Ne ara bu kadar ilerleme kaydettik hicbir fikrim yoktu. Sorun şuydu ki yazılıların başlamasına 1 hafta vardı. Bu da demek oluyordu ki yılbaşına 2 hafta var. Bu da 2 hafta kadar sonra oyunu sergileyeceğiz mânâsına geliyor. Savaş... Evet Savaşla o günden sonra bir kez konuştum. O da sahnede bir bölümü daha iyi oynayabileceğim hakkında bir şey söylediğinde kafamı sallamam. Onun dışında Savaşı görmemek için hicbir öğle tenefusumuzu dışarıya çıkarak geçirmedik. Her okul çıkışında okuldan hızlı adımlarla çıktığım için okul çıkışlarında sadece bir kere karşılaşmıştık. Ne o benim yüzüme bakmıştı, ne ben onun yüzüne bakmıştım. Zaten dışarıda hiç karşılaşmadık bile. Bilirsiniz onun takıldığı yerler bana göre değil. Gençliğimi harcamamak konusunda düşündüğüm şeyin çaresini de bulamamıştım. Sadece o günden sonra biraz daha televizyon izlemeyi azalmıştım. Evden dışarıya adımımı atmamam da etken nedenlerden biri de havanın soğuk oluyor olmasıydı.
Oturduğum yerde biri tarafından sarsılınca etrafa baktım. Esin aşağıya kola almaya inmişti şu anda da Onurla Çiğdem denen kızın beraber fotoğrafını bana gösteriyordu. 1 haftadır gündemdeki konumuz buydu. Onur ve Çiğdemin fotoğrafı. Esin ilk depresyona bu fotoğrafla girmişti. En yakın arkadaşı olmanın getirdiği sorumlulukla Esinin kafasını dağıtmasını sağlayacak harekette bulunup onu bizim eve getiriyordum. Annesi artık bana alışmıştı, ilk günkü kadar soğuk davranmıyordu en azından. Benim annem ve babamda aralarını benim sayemde iyi tutmaya çalışıyorlardı. Her şey eskisi gibiydi. Hilal, Nilay ve Eceye gelince de onlar eskisi gibi arayıp sormuyorlardı bende arada arıyordum onları.
"Biraz ders mi çalışsak?" Deyince Esin, onay verip dolabımdan birkaç kitap kalem çıkardım. Esinin her dersi iyiydi ve bana anlatabiliyordu. Akşama doğru ikimizinde acıktığımızı düşündüm. Mutfağa gidip ikimize de sandviç yaptım. Esin hiç durmadan bana konuları anlatıyordu. Dayanamayıp
"Esin yeter, yarında çalışırız" dedim.
"Yarın pazartesi Gizem."
"Sınav yarın mı yani?"
"Haftaya diye biliyorum."
"Ben hesaplamıştım. Yılbaşına 2 hafta var. Yani bu hafta başlıyor yazılılar."
"2 hafta varsa yılbaşına, yazılılar haftaya pazartesi başlıyor işte."
"Heh çok iyi o zaman."
Bu gerçekten iyi olmuştu. Esin artık gideyim dediğinde onu kapıya kadar geçirdim. Bende yattım, zaten yeterince geç olmuştu bence. Uyusam bir şey olmazdı.
~~~
"Evet gençler! Bugün son hazırlıkları yapalım artık. Aslında kafamız karışır derseniz de bugün bir şey yapmayabiliriz." Dedi gülümseyerek Gamze. Gruba konuşmuştu bunu. Grupta kaç haftadır sesim çıkmıyordu. Buna da bir tepki vermedim. Eren de gülerek kafasını salladı. Herkes onaylayınca koltuğa oturdum yine. Savaş benden uzaklara, Gamze ve Açelya iki yanına, Eren ve Zeynep te arkalarda bir yerlere oturdular. Gamzenin hareketlerini incelemiyordum ama yaptığı şey dikkatimi çekince ona baktım. Benim ona baktığımı hissedince başıyla gel işareti yaptı. Mecbur gittim yine. Aynısını Erene ve Zeynebede yapınca onlarda geldi.
"Bedenlerinizi öğrenmem gerek. Kostümler için." Dedi. Daha çok bana bakarak konuşuyordu. Bu benim rencide olmam içindi. Eren ve Zeynep bedenlerini söyleyip ayrıldılar yanımızdan.
"Sen?" Dedi sorar gibi Gamze.
"Bilmiyorum bedenimi. En büyük beden işte."
"Canım bunları özel diktiriyoruz."
"Bilmiyorum, dediğim gibi."
"O zaman kazağının etiketine bakalım, dön arkanı." Dediğinde Savaşa rezil olmak artık umrumda bile değildi. Olan olmuştu zaten.
"Ya okuyamıyorum! Savaş şuna bakıp bana söyler misin?" Bu yaptığı beni 1000 kat daha rezil ediyordu işte. Savaş arkamda durduğunda hızla nefesini omzuma doğru verdi. Savaş ne zaman bu hareketi yapsa sinirlendiğini anlıyordum. Acaba yine neye sinirlenmişti?
"Gamze! Çık dışarı." Dediğinde kafamı arkaya çevirdim. Gamze şaşkınlıkla Savaşa bakıyordu. Savaş kapıyı işaret ediyordu. Ne olmuştu birden? Açelya kaşlarını kaldırmış olanları izliyordu. Gamze Savaşın dediğini yapınca bende sorun benim yüzümden diye onlarla çıktım.
"Gizem! Sen salona gir." Dedi Savaş son adımımı attığımda. Savaşla konuşmamak için salona girip kapıya kulağımı yasladım. Bu hareketimi kimse göremezdi çünkü herkes kendi telaşındaydı. Savaşın sesi kulaklarıma doldu.
"Ne yapmaya çalışıyorsun den Gamze?"
"Hicbir şey. Kızın bedenini öğrenmeye çalıştım. Bu kötü bir şey mi?"
"Bu hareketinin, onu kıracağını biliyordun." Dediğinde Savaş, kalbim istemsizce hızlanmaya başladı. Beni düşünmüştü, benim düşündüklerimi hissetmişti, duygularımı önemsemişti.
"Bilmiyordum Savaş. Ayrıca bilsem ne olacak? Dışarıdan bakılınca 0 beden gibi durmuyor zaten. Kilolu olduğunu herkes görebiliyor."
"Gamze git kendini affettir tamam mı?"
"Ne diye affettireyim?"
İkiside susmuştu. Savaşın göz devirdigini tahmin edebiliyordum sadece. Hemen koltuğa geçtiğimde ikisi de girdi içeriye. Gamze yanıma geldi.
"Kusura bakma." Dedi. Ama gerçek bir özür değildi bu. İçinden gelen bir şey değildi. Onu bu durumda surundurmeyi her şeyden çok isterdim. Ama yapmadım. Bazen isteklerim saçma sapan sonuçlara yol açabiliyordu.
"Sorun yok." Dedim. Sesim onunkine oranla olabildiğince soğuk ve ifadesiz çıkmıştı. Gözlerini kaçırıp gitti yanımdan. Savaş bizi izliyordu bunlar olurken. Kapıya yaşlanmıştı. Gamze yanımdan giderken Gamzenin kolunu tuttu. Gamzenin boyu kadar eğilip kulağına bir şey söyledi. Gamze buna çok alınmış gibi duruyordu. Ağladı ağlayacak gibiydi. Bunu için çıkışı beklemeden gitti. Savaş ona baktığımı görmüş olacakki bana baktı tekrar. Onun bu hareketine minnettardım. Gülümsedim ve çıkış kapısında dururken hhalâ salondan çıktım. Yanından geçerken bakmamıştı orası ayrı. Eve gidince yazılılara çalışmaya başladım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...