BÖLÜM 28

251 8 0
                                    

"Panda kostümümü giyicem?"
"Yani, eğer istersen?"
Panda kostümü giymek benim için iyi bile sayılırdı aslında. Kimse benim kim olduğumu anlayamazdı.
"Tamam tamam giyerim ben bunu." deyip sırıttım. Bu kadın fazla ciddi olduğu için ayrıntıları yarın konuşucagımızı, net bir şekilde söylemiş, ardından yanımdan hemen gitmişti.
Esinle de sohbet ederek bizim eve kadar yürümüştük. Yarın için heyecanlıydım. Esin 2 yıl önce yazları çalıştığı için sıkıntı çekmeyecekti. Ama ben, benim ilk çalışmamdı. Normalde fazla sakar biri değildim ama heyecandan döker sacar mıydım bilmiyorum.
~~~~
Telefonun sesi artık beni rahatsız edecek hale geldiğinde kafamı kaldırdım. Saat sabahın altısıydı. Ben cumartesi günümü annemler için mahvetmeye hazırdım.
~~~~
"Anne kızının morali bozuk, bugün Esinlerde kalabilir mi?"
"Imm kızım kimmiş?"
"Ben" deyip kahkaha attım. Kahkaham sağolsun annem izin vermişti. Yani durduk yere kahkaha atan bir insanın moralini düzeltmek en yakın arkadasına düşerdi. Annemde bunun için izin vermişti işte.
Kapıdan çıkar çıkmaz Esin'i aradım.
"Esiin! 15 dakikadır bekletiyorsun kankanı. Nerde kaldın?"
"Geliyorum. Çok az kaldı."
Bizim ev, gideceğimize yere daha yakın olduğundan dolayı evin önünde buluşacaktık. Sadece 1dakika 28saniye bekledikten sonra Esin karşıdan belirdi. Buz mavisi dar bir pantolonun üstüne çok tatlı pembe bir tişört giymişti. Gerçekten Esinin bu güzelliğinin bir tek ben mi farkındaydım?
Yanıma gelince öptü. Klasik bir konuşmadan sonra yürümeye başladık. O muazzam eve giriş yaptığımızda herkes bir koşuşturma içerisindeydi. Aylin Hanımda yanımıza telaşeyle gelip;
"Nerde kaldınız siz?" diye bizi hafiften azarladı. Benim hayatımda bana bağırıp, emirler yağdıran sayılı insanların listesine girmişti. Ve en acısı bende ona bağırıp çağıramıyordum. Buna katlanmaya mecburdum. Ben hiç sesimi çıkarmazken, Esin
"Özür dileriz efendim. Evimiz biraz uzakta." dedi. Ne özürü Esin? 15 dakika erken bile geldik ne özürü?
"Tamam neyse. İçeriye geçin hazırlıklara sizde yardım edin." deyip telaşeyle yanımızdan ayrıldı.
"Ya bu kadın ne oluyor?" dedim Esine.
"Şef sanırım ya." dedi yürürken. Arkasından tıpış tıpış yürüyordum Esinin. Evin mutfağına gitmeye calışıyorduk. Ama ev o kadar büyüktü ki, yanlışlıkla 3 odaya girip çıkmıştık. Bu saçmalıktı. Evde ordu mu yaşıyordu yani? Bu kadar büyük bir eve ne gerek vardı ki?
Akıllı arkadaşım Esin, mutfağın arka bahçeye bakabileceğini akıl ettiğinde daha büyük adımlarla arka bahçeye gittik.
~~~~
"Davetliler gelmeye başladı." dedi Esin, behçeden yanıma doğru gelirken. Tüm gün, garsonlar hazırlık yapmıştı. Palyaçolar ve hayvan kostümü giyen insanlarda, yine benden yaşca büyük bir abladan surat boyamayı öğrenmişlerdi. Bende bu gruba dahil olduğumdan dolayü, tüm günüm Esine acıyarak geçiyordu. Kim bilir ne çok yorulmuştu. Ve yorulacaktı da...
Abla, konudan konuya geçiş yaparken en son çocuklara nasıl hitap edeceğimizden ve nasıl davranacağımızdan bahsedip sandalyeden kalkıp gitmişti.
Burdakilerin hiçbirine kanım ısınmamıştı.
Bir an önce akşam olsun ve bu işkence bitsin istiyordum.
~~~
"Pişt baksana! Ela'nın yüzünüde sen boya." diye bir ses gelince arkamı döndüm, bu kadar yüksek sesli bir ortamda duymam mucize bile sayılırdı.
Benden uzun boylu suratı ise bir yerden çok tanıdık olan bu çocuk, küçük kızın elini bırakıp gitti.
'Nerden tanıdık Gizem? Olsa olsa saçma dizilerinden ve filmlerinden tanıyorsundur!"
Diye konusmaya başlayınca iç sesim, onu susturdum.
"Gel bakalım." dedim kıza elimi uzattım.
Davet sahibi şehrin ya da ülkenin en zengin insanı olmalıydı. Bu hazırlıklar, bu emek...
Sadece çocuklar için bile, bizim evin arka bahçesi kadar büyük bir oyun alanı yapılmıştı. Küçük rengarenk toplar, balonlar, oyun alanları, her sey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Hâlâ elimi tutmamış olan kıza baktım. Ama bu kız gerçekten çok çok güzeldi. En fazla 5 ya da 6 yaşındaydı. Gözleri kocaman ve masmavi, sacları siyah beline kadar, burnu olabildiğince küçük, kirpikleri uzun ve kıvır kıvır...
Havalı olmasını çok iyi anlardım. Yaşıtlarıyla oynamak istemeyebilirdi, kızlara sürekli aşagılayıcı sözlerde bulunabilirdi. Onunla ben ilgilenecektim. Neyse olsun o kadar. Olmazsa baska birine söylerim o bana yardımcı olur. Ah! Birde çocukların nazını çekmek var. En zoru da bu sanırım.
"Yüzünü boyamamı ister misin?" dedim diz çöküp onun boyuna inmeye çalışarak.
"Sencede biraz çocukça degil mi? Abim başından savmak için gönderdi beni buraya. Aklınca kızlara bakıcak, bir şeyler yapıcak. Senin benimle ilgilenmene gerek yok. Ben oturucam burlarda bi yerlerde." der demez kıza bakısım değişti.
BU ÖNYARGI LANETİ İŞTE.
Kıza önyargıyla yaklaşmıştım. Oysa kız melek gibiydi. Yaşıtlarıyla takılmazdı belki evet, ama kimseyi de aşagılamazdı.
"Abin cok tanıdık geldi ya!" dedim. Niye diyorsun Gizem niye?
"Biraz popüler işte evet" dedi ve göz devirerek. Kız kesinlikle benim küçüklüğümdü. Bazı yaşıtlarımdan daha da olgundu ayrıca.
"Ben Gizem bu arada." deyip elimi uzattım. Minnacık elleriyle, elimi tutmaya çalıştı.
"Kostümüm güzelmiş. Pandaları severim."
"Bende çok seviyorum ya. Garsonluktan iyidir yani."
"Sen yenisin heralde, yani sürekli burda çalışmıyorsun değil mi?"
"Evet, sadece organizasyon için."
"Kafandaki pandayı çıkarsan artık." deyip güldü. Nasılda 1 dakika da kıza kanım ısınmıştı. Hemen çıkarıverdim kafamda gereksiz bir şekilde duran sadece gözleri ve burnu açık olan pandanın kafasını. Ve o an aklıma bir şey geldi. Kız nerden anlamıstı acaba beni daha önce görmediğini?
"Beni nasıl tanıdın ya, yani dedin ya yenisin galiba felan diye?" dedim.
"Attım, tuttu."
"Buraya çok sık mı geliyosun?"
"E amcamızın evi, gelelim yani değil mi?"
"Aa amcan kim?"
"Ömer Soyhan işte. Size iş veren."
Dediğinde kan beynime sıcradı. Soyhan mı? Ve ne tesadüftü ki bugün Savasın doğum günü. Esinde bunu biliyor. Esin bilerek yapmıştı bunu. Bilerek getirmişti beni buraya. Ona kızsam mı sevsem mi bilemedim. Ama en azından bana söyleseydi. Ah Esin ah!
"Ben hemen geliyorum tamam mı?" deyip Ela'nın yanından ayrıldım.
Arka bahçeye çıkmak için eve girerken garsonlardan birine rastladım.
"Esin nerde?" dedim.
Çocuk olabildigince hızlı adımlarla soruma cevap vermeyip giderken aslında herkesin bir koşuşturma içinde olduğunu fark ettim. İyiki de garsonluk yapmamışım. Ben bu tempoda ölebilirdim. Esini bulamadım diye hesabını sormucak değildim. Onun için arka bahçeye daldım birden. O şık giyimli insanların arasında bir adet panda kostümlü insan. Benim durduğum yerde duran bana şaşkınlıkla bakan kadını baştan aşagıya süzdüm. Sarı kısa saçlı, orta yaşlı, kahverengi gözlü bir kadındı. Sacları bile boya olan kadın aslında baştan aşagı dogallıktan uzaktı. Yüzünde yarım kilo makyaj, giydiği o elbise...
Tarifi yok ama kadına çok sinir olmuştum. Bana Mirayı hatırlatıyordu. Gerçekten Miraya ne kadarda benziyordu ama! Acaba Miranın annesi miydi? Mirada mı davetliydi yani?
"Senin ne işin var burda?" diyerek beni azarladı. Sen kimsin de beni azarlıyorsun be! Bu gece bir bitsin hepinize nefretimi kusucam merak etmeyin.
"Burda çalışıyorum ben." dedim umursamaz bir tavırla.
"Sen çocuklarla ilgilenmelisin. Bizimle değil. Hadi git." dediğinde davet için önemli bir insan olduğunu fark ettim.
"Ya beni Ela gönderdi. Davetin sahibinin kuzeni oluyor sanırım."
