Lavabodan çıkar çıkmaz kapı çalınca hemen kapıyı açmaya gittim. Bora ve Ela. Bora içeriye geçerken, Ela bana sarıldı, tabi ilk ben onu sarılmaya yeltendiğim için eğilmiştim haliyle.
"Hosgeldiin!" dedi bana.
Bende ona gülümseyip
"Sende!" dedim. İçeriye yürümeye başladığında arkasından kapıyı kapattım.
"Savaaş!" diye Elanın çığlığını duyunca hızlı adımlarla salona gittim.
Ela koltuğun üstüne çıkmış Savaş'a tüm içtenliğiyle sarılıyordu. Savaşta ona tabiki.
Bora ise hâlâ o çirkin bakışlarıyla beni süzüyordu. Hâla benden igreniyormuş gibi bakarak.
Ela, Savaştan ayrılınca
"Senin burda olduğunu bilmiyordum." dedi.
Savaş ise sadece gülümsedi. Anlayabiliyordum. Bende ne zaman kabus görsem donuk olurdum, insanlara bir şey söylerken zorlanırdım. O yüzden Elaya baktım.
"Üstünü degistirelim mi Ela?" dedim.
"Tamam." deyip koltuktan zıpladı. Önüme geçip onu takip etmemi söyledi. Onun odası üst katta değildi. Alt kat bence gayet mantıklıcaydı.
Odasına girince kapıyı kapattı. Sessizce;
"Gizem! İyiki geldik odaya." dedi. Biraz daha sesini yükselterekte;
"Normalde Savaş ve abim burda kalıcaklardı. Ama babam 'olmaz, bakıcıya ayıp olur.' deyince, bende hicbir bakıcıyı kabul etmedim. Sende halimi anlayacağın için seni istedim. Lütfen 'ben rahatsız olmam.' de babama. Lütfeeğnn." deyince gülümsedim.
"Benim açımdan kötü olmaz mı sence?" diye bir soru yönelttim.
"Abim ve Savaş eğlencelidirler, zaten bir sey yapmazlar. Kötü çocuklarda değiller. Bir şey olucak olursa ben sorarım hesabını." dedi gayet kendinden emin bir şekilde.
"Hadi üstünü değiştirelim." dedim.
"Yaa Gizeem!"
"Şöyle yapalım, eğer bana sorarlarsa ben rahatsız olmam diyeyim. Ama sormazlarsa bir şey demem." dedim. Birkaç saniye düsündü.
"Tamam anlaştık." dedi sonunda.
Ben, Savas ve Bora bizle kalmaz diye tahmin ettiğimden pofi pijamalarımı getirmiştim, yoksa eşofman altımı getirirdim!
Ela üstünü cıkarmadan bana baktı.
"Ben utanırımda, dışarı çıkar mısın?" dedi. Gülümsedim.
"Tabi" deyip ayrıldım odadan. Kapısının önünde bekledim.
İçeriden "hazırıım!" sesini duyunca içeri girdim. Yere fırlattığı elbiseleri alıp katladım. Annem bu halimi görse şaşkınlıktan ağlayabilir bile.
Ela beni beklemeden salona gitti. Ben ise esyalarını dolaba koyduktan hemen sonra gittim salona. Boranın karşısında duran boş koltuğa oturdum. Sürekli aşagılayıcı bir şekilde bana bakıyordu. Ne yapmıştım ona ben? Ciddiyim. Bu kadar nefret etmesini sağlıcak hicbir şey yapmamıştım. Çünkü onu bugün sadece dördüncü görüşümdü. Ne yapabilirdim ki bu kadar kısa süreli görüşmelerde? Savaş ve Ela muhabbet ediyor, sürekli gülüyorlardı.
"Elanın yemek saati." dedi Bora saatine bakarak.
Ben mi yapacaktım yani yemeği? Yardımcıları yok muydu yani? Olmaması imkansız. Herkes bana bakınca bakıslarımı Elada sabitledim. O da tatlı bir gülümsemeyle baktı bana.
Boranın telefonu çalınca ilgi odağı ben olmaktan çıkmış, tüm ilgi Boraya toplanmıştı. Kısa ve olabildigince sessiz konuşmasından sonra ayağa kalktı.
Savaşa bakarak;
"Babamların uçakları yeni kalkıcakmış. Havaalanındalarmış şimdi" dedi. Hayret! Özel uçak tutmamışlardı yinede bu zenginliğe rağmen. Ela'da ayağa kalktı.
"Hadi gidelim! Hadi gidelim!" diye bağırmaya başladı.
Bu defa Savaşta ayağa kalktı. Tabi hepiniz gidin! Gizem kalsın burda tek basına. Gidin siz!
Ela koşarak kapıya gittiğinde bende arkalarından bakıyordum. Hepsi tek tek kapıdan çıkınca, buraya gelmemle ilgili uzun süreli pişmanlık yaşadım. Bende sonunda ayağa kalktığımda mutfağa gittim.
