BÖLÜM 17

302 10 0
                                    

Baran. Benim kabusumun adı Baran. Korkularımın, acılarımın adı Baran.
Savaş. Savaş benim hayallerimin adı Savaş. Umutlarımın, sevinçlerimin adı Savaş.
Arka mahallelerden birindeyiz. Baran, Savaş, Mira ve ben. Dikiliyoruz ayakta. Ben üşüyorum. Ama sıcak terler atıyorum, boncuk boncuk. Soğuk yaramıyor hiçbir şeye. Baran her konuştuğunda kalbimdeki yaralar büyüyor. Kalbim kanıyor. Savaş Baranı susturmak yerine kalbime dokunuyor. Kanayan yerleri elleriyle temizliyor. Mira Savaşa hayranlıkla bakıyor. Baran görüyor Mirayı. Baran daha da sinirleniyor. Her sinirlendiğinde kalbim iyice kanıyor.

Korkularımın adı Baran.

Savaş yaraları temizlemeyi bırakıyor, beni bir kenarda öylece bırakıyor. Baran sanki bunların hepsinin olucağını biliyormuş gibi gülümsüyor. Gözlerine bakıyorum Baranın. Kıpkırmızı gözleri. Onun bu halinden daha da korkuyorum. Savaşa bakıyorum beni anca o kurtarabilir. Tekrar geliyor yanıma. Yaraları sarmıyor bu defa. Baranla konuşmaya çalışıyor.

Benim umutlarımın adı Savaş.

Gözlerimi açar açmaz karşımda annemi gördüm. Yanıma gelip bana sarıldı.
"Kabus gördün canım. Sadece kabustu. Gerçek değil." Annemin bu sesi bana her zaman huzur verir. Alnımdaki ıslaklığı fark ettim. Annem benden ayrılınca etrafa baktım. Büyük gündü bugün. Acil hazırlanıp evden çıkmalıydım. Önce duşa girdim. Hâlâ aklıma o kabus geliyordu. Suyu biraz daha sıcaklaştırdım. 15 dakika kadar duşta durduktan sonra aynanın karşısında dünden düşündüğüm pantolonu ve üstüne lacivert kazağımı giydim. Aşağıya iner inmezde babama ve anneme "günaydın!" deyip masaya oturdum. Annem ve babamda benimle gelip izleyeceklerdi gösteriyi. Düne kıyasla bugün fazla heyecanlı değildim. Yorgundum. Aklıma sürekli o kabus geliyordu. Korkmuştum. Babam da yemeğini bitirince masadan kalktık. 2 gün önce ev işlerinde anneme yardım etmek için gelen kadın, -sanırım adı Nesrindi- biz kalktıktan sonra masadakileri kaldırmaya başladı. Bir an önce okula gidip bu gereksiz heyecanı üstümden atmak istiyordum. Hava soğuk olduğu için kat kat giyinmiştik. Okulun önüne geldiğimizde önden yürümeye başladım. Annem ve babam beni takip ediyordu. Tiyatro salonuna girdiğimde sadece tiyatrodakiler vardı. Seyirci yoktu. Ama seyirci gelecek demişlerdi. Hesabını sormak istercesine Zeynepin yanında durdum.
"Ya hani seyirciler de geliceklerdi?"
Hepsi bana döndü. Yani grubumdakilerin hepsi.
"Koridorun sonunda büyük bir kısım varmış. Orada herkes. " dedi Gamze. Kapının önünde beklettiğim annemin ve babamın yanına gidip koridorun sonuna götürdüm onları. Gerçekten daha önce görmediğim bir yerdi. Büyüktü. Kırmızı ve siyah tonunda düzenlenmişti her sey. Çok güzel gözüküyordu. Sahneye baktım. Işıklandırmışlardı. Bu ışıklandırma benim iyice heyecanlanmama sebep olmuştu. Annem ve babam bir yer bulup oturmuşlardı bile. Bende tekrar salona gittim. Herkes kostümlerini giymişti. Gamze elinde bir poşet tutuyordu. Ben gelince poşedi bana uzattı. Giyinebileceğim bir yer bulunca giydim. Tam üstüme oturmasına şaşırmışken üstümde ne kadar berbat durduğunu düşündüm. Şalvar herhangi bir kıza yakışmaz diye bir şey yoktu. Gamzeye ve Zeynebe gayet güzel olmustu çünkü. Yanlarında durup konuşmaları dinlediğimde bir şey farkettim. Savaş gelmemişti. Gösteri 15 dakika sonra başlıyacaktı. Ama Savaş bey gelmeye tenezzül etmemişti. Aslında başına bir şey gelme ibtimali çok daha yüksek olabilirdi. Kimseye belli etmiyordu, ama önemsiyordu bu gösteri işini.
"S-Savaş nerede?" dedim hem tedirgin, hem korkmuş bir ses tonum vardı. Birde azıcık kekelemiş olabilirim.
"Evdeymiş." dedi Zeynep. Yani iyiki bir numarasını aldı. Kuş uçsa Savaşı arayıp soracaktı.
"Peki ne zaman gelmeyi düşünüyormuş?" dedim.
"Bilmem sanırım yarım saate gelir."
"Ya nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsunuz hepiniz?"
"Biz en son oynayacakmışız. E bizden önce de 4 grup var. Her grubun oyunu 20 dakika sürse, Savaş kolaylıkla yetişir."
Bu söyledikleri gayet mantıklıydı evet. Bende biraz sakin olmalıydım. Herkese çemkiriyordum heyecandan. Gamze sürekli küçük hatırlatmalarda bulunup daha da heyecanlandırıyordu bizi. Salondan çıkmıyorduk. İlk oynayacak grup Miranın grubuydu. Hiç tanımadığım bir ses duyunca dinlemeye başladım. Gür bir erkek sesiydi. Kolaylıkla duyuluyordu sesi. Açılış konuşmasını yapıyordu. Eğer herkes kostümlerini giymemiş olsaydı, 50 kişi burada durup birbirimizi iyice heyecanlandırmazdık. En azından birkaçımız giderdik salondan. Şimdi herkes rezil olmamak için burda durup, oturuyor konuşuyordu. Savaş, evet en rahatımız Savaştı. İkinci grubun oyununun 15.dakikasında gelmişti. Gelir gelmezde oturmuştu koltuğa. Grup olarak yanına gittiğimizde bana nefret edercesine bakmış, diğer grup üyelerine gayet normal davranmıştı. Her seferinde bunu yapıyordu. 1 gün iyi davranıyorsa diğer gün onun aksine kötü davranıyordu. 