Kahvaltıya inerken, gruptan ve okulumdan kimsenin olmamasını umdum. Birilerinin karşısında yemek yemekten ziyade, tanıdığım fakat samimi olmadığım insanların yanında yemek yerken daha da utanıyor, yemek yiyemiyordum. İndiğimde neredeyse herkes orada olduğu için şansıma sövdüm. Savaşa verdiğim sözü tutmayıp uyumuştum, ama sadece uyumustum. Gamzeye zarar vermemiştim. Gamzede sabah benden erken kalkıp gitmişti. Şu anda da tam anlamıyla beni masasına çağırıyordu, eliyle gel işareti yapıyordu. Masalarında 6-7 kişi vardı. Savaş beni şaşırtarak, o da bu masada bulunuyordu.
"Dün için teşekkür ederim Gizem!" dedi Gamze oturduğumda.
"Bundan sonra birlik olmalıyız." diye de ekledi. Dün Gamzeye iyilik yaptım diye ondan nefret etmiyor değildim. Hâlâ ondan nefret ediyordum. Onunda benden hâlâ delicesine nefret ettiğine eminim.
"Rica ederim Gamze de ne birliği?"
"Tiyatro için, Miradan utanmayın belki o da bizim gruba gecebilir." dediğinde bizim gruptan olmayan 2 kişiye de baktım.
"Tabi tabi oluruz ya." dedim.
Gamze yanımızdan gecen otel görevlisine telefonunu uzatıp bütün yapmacıklığıyla bize baktı.
"Bizim bir fotoğrafımızı çekebilir misiniz acaba?" dedi görevliye de. Savaş ve benim aynı karede olduğum ilk fotoğraf olacaktı. Güzel olduğuna inandığım bir gülüşle poz verdim. Fotoğrafa sırayla baktıklarında en son ben baktım. Ben ve yağlarım farklı bir alem, Savaş kendi halinde, Zeynep ve Eren sarmaş dolaş, Gamze ve Mirada birbirlerine sarılmış, diğer iki kızda kendi hallerinde poz vermişlerdi. Fotoğrafı kendi telefonuma attıktan sonra 'geri' tuşuna bastım ve sanırım tatil boyunca görebileceğim en kötü şeyi gördüm. Savaş ve benim aynı karede bulunduğum ilk fotoğraf diye heyecanlanırken, sevinirken, Gamzenin ve Savaşın onlarca fotoğrafı vardı. Hemde sanki o fotoğraflarda sevgili gibi çıkmışlardı. Telefonunu Gamzeye uzattıktan sonra üzgünlüğümü belli etmemek adına yanlarında biraz daha oyalandım. Gamzenin;
"Hadi herkes hazırsa havuza gidelim." deyişiyle bunun asla olmayacağını nasıl anlatabilirim diye düşünüyordum. Herkes ayaklandığında bende odama gitmek için ayağa kalktım. Yürümeye başladığımda Gamzenin seslenişiyle durdum.
"Gizeem! Bebeğim nereye?"
Onun beni tiyatro salonunda bedenimi okuyamadı numarasıyla rezil ettiğini hatırlayıp, bir daha kendimi rezil etmemek adına;
"Odama çıkıp hazırlanıcam Gamzeciğim." dedim.
O da buna olan şaşkınlığını gizleyemeyip yapmacık bir gülümsemeyle
"Geliyorsun yani?" dedi.
"Hıhı evet. Siz gidekoyun." deyip odama çıktım. İçimi dökmek icin Esini aradım. Esin telefonunu açmayınca Hilali aradım. Telefonu Ece açtı. Gayet soğuk bir sesle;
"Gizem?" dedi.
"Ece?"
"Neden bana geri dönmedin Gizem? Sana çok kırgınım."
"Başıma kötü şeyler geldi. Daha yeni yeni toparlanıyorum."
"Aman neyse. Ya şimdi anlatayım madem. Berk artık sevgiliim." dedi. İnsan önce benim derdimi sorar.
"Berk kim ya?"
"Of o internetteki çocuk. Hatta bugün birinci haftamız."
Kendimi nedensizce kötü hissediyordum. O çocukla birlikteliğinin olsun istemiyordum.
"Haa iyi bari çok sevindim."
"Ya işte öyle sana noldu?"
"Hilalle Nilayda duyuyor mu?"
"Evet. Anlat."
"Of Savaşla bugün aynı fotoğraf karesinde yer alıyorum diye seviniyorum. Meger çocuğun Gamzeyle ne fotografları var."
"Ayy fotiğrafınız mı var? Hemen aat hadi!" dedi Ece. İçimden bir his fotografı atmamam gerektiğini düsündürüyordu.
"Gamzeyle nasıl ki fotoğrafları?". Dedi Ece.
"Sarmaş dolaş. Ya sanarsınız ikisi sevgili felan."
"Ya resminizi at artık. Ben Savaşı merak ediyoruum."
"Tamam durun atacağım. Şimdi kapatmam gerek. Hocalar geliyorda. Akşam atarım. Görüşürüz."
"Ne hocası kızım? Bugün cumartesi."
"Ya sizin haberiniz yok mu? Biz grupça tatile geldik. Yani 2 grup olarak. Ohoo ben size hic mi anlatmadım?"
"Anlatmadın. Neyse aksam anlatırsın." dedi Ece.
"Hoşçakalın."
~~~
Günün en güzel saatleri, yani akşam olup havanın kararmasına çok az bir vakit var. Elbette tatile gelip tatilde bile tüm gün depresyona girme yeteneğine sahip olan kisi benim. Yine bu saatlerde yalnızca acıktığım icin beni aşağıya indirecek bir kuvvet var içimde. Hayatımda ilk tam anlamıyla makyajımı bugün yapacağım. Nedenini bilmiyorum ama güzel olmam gerek gibi bir his var icimde. Beyaz, ayağıma kadar uzun, bol elbisemi giyip, koluma beyazda bir bilekli taktım. Makyajdan kastım ise fondoten sürdüm ve eyeliner çektim. Dudaklarıma çok az belli olacak pembe bir ruj. Saçlarım her zamanki gibi hafif kıvırcık. Odamdan çıkıp aşağıya indiğimde Gamze beni baştan aşağıya inceledi. Masada sabahkinden farklı olarak bir tek Savaş eksikti. Yemek aldıktan sonra başka bir masa bulup tek başıma oturdum. Gamzenin bakıslarına da maruz kalarak yemeğimi yedikten sonra, dün akşam gittiğim iskeleye gitmek icin otelden çıktım. İskelenin en ucuna baktığımda siyah giyiminden tanıdığım Savaşın yerimi kaptığını fark ettim. Benim bile sığabileceğim kadar boş bir yer vardı yanında. İskelenin ucuna gittiğimde oturmak yerine dikilmeyi tercih ettim. Savaş varlığımı fark etmemiş gökyüzüne bakıyordu. Tamam gökyüzü çok güzeldi. Baktığı yıldız ise çok özel bir yıldızdı. Ben ilk defa babamın astronomiyle ilgilendiği ve ilgilendiği her seyi bana anlattığı icin kendimi şanslı buluyordum.
"Çoban yıldızı." dedim yanına oturarak.
Bana anlamsızca baktığı için elimle gösterdim.
"Adı saçma gelebilir. Eskiden saat olmadığı için çobanlar vakit ne bilmezlermiş. Sürüleri otlaktan getirmek için bu yıldızın çıkmasını beklerlermiş. O yüzden adı buradan geliyor. Aslında bir gezegen. Sanırım Venüstü. Güneş sisteminde ters yöne dönen tek gezegen."
Savaşın beni ilgiyle dinlediğini fark ettim.
"Çok güzel ama." dedi.
"Çokta özel bence. Baksana şu yıldızlardan hiçbiri onun kadar parlamıyor ve dikkat çekmiyor."
"Oturup saatlerce izlemeye bile değer."
"Teomanın Çoban yıldızı şarkısını biliyor musun?" dedim. Hep sevdiği adamla aynı kulaklıktan şarkı dinlemek isteyen bir kızdım ben.
"Hayır." dedi gülümseyerek. Kulaklığım yanımda olmadığı icin yapacak bir sey yoktu. Herkesin ortasında bangır bangır dinlemekte bana göre değildi. Omuzlarımı kaldırıp gülümsedim bende.
Benim aklımı okurcasına elini cebine attı ve cebinden kulaklık çıkardı. Kulaklığı alıp telefonuma taktım. Bir ucu bende ve diğet ucu Savaştayken açtım.Yüzme bilmeden daha deniz görmeden
Hiç güneşte yanmadan
Şimdi ölmek istemem
Bir kalbi sarmadan
Aşkı tatmadan daha onla sarhoş olamdan
Hic sevişmeden daha
Şimdi ölmek istemem
Daha hiç gülmedenÇoban yıldızı
Sen benle kal.
Çoban yıldızı
Hep benle kal.
Zamanın varsa.Ben hiç kimsen olmadan
Tepeden tırnaga ona hiç sarılmadan
Şimdi ölmek istemem
Kalbine dokunmadan
Hadi al götür beni hala benimmişler gibi
Evime yurduma
Taze meyve tatları yağmurlarındaÇoban yıldızı
Sen benle kal
Çoban yıldızı
Zamanın varsa
Biraz daha.Bu şarkı beni anlatıyordu. Hep. Neredeyse en sevdiğim şarkıyı sevdiğim, belkide ilk aşık olduğum çocukla dinlemiştik. Çoban yıldızı gibi özel bir yıldıza bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...