Ayağımı burkmamdan sonra dünü sorunsuz bir şekilde atlatmış, her on dakikada bir Boranın aşagılayıcı hareketlerine, aşagılayıcı bakışlarına, aşagılayıcı sözlerine maruz kalmıştım. Vee iyi haber ise şu: Savaş bana kıyamamamış ve sofrayı toplatmamış, bulaşıkları yıkatmamıştı. Tamam polyannacılığı bırakıyorum.
Ela Savasa söylemiş o ona baskası başkasına emirler vererek sofrayı hep beraber toplamışlar, Savaş soğuk ve bi o kadarda kaba bir şekilde oturmam konusunda emir vermişti.Ela gece yanıma gelmiş ve aynen şöyle demişti.
"Ben sana burda yemek yap, etrafı topla ya da bana ciddi anlamda bakıcılık yap demiyorum. Sadece bir tek sen kabul ederdin, abimlerin burda kalmasını. Çünkü Savaşla olan sırrımı bir sana anlatabilirdim. Onun için yorma kendini. Kendi evin gibi rahat takıl."
Bense onun bu olgunluğu karşısında yine dayanamayıp burnuşunu sıktırmış öpmüştüm. Hep kız çocuğu olsun isteyen bir kızdım. Sonrasında rahat bir uyku çekmiş, sabahta en son ben kalkmıştım.
Salona indiğimde
"Günaydıın." dedim. Tam bir ailem gibi hissetmiştim onları. Savaş babam gibi koltuğa yayılmış oturuyordu ve tüm yakışıklılığıyla duruyordu. Babam da çok yakışıklı biriydi ve hatta Savaş babama ne kadarda benziyordu aslında. Bora annem gibi Savaşa bir şeyler anlatıyordu. Annem sabahları babama bir şeyler anlatmaya bayılırdı. Elayı ailemden kimseye benzetememiştim, o tüm farkıyla koltukta uyukluyordu.
"Günaydın." deyip neşeyle sırıtmamdan iki saniye geçmişti ve hiçbiri cevap vermemişti. Koltuğa yayılmıştım bende onlar gibi. Telefonuma bakmaya başlamıştım. Esin bir sürü mesaj atmıştı.
Hepsini tek tek cevaplarken 3dakika gectigini fark ettim. Kafamı kaldırdığımda Savaş bana ve telefonuma bakıyordu. Açıkcası Esin komik mesajlarda atmıştı hafif hafif onlara sırıtırken sanırım Savaş yanlış anlamıştı.
Bende yirmi saniye kadar telefonla uğraştıktan sonra telefonu bırakmıştım.
"Gizem Elayı hazırlasana!" dedi Bora hem sert hemde aşagılayıcı ve kabaydı.
Elaya baktım. Elada
"Niye abi?" dedi.
"Kahvaltıya gidicez."
Ela anında ikna oldu ve hemen ayağa kalktı. Bende arkasından ayağım acıya acıya odasına gittim.
Ela beni hiç zorlamayarak kendi eşyalarını hemen kendi seçmiş ve giymişti.
"Saç örmeyi biliyor musun?" dedi, saçı dümdüz örmeyi geçen sene öğrenmiştim büyük uğraşlarla.
"Sayılır." deyip önüme otutturdum. Örmeyi ciddi anlamda beceremediğimde Ela hiçbir şey söylemedi. Hatta güzel bi tebessümle teşekkür etti. Tekrar salona gittik. Ben hala tek ayağımla tabii. Savaş ve Bora da Elanın saçı hakkında kötü yorumda bulunmadığında gercekten şaşırdım. Sonra Ela için sustuklarını tahmin ettim.
"Sende giyin!" emrini verdi Savaş. Benide mi götürceklerdi kahvaltıya? Vay canına. Savaşla akşam yemeğinden sonra birde kahvaltı hee? Yavaş adımlarla yukarı çıktığımda aynada kendime baktım. Pofi pijamalarla karşılarındaydım ben öyle değil mi? Bu halime biraz gülüp dalga geçtikten sonra çantamdan tişörtümü ve pantolonumu çıkartıp giydim. Kalçam, göbeğim, kollarım ve bacaklarım giysiden fırlamasına rağmen aşağıya indim. Gerçekten son derece neşesiz bu ortamda benimde konuşmak isteyesim gelmiyordu. Bora gün içinde defalarca kez yine beni aşagılayacaktı. Kendimi buna hazırlamıştım. Neden susuyordum? Çünkü hep kilomla ilgili şeylerde aşağılıyordu. Bunlara diyecek bir şeyler bulamıyordum. İnsan niye bi insanı tanımamasına rağmen ondan bu kadar nefret eder? Savaş ayağa kalkınca Borada arkasından kalktı. Hepimiz evden çıktık ve sonunda Savaşın arabasına bindik. Bora öne, Ela ve bende arkaya bindiğimizde arabada biraz yayıldım. Bir yerde durdu araba. Savaş 'inin' tarzı bir şeyler söyleyince Ela, Bora ve ben indik.