4.grubun oyununun sonlarına doğru seyircilerin olduğu büyük bölüme gittik. Savaş ve Gamze yan yana, Zeynep ve Erende yan yana, ben ise tek başıma arkalarından gidiyordum. Gamze, Savaşın yanından hızla ayrılıp önden yürümeye başlayınca, seyirculere baktım. Hayır! Bu olamazdı! Kimse bize herkesin burada olacağını söylememişti ki! En fazla veliler gelecek diye biliyordum. Veliler, öğretmenler, okulun öğrencileri ve müdür. Bunların olması daha mantıklı olurdu. Sonuçta tiyatroya gittiğimiz ilk günden beri bize birşeyler öğrermiyorlardı. Bizi kendi halimizde bırakıp, bizimle ilgilenmiyorlardı. Burdakilerin önünde rezil olabilme ihtimalimizi hiç kimse düşünmemişti. Gelen kişiler baya fazlaydı. En başta anlatılan topluluktu tam anlamıyla. Üniversiteden gelenleri tahmin edebiliyordum. Tekrar sahneye baktığımda sevgili grubum beni burda bir başıma bırakmışlardı. Gamze, açılış konuşmasını yapan çocuğa birşeyler söylüyordu. Savaşa baktığımda 'gel' işareti yaptı. Yanlarına gittiğimde Gamze bana çarpık bir gülümsemeyle baktı. Kesin kötü bir şey yapmıştı benimle ilgili. Kim bilir ne yapmıştı. Açılış konuşmasını yapan çocuk
"Gizem! Gel!"deyince aradaki 2 adımı atarak yanına gittim.
"Adını söylediğimde, sahnede tam benim bulunduğum yere geliceksin."
"Pardon! Neden adımı söyleyeceksin ki?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Sonuçta beni bireysel çağırmamalıydı. Grup olarak çağırılmalıydık. Salondan alkış sesleri yükselince çocuk doğal olarak cevap vermek yerine sahnedeki yerine geçti.
"Arkadaşlarımıza tesekkür ederim. Çok iyi oynadılar. Evet sayın izleyiciler! Sonundaaa... beklediğiniz, herkesin merak ettiği o son performans! Bu oyunun özelliği, hikayeyi gruptan biri yazdı. Alkışlarınızla Gizem yazdığı hikaye hakkında konuşacak!" dediğinde kalbim heyecandan hızla atmaya başlamıştı. Gamzenin çocuğun yanına gittiğindeki amacını yeni yeni anlıyordum. Olduğum yerde hâlâ dikildiğim için arkadan biri dürttü. Kim olduğuna bakmak için arkamı döndüm. Zeynepti. Sahneye çıkmam için destekliyor gibi gözüküyordu. Bu olamazdı! Bu kadar kişinin önünde kesinlikle konuşamazdım. Annem ve babamın olduğu yere gözlerim kaydı. Annem ellerini çırpmaya başladığında salonda tekrar alkış sesleri yükseldi. Konuşmayı yapan çocuğun bulunduğu yere gidince mikrofonu bana verdi ve biraz sola kaydı. Her şey ağır çekimde oluyordu. Korkuyor ve endişeleniyordum. Dudaklarımı kıpırdatmaya acizdim. Biraz daha böyle durursam ağlayabilirdim. Ne kadar orada kaldım bilmiyorum ama ışıkların birden kapanmasıyla etrafıma bakmaya başladım. Etraf kapkaranlıktı. Sadece birkaç kişi telefonlarının ışıklarını açmıştı. Elimden mikrofon çekildiğinde artık tepki vermiyordum. Beni bu durumdan elektriklerin birden gitmesi mi kurtarmıştı yani? Ne için olmuştu bilmiyorum ama mutluydum. Telefonların ışıklarından görebildiğim kadarıyla birkaç kişi toparlanmış, çıkış kapısına gidiyordu. Sahnede benim dışımda gruptan bi Eren vardı. Birkaç ağlama ve çıglık sesi duyuyordum. Bir ses, diğer tüm sesleri susturdu.
"Yaşadığımız ufacık bir sorun var. Muhtemelen 10 dakikaya kadar bu sorun çözülecektir. Lütfen sakinleşin ve son oyunu da izlemek isterseniz yerinize oturun. Teşekkürler!"
Bu ses Savaşındı. Elektrikler gittiği için mikrofon da çalışmıyordu ve Savaş bağırmıştı. Bağırdığında bile sesi mükemmeldi. Sesin geldiği yere doğru yürümeye başladım.
"Savaaş!" dedim titrek sesimle. Ama Savaş gitmişti yanımdan. Gösteride mahvolacaktı işte. Çoğu kişi toparlanmış gidiyordu. Gamzenin ağlama sesini duyuyordum. Ama olduğum yerde durmaya devam ettim. Kısa bir süre daha bekledikten sonra ışıklar geldi. Aslına bakarsanız çok kisi gitmemişti. Hala kalabalıktı. Benim konusmam aradan kaynamış, sunucu çocuk mikrofonu alıp kaldığımız yerden devam etmemiz hakkında birkaç sey söylemişti. Sahnede sevgili grubum tamamlandığında Gamzenin haline baktım. Perişandı ve her şeyi mahvedecekti. Eren büsbüyük bir ihtimalle Gamzeye üzülmüştü ve onun için suratını asıyordu. Zeynep zaten hepten kendinden geçmişti. Savaş, garip duruyordu, kostümü onu çok komik biri yapmıştı. Ama hâlâ çok çekici duruyordu.
"Gamze! İyisin değil mi?" dedim. Bu benim insanlık görevimdi. Kafasını sallamıştı. İlk defa imâlı bir sekilde davranmamıştı. Bu haline çok acımıştım. Onun için sempati duyuyordum Gamzeye. Savaş geldi.
"Toplan Gamze!"
Aptal çocuk bu durumda birine bile sert davranıyordu. Gamze büyük ihtimalle karanlık fobisi olan insanlardandı. Onun için hâlâ garip davranıyordu.

