BÖLÜM 43

232 19 0
                                    

Videoyu bulamadığım için ekleyemedim. GÖKHAN TÜRKMEN-KURŞUNİ RENKLER (akustik)  sarkısını dinlerseniz daha keyifli olucağını düşünüyorum. İyi okumalar :)

Hani Savaş önceden kimseyle beraber olmamıştı. Ya Bora bana yalan söylediyse? Tabi ya, ben bu ihtimali hiç düsünmemiştim ki. Öylece güvenivermiştim Boraya. Hatta Savaş için üzülüp ağlamıştım bile. Ne salağım! Kulaktan dolma laflarla onu tanıdım sanmışım. İç sesim beni azarlamanında ötesinde kızınca, Elen'e baktım. Oturdu tekrar yanımıza.
"Hangi Savaşla çıktın sen?" dedim direkt. Birkaç saniye düsündü. Yanındaki kızlara baktı. Korkar bir şekilde;
"Soyhanla. Ne olduki?" dedi.
"Hiic." dedim. Elen abartılı güzelliği olmayan sıradan bi kızdı bence. Kahverengi saçları, kahvrengi gözleri vardı. Boyuda ortaydı. Her şeyini inceledim ama hâlâ ve hala çok sıradan geliyordu gözüme. Birkaç el daha oynadık. Sonunda şişenin ucu tekrar beni gösterdi. Diğer ucuda Eleni. Karsimda oturdugu icin hep onunla denk geliyorduk bu normal.
"Iıımm. Do mec?"
"Doğruluk."
Kız biraz düsünür gibi yaptı, sonra birden kapı açıldı. İçeriye beni son derece şaşırtıcak olan kişi girdi. Savaş. Herkes ona bakarken ben yine tüm farklılığımla Elene baktım. Elende birkac saniye Savaşa baktıktan sonra biraz kızardı. Kim bilir neden utanmıştı. Acaba bir şeyler yaşadıkları için mi? Çünkü Savaşın yüzüne ne zaman baksam ben bile utanıyordum. O küçücük öpücüğe rağmen. Savaş kapının önünde -yanında 5kişi vardı.- dikiliyordu.
Elen önüne dönüp devam etti.
"Iı şey biz devam edelim. Nerde kalmıştık? Hı doğruluk demiştin." dedi. Sinir oldum kıza.
Merve lafa girdi.
"Onur! Bir şey mi oldu?"  ilgi Onura toplanınca bu defa da Esine baktım. Merveye kötü kötü bakıyordu. Onur kafasıyla 'yok' der gibi hareketler yaptı Savaş bir hısımla Elenin yanına, benimse tam karşı çaprazıma oturdu. Elen umursamaz gibi davranmaya çalışsada, yinede eli ayağına dolanmıştı. Elenin bu hareketlerine sinirlenirken;
"Hıhı aynen sor hadi." dedim. Onurda aksi gibi Esinin karşısına oturmuştu. Diğer dördüde dağılmıştı bir yerlere. Savaş benden tarafa bakmıyordu. Niye geliyorsunki sen simdi?
Elen bana doğru baktı.
"Kimden hoşlanıyorsun?"
Etraf birden sessizleşti. Savaş kafasını kaldırıp bana dogru baktı. Esine baktım. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra, Savaşın gözlerinin içine baktım.
"Kimseden."
Öylece durdu herkes birkaç saniye. Elen sişeyi cevirdi.
"Siz oyunda mısınız?" dedi, şişenin bir ucu Savaşı gösterirken Savaşa baktı Elen.
"Hayır. Gizemin kalkmasını bekliyoruz."
Yine neden soğuk davranıyordu bu çocuk?
"Niye?" dedim.
"Tiyatro." diyerek kısa kestirdi.
"İyide şimdi değilki." diyerek Savaşla beraber oturan dört kisinin yüzüne tek tek baktım. Sonrada Esinin. Esin kalkmamla ilgili, kaşlarıyla hareketler yapınca kalktım ayağa.
Hızla kapıdan çıktım ve onları beklemeye başladım. Sanırım bi 2dakika kadar geçtiğinde 'acaba şu an içerde neler oluyor?' 'acaba Elen, Savaşla konuşuyor muydu?' diye düsünmeye basladım. Haliyle Boraya da sinirlendim. İç sesimle birlikte bir sürü senaryo kurmaya başladığımızda sınıfın kapısını hızla açtığımı hatırlıyorum.
"Savaş Bora'nın numarasını verir misin?" dedim ve kafamı kaldırdım. Konuşurken yere bakmak en büyük zevklerim arasında evet. Muhtemelen en heyecanlı yerinde girmiştim çünkü herkes sover gibi bakıyordu. Savaş'ı aradı gözlerim. Elenin yanında oturmuyordu. Hatta oyuna dahil olmayı bırakmıştı. Be çocuk niye yanıma çıkmak yerine sınıfta duruyorsun diye düşündüm. Savaş kapıya doğru geldi. Dibimde durunca ben çekilmeye tenezzül bile etmedim. Kapıyı kapattığında birkac adım uzaklaştım. Koridorda durup tırnaklarımı yiyordum. Ve Savaş aynı Savaş olarak karsımda manasızca bana bakıyordu. Bu durumdan Savasın bileğimden tutmasıyla kurtulduk. Pardon, bileğimden tutup beni tüm gücüyle çekmesinden.
Okulun çıkısına kadar bilegimden çekerek götürdü beni. Canımı acıtıcak derecede kavramıyordu. O yüzden sadece yürüdüm bende. Arabasına bindik yine. Umarım o saçma bi o kadarda gereksiz bara götürmüyordur. Arabanın önünde elimi bırakmasının verdiği rahatlıkla, öne binmeyip, arkaya bindim. Savaş buna hiç aldırış etmeden ve bir sey söylemeden sürücü koltuğuna oturup, hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdı.
"Hani tiyatroya gidiyorduk Savaş?" dememle aynadan bana baktı. Tabi bu bakışları tamamen ifadesiz, ifadesi olsa bile kötü duygulara yorulcak bir ifade olurdu. Bir şey söylemeden sürmeye devam etti. Sanırım 5 dakika kadar sonra araba birden durunca etrafa baktım. Hani şu otoyol dedikleri yerde durmuştu. Aynadan tekrar bana bakıp kaşıyla yanındaki koltuğu işaret etti. İnat yaparsam sonumun kötü olucağımı bildiğimden, arabadan inip ön koltuğa oturdum. Arabayı hâlâ çalıştırmayınca ona baktım.
"Sonuç?" dedim. Sanki yine atar yapmışım gibi. Bana bakmaya devam ediyordu. Sonra önüne dönüp sürmeye basladı arabayı. Burları hiç bilmiyordum ama hiçbir seyde söylemiyordum Savaşa. Direksiyonu tek eliyle tutarken, sol elini saçlarıma getirdi. Baranın saçlarımı yoldugu gün, saçlarımın diplerinde yaralar çıkmıştı. Saçlarıma kendim bile dokunmaya cesaret edemezken Savaşın dokunmasına sesimi çıkaramıyordum. Zaten o da narince okşadı saçlarımı. Konusunu hiç açmıyordu ama sinirli ve üzgün gibi duruyordu. Birkaç dakika sonra, saçlarıma dokunmasına alısmıs gayet mutlu bir şekilde giderken, elini saçlarımın arasından çekti. Tek bir kelime bile etmiyordu.
"Yolumuz çok uzun mu?" dedim.
Kafasını salladı.
Radyoya uzanıp tuşa bastım, neşeli bir şarkının sonlarına doğru açmıştım. Radyodaki adam 'tempoyu düsürüyoruz' tarzı bir şeyler söyledi ve ben hiç bir şekilde kanalı değiştirmeden dinlemeye başladım.

Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden
Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz Yok olmaz erken daha
Biraz geç kalın ne olur
Hiç hazır değilim henüz
Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha
Tanıdık değil bana güz
Yok olamaz dur, dur gidemezsin. Gözlerimin rengi duy
Bulutlara dönemezsin
Yok alamazsın beni deli zaman
Dur ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin
O gün başka renkte ağaracak biliyorum
Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum
Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz
Yıllar öfkenizi h..-

"Gizem kapat su aptal seyi." dedi Savaş. Tam sonlarındaydık ve resmen ikimizinde gözleri dolmuştu. Ben Savaştan biraz daha farklı olarak titriyordum. Ya Boranın söyledikleri doğruysa? Onun acısına ortak olmuş biri olarak, beni neden kırmak incitmek istesin? Böyle bir şeyde yalan söylenir mi?
Radyoyu kökten kapatıp Savaşa baktım.
"Sen herkesten farklıydın." deyip biraz durdum.
"Ve ben böyle salakça şeyler yüzünden seni kaybedicem. Bunun ne kadar berbat bir sey oldugunu biliyorum." diye ekledim. Burnum sızlıyordu resmen, gözyaşlarımda düşmek icin sabırsızlanıyordu. O ise bir şey demiyor, bana bakmıyordu bile.
"Hadi ben girmiyorum hayatına, hatta çıkmaya çalısıyorum. Ama beni nereye götürüyorsun? Niye beni götürüyorsun? Zeynebi götür tiyatroya, Mirayı, Gamzeyi götür." diye bağırdığımda, arabayı yavaşlattı, bana doğru dönüp gözlerimin icine baktı.
"Sende herkesten farklıydın." dedi beni taklit eder gibi, ki hâlâ gözleri yaşlı.
"Hakkındaki her seyi biliyorum, şimdi ne oldu? Hep diyordun bana 'beni tanimiyorsun' diye. Simdi ne oldu Savaş. Ya da ne olacak?" dedim.
"Şimdi ne olucak biliyor musun?" deyip yavaslattığı arabayı, tamamen durdurdu. Arabadan indiğinde ona bakmaya devam ediyordum. Benim kapımı açtı ve benimde arabadan inmemi bekledi. Ben ise yavaş hareketlerle indim arabadan. Elimi tuttu. Gözlerimin icine baktı.
"Şimdi benim olucaksın."


Ne yazıkki yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Aslında kitabı çok kişi okumasada ben yine de herkese çok çoook teşekkür ederim. En azından olabilicek seyleride size gösterebildiysem ne mutlu bana! Kitabın sonunda karakterleri tüm özellikleriyle tanıtmayı düşünüyorum. Gerçekten bana destek olan herkese canı gönülden tesekkür ederim. Umarım sevmişsinizdiir :))

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin