.
"Evet, bunca şeye rağmen."
Bir sey demedi. Bir şeyde yapmadı.
Ben ise Elanın hediyesini tam dibimde bulup Savaş'a uzattım. Isıgı acmak icin ayağa kalktım ve bu sefer sorunsuz bir şekilde ısığı actım. Elanın hediyesini gerçekten çok merak ediyordum. Savasın pakedi acmasını bekler vaziyette ona bakıyorken, pakedi yatağına özenle koydu.
"Niye açmıyorsun kızın hediyesini?" diye bir soru yönelttim.
"Yalnızken açmak istiyorum."
"Ela duysa ne kadar üzülür." deyip kafamı iki yana salladım. O hüzünlü gözlerini bana dikip yüzüne de küçücük bir tebessüm kondurdu. Onun bu haline sarılmamak için kendimi zor tutarken, en azından yine yanına oturayım dedim ve oturdum.
Yüzünde hâlâ o tebessumle kafasını bana çevirdi.
"Senin hediyen?" dedi ve gercekten bu hali beni, onu iyice sevmeme teşvik ediyordu.
"Ne hediyesi?" dedim. Bu seferde ciddi olan bendim. Hadi bakalım.
"Doğum günümdesin. Okuldan katılabilen tek sen varsın."
"Yoo Esinde var." deyip uzun süreli bir pismanlık yasadım. Ya Savaş Esine bir şey derse? Okulda laf ederse?
Beni gerçekten tebessümle izleyen Savaş'a
"Ya ama aramızda kalsın." dedim
"Napıcam seninle ben?" dedi. Gülümsedim. Bu cümlesi gerçekten çok tatlı değil mi?
"Neden burdasın Gizem?" dedi.
"Çalısıyorum."
Tek kaşını kaldırdı.
"İnanmamazlık yapma. Ben senin doğum günün olduğunu bilmiyordum. Senin doğum günün olduğunu Eladan öğrendim." dedim.
Ayrıca niye konuşuyorduk bunu? Aşağıda en az 100 tane hediye vardı. Benim hediyem olsa ne fark eder?
Hâlâ bana bakıyordu, tamam imkansız biliyorum ama hayranmış gibi bakıyor geliyordu. Tamam tamam sacmalıyorum.
"Ben gideyim mi?" dedim.
"Hediyeni vermeden mi?" deyip yine yine gülümsedi.
Ne hediyesi bekliyordu benden?
"Hediyem yok ki."
"Çok ayıp." dedi. Niye dalga geçiyor bu çocuk? Bu kadar üstelediğine göre kesin altından bir şey çıkacak.
Kafamı sağa çevirdim ve sonra tekrar ona baktım.
"Elanın hediyesine baksaydık." dedim. Bu sefer bu yakınlıkta gözlerine bakmayı başarmıştım.
O da benim gözlerime bakıyordu. Beş saniye kadar bakınca duygularım anlaşılmasın diye çevirdim gözlerimi.
Savaşın hediye konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğunu düsünmeye basladım. Ona ne getirebilirdim? Aksi gibi 10tane bileklikle dolasan bir kızda değildim. Aslında bir kitapta okumuştum. Kız hoşlandığı çocuga doğum günü hediyesi olarak onu öpüyordu. Ama çocukla Savaşı ve o hikayedeki kızla da beni benzetmek aptallık olurdu. Ayağa kalktım.
"Şey Savaş! Ben gidiyorum." dedim.
"Ela'nın hediyesini açmadın ama." diye de ekledim.
Hicbir sey soylemedi. Burdan gitmem gerektigini cıkarıyordum. Sonunda gerçekten dayanamayıp yapmamam gereken ikinci seyi yaptım. Savaş'ın tekrar yanına oturdum.
"Fazla tutarsızsın." dedi.
"Degilim, iyiliğini düsünüyorum sadece. Seni böyle mi bırakayım yani?"
"Benim iyiliğimi mi düsünüyorsun? Kendi iyiliğini mi?"
"Ne alaka? Senin iyiliğin. Seni burda yalnız mı bırakayım?"
"Tabi tabi bırakma canıım."
Canım kelimesinden hoslanmadığımı söylemişmiydim? Aylin ablanın canım demesinden sonra Savaşın bu canım deyisi kulağa muazzam derece de güzel geliyordu.
Yanına susmak icin oturmuştum resmen. Neden sürekli susuyorduk biz? Konuşacak bunca seyimiz olmasına rağmen. Savasın bu zamana kadar yaptığı tüm dengesizlikleri sorgulamam için bundan iyi bir fırsat mı vardı? Savaş tekrar ayaklanınca bende ayağa kalktım. Yine ışığı kapatmak icin kalkmıştı ama. Hadi bir cesaret gel.
"Savaş!" dedim. İkimizde yine ayaktaydık. Savaş kafasını bana çevirdi.
Işığı kapatmasını beklemeden gidip sarıldım ona. Hemde sımsıkı. Kafamı onun omuzlarına koyarak. Kemiklerini yağ torbalarımda hissederek. O kollarını bana dolamamıştı. O 10 saniye bana sadece 10 salise gibi gelirken kendimi hemen çektim Savaştan.
"İcimde kalsın istemedim. Doğum günün kutlu olsun. Sen gerçekten mükemmel birisin." dedim. Yüzüne bakamıcak kadar utanıyordum. O da bir sey soylemiyordu. Gitmeye yeltenirken durduğu yerden çekilmedi. Savasın solundan gecip gitmeye başladığımda kolumdan kavradı.
"Gel buraya." deyip o da bana sarıldı. Benim ona sarıldığım kadar içten değildi elbet. Sağ elini, at kuyruğu yaptığım saclarıma dokundurdu. Sol eliyle de belimi tutuyordu. Saclarımı ciddi anlamda şevkatle oksuyordu.
Gozlerimi kapatıp bu anın tadını çıkarıyordum. Bu, ciddi anlamda muhtesem bir şey.
Sevdiğin adamla sarılmak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Novela JuvenilKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...