"Savaş gelmiyor mu?" dedim artık kendimi tutamayıp. Ortaya atmıştım soruyu. Ama Elada bilmiyor olmalıydıki Boraya meraklı gözlerle baktı.
"Gelmicek." deyip Ela'ya elini uzattı Bora. Bense arkalarından yavaş adımlarla gittim. Desene bu kahvaltı zehir olucak bize.
Bu defa kibar davranarak önümdeki her şeyi 15 dakikada bitirmedim. Daha yavaş ve sakin davranarak bitirmeye özen gösterdim. Boranın her lokmamda bana bakması bunu etkiliyordu tabi. Sanırım 20-25 dakika olduğunda hepimiz durmuş Boranın bir şey söylemesini bekliyorduk. Bora ise gelen geçen her kıza, kızlar oturasıya kadar gözlerini dikiyordu. İçimden ciddi anlamda Boraya söverken bir kız yanımıza geldi. Kahverengi saçlı kahverengi gözlü saçları beline kadar uzanan aslında çok çok güzelliğe sahip olmayan bir kız, muhtemelen 1.60 civarında bir kız. Elindeki peçeteyi Boradan tarafa masaya koydu. Gülümseyip yanımızdan ayrıldı. Ciddi anlamda Boranın bu yavşak tavırlarına katlanmak istemezken Bora peçeteyi kızın karşısında buruşturup attı ve sigarasından bir fırt daha çekti. Kız hiç tepki vermeyerek arkadaşına döndü ve bir şeyler anlatmaya başladı. Ne kadar berbat bi durum diye düşündüm. Ben gidip numara vermezdim ama olsaydıda verseydim ve çocuk Boranın yaptığı gibi yapsaydı ben oturur ağlardım. Elada bende Boraya tek kelime etmeden, bakışlarımızı onda sabitledik. Vee yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma oturan Savaşa baktım. Berbat derecede içki kokuyordu. Ne yani sabah sabahta mı? Acaba onu bu kadar içmeye sevk eden ne gibi bir olay olmuştuda bu kadar içiyordu. Boraya numara veren kız, tekrar bizim masada bakışlarını sabitleyince Savaşı baya baya kestiğini fark ettim. Ben bu kızı yolarım. Savaş tüm farklılığıyla kıza bir kez bile bakmazken Boraya baktım. Kızın arkasından sövüyor muydu acaba? Çünkü ben olsam baya bi sövmüştümde. Savaş yine kimseyle konuşmazken Ela masamızdaki sessizliği bozdu.
"Bir sorun mu var?"
Bizden birine demediğini anlayınca kafamı kaldırdım. O kıza mı demişti? Hayır Ela hayır.
Kız tüm yapmacıklığıyla Elayı seven bakışlarını attı.
"Ne sorunu canım? Ne kadar sevimli değil mi Beren?"
Elanın bundan hoslanacağını gerçekten sanmıyordum ve sandığım doğru çıkmıştı. Kıza tiksinerek bakıp bize döndü.
"Hadi kalkın gidelim."
Ela adeta bizimle yaşıttı. Nasılda böyle konuşuyordu. Savaş, Elanın bu tatlılığına gülümseyerek bakıyordu. Aa hayır Savaş gülümsemeki burdaki tüm kızlar bu tatlılığını görmesin. Kız hâlâ ve hâlâ Savaşa hayran hayran bakarken bu sefer ben dayanamadım ve Savaşın koluna elimi attım.
"İyi misin?" dedim fısıltıyla. Fazla yakındık simdi Savaşla. Kafasını bana çevirdiğinde neredeyse hic mesafe kalmadığını gördüm. Gözlerime derin derin baktı. İç çekip kafasını salladı. Yüzüm yanınca kesin kızarmışımdır diye düşünerek ayağa kalktım.
"Hadi artık kalkmıyor muyuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...