"Öncelikle davet sahibi benim. Ela benim kuzenim değil, Ömer beyin kuzeni. Hatta kuzende degil. Sana açıklama yapmak zorunda değilim. Ela isterse gelsin buraya. Başında sende gel. Ya da seni sevmedim. İçerden birini yolla."
Ohaa! Bu kadın Mira'nın annesi değil miydi? Davet Savaş için olduğuna göre, Savaşın annesi olmalıydı yani.
'Ah Gizem ah! Savaşın annesiyle konuşuyorsun. Biraz daha normal konuşsana. Dik dur, saygılı davran.'
İç sesimle bu defa hiç tartışmadan kadının yanından ayrılıp koşa kosa Elanın yanına gittim. Umarım bu küçük yalanım Ela'nın kulağına gittiğinde bana kızmaz. Ne kızması, küsmez umarım.
"Elaa!" deyip tüm sempatikliğimle gülümsedim.
"Efendim?" dedi, hiç pozisyonunu bozmamıştı.
"Ya ben biraz önce bir sey yaptım kusura bakma ya."
"Ne yaptın?"
"Bizim okulda bir kız var, yani bir sürü varda işte içinden üç tanesine çok aşırı sinir oluyorum. Hoşlandığım çocuktan onlarda hoşlanıyor sanırım. Her neyse içeriye gitmiştim. Bu kızlardan bir tanesine çok benzeyen bir kadın gördüm. O kızın annesi sandım. Onun için kadını pek umursamadım. Bende senin adını kullandım yani, sen anlayışla karsılarsın diye. 'Ela gönderdi beni' felan dedim. Yani özür dilerim."
"Nolcak canım? Sorun değil. Anlat bakalım hoşlandığın çocuğu. aramızda kalsın, bende bir çocuktan hoşlanıyorum." deyip şapşal şapşal gülmeye başladı. Küçücük bir kız çocuğu bunları anlatırken nasılda mutlu oluyordu böyle.
"Ay asıl sen anlat bakalım." dedikten sonra dayanamayıp küçücük burnunu sıktım biraz.
"Parti midir davet midir her neyse buraya da onun için geldim."
Etrafa göz gezdirdim. Tüm çocuklar oynuyordu ve Ela bakışlarını herhangi bir çocukta sabitlemenişti. Belki de daha gelmemişti.
"Kim o? Burda mı şu an?"
"Hazırlanıyordur." deyip masum masum gülümsedi.
"Ne için hazırlanacak? Garsonlardan falan mı yoksa?" dedim. Kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı:
"Senden başka bir tek Melis biliyor. O yüzden kimseye söyleme. Savaş abiyi seviyorum. Küçüklükten beri. Birazdan da yanına gidicez. Sende gel. Aslında abimle gitmek istiyorum. Ama o kabul etmicek." deyip kulağımdan uzaklaştı. Hey ama bu çok normaldi. Bende kücükken teyzemin oğlundan hoşlanıyordum. Hemde benden 8 yaş büyük olmasına rağmen.
"Ama o senin kuzenin, Ela!" deyip gülümsedim.
"İnsanlar kuzenlerinden hoşlanamazlar mı? Hem bence Savaş abi de benden hoşlanıyor. Şimdi yanına gidince gör bak. Melis inanmıyor ama sen inanacaksın." dediğinde Savaşın annesinin Elayı yanına çağırdığını hatırladım.
"Ela, Savaşın annesi seni yanına çağırmıştı ve ben onu tamamen unutmuşum." dediğimde ayağa kalktı.
"Hadi kalk! Madem beraber gidelim." dedi.
"Ama o kadın, 'seni sevmedim içerden birini yolla' dedi Ela. Burdan başka biriyle yollayayım ben seni." deyip yanından giderken, kücücük elleriyle kolumdan tuttu.
"Boşver sen o kadını. Ben seni sevdim seninle gidicem."
İkimizde yürümeye başladığımızda diğer insanların ne kadar yorulduğunu fark ettim. Diger çocuklarla hic ilgilenmeyip sadece Elayla ilgilendiğim icinde biraz azar işitebilirdim. Ama olsun.
"Ayy dur ben pandanın kafasını da giyeyim." deyip kostümün başını aldım. Eger Savaş beni öyle görseydi pek iyi olmazdı sanırım. Ama Savaşı görücektim. Nasıl olursa olsun Savaşı görmenin heyecanı vardı içimde.
Arka bahçeye tam vaktinde gitmiştik. Pasta kesilmeden iki üç dakika önce yani. Ela kendine uygun bir masa bulup oturdu. Bende arkasından gittim.
"İşte burda! Ne kadar da güzel olmuş degil mi?" dedi.
O anın verdiği heyecanla;
"Elaa! Erkekler güzel olmaz, kızlar güzel olur." dedim. Elanın baktığı yere doğru baktım, tabiki Ela bir şeyler söylüyordu ama şu an onu duymak istemiyordum.
İşte Savaş Soyhan be!
Aslında büyüleyici bir değişikligide yoktu. Ama onu görmenin heyecanı diyelim...

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin