"Allah'ım ne olur al bu duyguyu içimden ne olur Yarabbim." diye oturup ağlamak çok zor. Sanırım aşk dedikleri şeyde bu;
Senin başına bir şey gelicek olsa bile, kendinden önce, sana 'her şeyden çok' değer veren kişinin senin başına bir şey geldiğinde üzülücek olması. Kendinden önce onu düsünmek. Onun icin kendini paramparça etmek...
Barın çıkışında Borayı tekrar gormustum ve aklıma şunları sokmustu.
"Savaş sana değer verdi, ve belkide hâlâ veriyor. Bavulunu görünce gideceksin diye korktu."
Evet buna yakın cümlelerle benim aklıma sokmuştu ve ben o günden beri bir türlü çıkaramıyordum aklımdan. Normal bir kız Savaşın ona 'her şeyden çok' değer verdigini öğrenince sevinir, mutlu olur falan. Ama ben aksine üzülmüştüm. Baran öğrenmemeliydi! Savaşın bana değer verdiğini öğrenmemeliydi!
Çünkü Savaş farklıydı biliyorum. Herkes gibi değildi, bu gerizekalı ayrıntılara takılmamıştı bile. Kilo meseleme yani. Oysa lisedeki kimse yüzüme bakmıyordu. Hemde erkeklerin o tipsizliğiyle yüzüme bakmazken, mükemmel biri olan Savaşın bakması onun ultra farklı biri yapıyordu gözümde. Ama durum çok farklıydı işte. Ara ara aklıma 'Baran engeli olmasa, Savaş ve benim bir birlikteligimiz olabilicekti yani?' düsüncesi geliyordu ve bu beni gülümsetiyordu. Sonrasında tekrar Savaş için fazlasıyla üzülüyor, olmayan 'biz' için hayaller felen kuruyordum. Annanemlere gitmemiştim. Eve gelip hemen kendimi odaya kilitlemiştim. Okulada gitmiyordum. Ta ki çarsambaya kadar....
Salı günü telefonum titreyince elime aldım.
Kimden: Gamze
-Yarın son teneffüste mutlaka ve mutlaka salonda olun.
Bu mesajla, heyecanı, korkuyu, sevinci, hasreti yani kısaca tüm duyguları aynı anda yasadım.
Geceye kadar ne yapmam gerek konusunda, düsündüm durdum. Hava sıcak olmasına ragmen, titriyordum. Sanırım heyecandan. Midem falanda bulanıyordu zaten. Yatıp hayal kurarken, uyuyakalmışım.
Sabah erkenden kalkıp gittim okula. Esin okulların kapanmasına resmen 2 gün varken bile okula gelmişti. Şaka gibi kız. Sınıftaki 5-6 kişide oldukça sessizdi. Sevgili matematik hocamız, içeriye hızla girip son günler olmasına aldırış etmeden konu anlatmaya çalıstı. Gercekten. -başta ben olmak üzere- 5-6 kisi atarlanıp 'ne dersi hocam ya?' diye bağırırken, hoca da sinirlenip bizi bir başımıza bıraktı. Esin ve benimle beraber sınıfta 4 kız, 2 erkek vardı. Şişe çevirmece oyunu oynuyorlarmış ve bizide çagırdılar. Okul bitene dek bir kere bile yüzüme bakmayan sınıf arkadaşlarım sonunda bir etkinlik icin cağırmıslardı bizi. Seve seve gittik yanlarına. Bu oyunun klasik soruları vardır.
"Kimi seviyorsun?" "Kaç kişiyle çıktın?" "Bu zamana kadar en çok sevdigin kisi kim?" falan.
Ama kücüklüğümden beri bu sorular nedense hiç denk gelmedi bana. Genelde herkesin bana ilk sorduğu soru:
"Kaç kilosun?"
Ama burda olmamıştı. Ortaya sıra çekmiştik. Nedensizce baş köşeye ben oturmuştum. Elen bana sorucaktı
"Doğruluk." dedim o bir şey demeden.
"Şimdiye kadar hiç sevgilin oldu mu?" defi.
"Yoo." deyip çevirdim şişeyi. Bana sonrasında bir daha gelmedi tabi. Yani ben tamamen umudu kesmiştim. "Sanırım herkesin, doğruluk deme hakkı bitti." dedi Elen.
"Benim bitmedi" deyip güldüm. En heyecanlı yeri. Simdi herkes mecbiriyetlik derken ben yaydıra yaydıra doğruluk diyebilecegim. Şisenin bi ucu Berk'i diger ucu Elen'i gösterdi. Berk,Elen'e manalı manalı gülümsedi.
"Gecen sene okuldan biriyle çıkıyorum diye anlatmıştın. O çocuğun adini camdan bağır. Ve 'ben hala seni cok seviyorum.' de." dedi Berk. Fazla çocukca değil mi? Herkes heyecanla bakarken Esin'e baktım. Aynı anda ikimizde gülümsedik. Ona da çocukca geldigi her yerden anlasılıyordu. Elen cama fırladı.
"Savaş! Seni hâlâ çok seviyorum."
Wtf??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...