"Ne zaman oynayacakmışız? Hocaların bize verdiği zaman dolmadı mı?" Dedim içeriye girer girmez, heyecanla. Gamze beni baştan aşağı süzdükten sonra Erene baktı. Savaş her zamanki gibi salonda değildi. Açelya da gelmemişti bugün ilk defa. Kim bilir ne olmuştu. Eren bana dönüp;
"Hocalar zamanı uzattılar ya. Yılbaşından bir önceki gün oynayacakmışız. Tüm okulu boş bırakacaklar." Dedi.
Bu gerçekten müthişti. Hem kafa dağıtırdık."Anladım." Deyip yine koltuğa oturdum. 15-20 dakika sonra benim sıram gelince sahneye çıkıp, oynarken Savaş ve Açelya içeriye girdi. Hem yan yana. Evet yan yana. Açelya mutluydu. Savaş, her zamanki gibiydi. Sahneden son cümlemi de söyleyip indim. Sahneyi diğer hicbir grup kullanmıyordu. Bazen Miraların grubu kullanıyordu. Buradan bile gruptakilerin özel olduğunu anlıyordum. Açelya bana tek kaşını kaldırıp baktı, "Bence son cümleye daha fazla çalış." Dedi. Tamam manasında kafamı salladım. Yine koltuğa oturduğumda Savaşın halâ bana baktığını gördüm. Artık dayanamayıp 'ne var' manasında gözlerine baktım. Gülümsedi. Bir şeyler dönüyordu ve ne olduğunu anlayamıyordum. Çıkış saatinde Açelya ve Savaş yine yan yana gittiler. Biliyordum, geçecekti bu acı. Çünkü Savaş asla benim olmayacaktı. Onu Açelya gibiler hakediyordu. Açelya alımlı, güzeldi. Bundan daha normal bir şey varsa o da güneşin doğup batmasıydı değil mi?
Acı vermesi her insana mantıksız gelebilirdi ama Savaşla ilgili çok hassas davranıyordum. Savaş ve Açelyanın sevgili olduklarını düşünmemek aptallık olurdu. Bu besbellileydi. Bunları düşünürken çıkış kapısına gelmiştim. Böyle olmazdı bu. Gençliğimi kaybediyordum. Bir daha asla gelmeyecekti bu gençlik. İçi kıpır kıpır olan gençlerden değildim, bunu herkes biliyordu. Ama en azından benim de bir şeyler yapmaya hakkım vardı. Yaşıtlarım gibi bir kafeye oturup 7-8 saat orada oturup, tüm yanımdan geçen insanların dedikodusunu yapmak bana göre değildi. Bu vakit kaybetmekti, bence sıkıcı. Haftasonlarını böyle geçiren insanlar, bunu haftaiçi okuldan sonra da 2-3 saatliğine tekrarlıyorlardı. Savaşın acısını çekmemek için kendimi başka şeylere yonlendirmeliydim. Ama bunlara değil. Bar, disko tarzı yerlerinde bana göre olmadığını cuma günü fazlasıyla görmüştüm. Tam olarak okuldan ayrıldığımda bir yerden başlamalıydım. Bunun için adımlarımı yavaşlattım. Tabiki Savaşı ve Açelyayı Savaşın arabasının önünde görünce biraz daha da yavaşladım. Ne olduğunu öğrenmezsem meraktan ölürdüm. Savaş aynı umursamamazlıkla Açelya ya bakıyordu. Açelya da Savaşın aksine sinirle bir şeyler yapıyordu. El hareketleriyle anlatıyordu. Açelya işaret parmağını Savaşın göğsüne doğru tutunca Savaş Açelyanın bileğini kavradı.
"Hiiih." Diye bir ses çıktı benden. Neyse ki hemen elimle ağzımı kapamıştım. Duyduklarını pek sanmıyorum. Açelya hızla elini çekince Savaş kafasını sallayıp Açelya ya son bir şey söyledi. Açelya hızla yanımdan geçti. Beni fark etmemiş olamaz değil mi? Çünkü fark etmemiş gibi yanımdan geçti ve neredeyse koşuyordu.
Ne olduğunu halâ anlayamamıştım. Sevgililer arasında olur böyle kavgalar Gizem! İç sesim her zamanki gibi haklıydı. Ama ben yinede insanlık görevimi yapıp Savaşa iyi olup olmadığını sormalıydım. Sonuçta o benim grup arkadaşım. Yanına gittiğimde arabaya halâ binmemişti ve vücudunu arabaya yaslamıştı. Bu onu 1000 kat daha çekici yaparken duygularımı belli etmeyecek kadar soğuk bir sesle;
"Savaş?" Dedim. Bana doğru döndü.
"Efendim."
"Bir sorun mu var?"
"Yok." Yine o Savaş geri dönmüştü. Soğuk, hiç konuşmayan, konuştuğunda kısa kestirip atan Savaş.
"Acelyayla kavga ettiğini gördüm de."
"Evet"
"Yani belki anlatmak istersen, iyi bir dinleyiciyimdir."
Bana öyle bir baktı ki. Bu bakış sanki 'sen kimsin de sana bir şeyimi anlatayım' bakışıydı.
"Tamam anlatma, ama yanında durayım olur mu? Benim başımdan ne zaman kötü bir şey geçse birilerine ihtiyaç duyarım. Sürekli beraber olduğum birilerindense de, çok az konuştuğum az görüştüğüm birini tercih ederim. Yanımda durması için yani." Dedim.
'Gizem! Dün sen değil miydin artık Savaştan vazgeçmeliyim diyen? Neden böyle bir yüzsüzlük yaptın şimdi?' Dedi iç sesim. Kalbimse benim gibi heyecanla Savaşın cevabını bekliyordu. Beynim artık bana karışmıyor, her yaptığıma göz deviriyordu. Savaş gözlerimin yine en içine ifadesiz bir şekilde bakıyor, tek bir harekette bile bulunmuyordu.
'Tamam Gizem bitti. Bu ona karşı yaptığın son hareket. Son sözlerin konuyla alakalı. Bir daha onunla tiyatro haricinde konuşmak yok.' İç sesim yine bu konuşmayı yapınca Savaşın gözlerinden gözlerimi ayırdım. Arkamı dönüp yürümeye başladım. Hani olurda arkamdan gelir diye bir umut var miydi içimde? Vardı. Ama ben eve gidene kadar olmamıştı bir şey. Eve gidince de olmamıştı. Buydu işte. Savaş buydu. Her insan biraz zordu ama Savaş zor bile değildi. Kafadan imkansızdı. Ki ben hicbir şeydim. Kiloları olan bir kız olmasam bile fazla bir ihtimal yoktu ki. Ben insanlarla nasıl konuşulacağını bile bilmeyen bendim. Savaş istese tüm insanlarla konuşabilen, isterse onları çok derinden etkileyecek olan Savaştı. Kaldı ki benim özgüvenim hep sıfırdı. Savaş her zaman özgüvenle depoluydu. Bazen olmayacak şeyler için çabalamamak gerekirdi. Bundan sonra kalbimi susturup, beynimin dediklerini yapmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...