5 dakika sonra kapı çaldığında açmak ve açmamak arasında gitgel yaşarken
"Gizem benim. Aç." sesini duydum ve hemen açtım kapıyı. O kabusundan sonra yaşadığımız saçma olaydan beri konusmuyorduk. Yine bir şey söylemeden tekrar girdim mutfaga. Buzdolabını açıp ne var ne yok bakmaya başladım. Yemek yapmayı küçük yaşta öğrenmiştim. Yemek yapmak mı? Ay yanından gecmem diyen kızlardan olmamıştım hiçbir zaman ve bunun için oldukca sanslıydım. Savaş duvara yaslanmış bana bakıyordu.
"Bize yemek mi yapıcaksın?" dedi.
"Evet." dediğimde sesim soğuk çıkıyordu. Savaşla resmen rol degismistik, ben soğuk ve sert davranıyordum o da normal ve sempatik davranıyordu.
"Bosuna ugrasma, pizza sipariş ederiz."
"Ay saçmalama. Küçücük çocuğun sağlığıyla mı oynayalım?"
"Tamam sen bilirsin" deyip ellerini kaldırdı.
"Ama evde bir şey yok. Market felan var mı burlarda?"
"Buluruz."
"Hah o zaman sen salatalık, marul, domates, pirinç, soğan, biber ve birazda sebze al." dediğimde bunu aynen eşine alışveriş listesi çıkartan kadınlar gibi söylediğimi fark edip gülümsedim. Savaşta da aynı gülümseme vardı.
"Yaz sen kağıda." dediğinde ciddiye alıp bir kağıt ve kalem aramasına girdim. Gülümseyerek beni izliyordu.
"Bence en iyisi bi makarna yapıp gecmen olucak." dedi.
"Makarna mı?" deyip küçümser bakıslarımı ona gönderdim.
"Makarna ne ya? Simdi ben size bir yemekler yaparım parmaklarınızı yersiniz. Gerçi siz hiç yemediniz belkide. Ay bamya yemeği yapcam desem o ne diye suratıma bakarsınız. Hep alıştırmışlar sizi İtalyan mutfağına, Fransız mutfağına." diye de ekledim.
"Bamya mı? En sevdiğim yemek be güzelim." dedi Savaş içindeki kroyu çıkarıp yanağımdan da bir makas alıp göz kırptı.
Ona hâlâ manasızca bakıp iç çektim.
"O zaman sana marketin yolu gözüktü." dedim.
Cebimden telefonumu çıkardım ve alıncakları oraya yazıp Savaş'a gönderdim. Buna gülümseyip çıktı kapıdan. 15-20 dakika kadar sonra zil çaldı ve Savaş elinde poşetlerle girdi içeri. Poşetleri masaya koyup bana baktı.
"Hadi bakalım. Kolay gelsin" dedi.
"Ne kolay gelsini Savaş? Birlikte yapıcaz." deyip yüz ifadesine baktım.
"Hayatta yapmam." deyince tek kaşımı kaldırdım.
"O zaman yemek yiyemezsiniz. Ela zaten acıkmış birde kuzeninin tembelliği yüzünden iyice mi acıksın? Çok ayıp." deyip kafamı salladım.
Birkaç saniye bana baktı birkac saniyede poşetlere.
"Ne yapıcamki?" dediginde gülümsedim.
"Bamya ayıklıcaksın."
"Tamam hadi, bir an önce bitsin." dediğinde poşetten bamyaları çıkardım. Nasıl ayıklanıcağını gösterip yanından gittim.
"Bu ne Gizem ya?" deyip bana baktı. Hemen arkasında soğan doğruyordum. Bana bakmaya devam ederken yanına doğru gittim.
"Ne nee?" dedim. Eline bamyanın salyası yapışmıstı.
"Galiba bozulmuş bu." dediğinde güldüm.
"Hayır hayır devam et sen." deyip eski yerime döndüm. Soğanları ince ince kıyarken kafamı kaldırıp Savaşa bakmaya başladım. Savaş Soyhan, yemek yapmama yardımcı oluyordu. Bamya ayıklayarak. Ciddi anlamda komikti bu. Okuldan herhangi biri bunu görseydi, bizden sonra gelicek 4 nesile bile duyulurdu ve dalgası gecilirdi bence. Savaş onları bi güzel sustururdu orası ayrı.
Savaş'ı gercekten ben mi değiştirmiştim ama? Asıl soru buydu. Onu ilk gördüğüm zamanlarda ne kadar kaba ve sert biriydi. Onu değiştirdiğim fikrine kapılınca Gamzenin dedikleride aklıma geldi. Ne yapmalıydım şimdi? Savaş'a bakmayı kesip doğrama tahtasına odaklanmıştımki soğanların yarısının kırmızı olduğunu fark ettim. Parmağımı neredeyse kemiğime kadar kesmiştim ve hiç acı hissetmeden durmuş muydum? Gizem Akan için çok büyük bir gelişme. Eski Gizem Akan olsa burayı inletir, ambulans bile çagıttırırdı. Savaş'a belli etmemek adına iki üç tane peçete alıp parmağımı sardım ve soğanları hemen çöpe attım. Ama ne yazıkki musluk Savaşın yanındaydı. Doğrama tahtasının arkasını Savaşa çevirip bir güzel yıkadım. Savaş ise gayet işine odaklı kafasını bile kaldırmadan bamya ayıklıyordu. Tahtayı yıkadıktan sonra parmağıma baktım ve kanımın peçeteyide kıpkırmızı yaptığını gördüm.
"Savaş?" dedim sessizce.
"Hııh?"
"Yara bandı."
"Yara bandı?" deyip kafasını bana çevirdi.
Savaş tüm soğuk kanlılığını koruyarak peçete aldı ve elimi kuruttu. Benim yanımda birinin parmağının kanadığını görsem, bağırıp çagırır etrafı telaşa verirdim.
Ama sanırım son zamanlarda olgunlaşmıştım ki böyle tepkiler vermiyordum. Diğer elimi tutup, yaralı parmağıma getittirdi, peçeteyi tutmam için. Ne konuşuyor ne de bir duygusunu belli ediyordu. Şu an sevinse bile belki mutlu olurdum, yani o derece ifadesiz bakıyordu. Mutfaktan çıkıp gitti, ben ise yüksek sandalyelerden birine oturdum. Kısacık bir sürede elinde yara bandıyla içeri girip, yara bandını actı. Açmasına açtı ama yarama sarmadı. Peceteyide üstünden kaldırmadı. Diğer elime yara bandını verip arkasını döndü.
"Üstümü değiştirmiyorum Savaş, yaramı sarıyorum. Niye arkanı dönüyorsun?" dedim.
Acaba Savaş'ı kan mı tutuyordu? Eğer böyleyse gercekten çok eğlenceli. Hiç tepkisiz hâlâ arkası bana dönük duruyordu.
"Aaaaa!" diye bağırdım. Hâlâ kafasını çevirmeden
"Noldu?" dedi. Peceteyi kaldırmıştım. Canım acıdığından değilde Savaş kanı görsün diye bağırmıştım.
"Savaş! Ayy canım acıyor." dediğimde hızla bana dönmesini sagladım. Yaralı parmağıma baktı.
"Böyle olmuyacak acaba pansuman mı yapsak?" dedi.
"Biliyor musunki?" dedim. Tamam çok saçma biliyorum ama 17 yaşımda olmama rağmen ben bilmiyordum ve yapanları genelde hayranlıkla izlerdim.
Yaralı elimin bileğinden tutup sandalyeden inmemi sağladı. Salondaki koltuğa oturmam hakkında bir emir verdikten sonra hızla gitti. Kanın koltuğa hiç mi akmadı? diyebilirsiniz. Savaş tüm düsünceliliğiyle peçeteleri yanıma koyup gitmişti. Sanırım kemiğime kadar da kestiğim için kan durmamıştı. Elinde küçük sağlık çantasıyla gelip hemen yanıma oturdu. Gerçekten kan tutuyor olmalı ki zorlaya zorlaya yaptı pansumanımı. Onu hayranlıkla izledim. İşi bittiğinde tatlı bir gülümsemeyle teşekkür ettim. Canım gerçekten acıyorsa hâlâ yemek sipariş edebilceğimizi hatırlattı ve ben tüm ısrarlılığımla ikinci kez bu teklifi reddettim.
Savaşta isteksiz isteksiz mutfağa gitti ve ben tekrar arkasından.
20 dakika kadar kısa bir sürede -hiç ama hiç konuşmayarak- yemeği ocaga koyduk ve Savaşa bahçeye cıkıp çıkamayacağımızı sordum.
"Çıkabilirsin." dedikten sonra içimden ne olur o da gelsin diye dualar ettim
Ama malesef Savaş salonda ben bahçede yarım saat kadar oturduk. Kapı tekrar çaldığında koşarak kapıya bakmaya gittim. Koşarken yerde duran saçma sapan bir oyuncağa çarpıp yere düştüm. Yere düşmekten kastım, insanlar deprem oldu sandılar. Tüm Türkiyeyi bile sallamış olabilirim.
O olgun Gizem gidip normal Gizem geldiğinde azda olsa sevindim. Bağırıp ağlamaya başladım. Ağlamakta ne ağlamak, eğer Elaların evi insan içinde, çarsıda falan olsaydı şu an herkes kıyamet kopuyor sanabilirdi. Savaş bu beceriksizliğime hiçbir sey demeden yanıma geldi ve eğildi. Sanırım ayağımı burkmuştum ve ağlarken o suratımı aylardır hoşlandığım bu mükemmel çocuk mu görücekti?
Ve ben ayağa kalkmayı başaramazsam bu mükemmel çocuk adeta bir ayı yavrusunu andıran Gizem Akan'ı ayağa kaldırmaya mı çalışacaktı?
Hayır. Bu olmamalı. Savaş bana yardım etmeye çalışırken gözlerine baktım ve gelen cesaretle ayağa birazda olsa kalkmayı başardım. Savaşta gelip belimden tutarken beni koltuğa kadar götürdü, hemen sonrasında kapıyı açtı. Üçü bir salona girdiginde Ela endişelendi ve hemen yanıma gelip neler olduğunu sordu.
Boranın bakısları ilgimi çekiyordu.
"Müstehaktır bu sana." bakışları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...