"O-oğlum..." deyip duraksadım. Sahnedeydik. Savaşın ve benim bir bölümümüz vardı ve ben heyecandan konuşamıyordum. Elim ayağım titriyordu.
"Hadi be Gizem! Yapacaksın! Bu oyuna daha önce çok çalıştın! Hadii!"
İç sesimj dinleyip kalan kelimeleri tane tane ve en güzel biçimde söylemeye çalıştım. Bacaklarım titriyordu.
~~~~
En kısa oyun bizimki olduğu için çok çabuk bitmişti. Sahneden selam verip indiğimizde direkt Savaşın uzattığı suya uzandım. Tek seferde suyu dikip annem ve babamın yanına gittim.
"Çok iyiydi annecim." dedi annem. Savaşın bana karşı yaptığı el hareketinden çıkardığım sonuçla yanlarına gittim. Grup oradaydı.
"Hocalar kararlarını 10 dakika sonra açıklayacakmış." dedi Savaş. Emindim bizim kazanma ihtimalimiz çok azdı. Gösteride Gamzeye, Savaşa ve Erene güvendiği için Zeynep, hiç çalışmamıştı. Ben, özgüvenimin düşük olmasından dolayı sahneden çoğu yerde yanlış yapmıştım. Gamze sahnedeyken bile korkuyordu. Eren de Gamze için toparlayamamıştı kendini. Savaş gayet iyi oynamıştı. Ama bizi bir tek Savaş kurtaracak değildi. Kimse Savaşın son dediğine cevap vermezken, Savaş önlerde duran bir koltuğa oturdu. Bu da demek oluyordu ki Savaş, Miranın yanına oturdu. Arkasından Gamze, Savaşın diğer yanına oturdu. Eren, Gamzenin, Zeynep, Erenun yanına. Oturmak yerine ayakta dikilirken, yanıma gelen kişiye baktım. Sanırım hâlâ sabah gördüğüm kabusun etkisindeydim ki Baran yanıma gelince korktum.
"Bana bir şeyler borçlusun." dedi. Korkuyordum. Yüzüne bakamıyordum. Yere bakarak
"Neden?" dedim.
"Sahnede konuşamadın ve bu durumdan seni kurtaran bendim."
"Yok artık! Neden yaptın ki bunu?" dedim. Baran korkunç ve kötü biriydi. Bana neden iyilik yapsın ki?
"Acıdım." deyince sinirlendim.
"Bana acımak senin ne haddine?"
Bu bir anda gelen cesaretle söylediğim bir şeydi. Bu söylediğime pişmanlıklar duyarken bana doğru biraz daha yaklaştı. Geldiğinden beri gülümsediğini düşünüyordum. Ama kafamı kaldırdığımda yine o korkunçluğu görünce iç çektim. Gözlerinden nefret okunuyordu.
"Akşam yemeği olsun." dedi. Bunu sert söylememişti. Hatta biraz gülümsedi bile denilebilir.
"Neden?" dedim. Bu söylediğinde kötü bir şey sezmemiştim. Ama kimse sevgilisi olan, korkunç, sabah gördüğü kabusta başrol oynayan biriyle yemeğe çıkmazdı.
"Bak aklıma ne geldi. Savaşı ve Mirayı da çağıralım." dedi.
"Savaştan nefret ediyorsun. Miradan nefret ediyorum." dediğimde yine söylediğim şeydeki saçmalığa baktım.
"Şu an gidiyorum ama mutlaka bunu ayarlayalım. Çok eğlenceli olacak." deyip gittiğinde Savaş ve Miranın olduğu kısma baktım. Savaş Baranın yanımda durduğu süre boyunca bana bakmıştı. Şimdiyse Mirayla ilgileniyor ve yüzüme dahi bakmıyordu. Savaş benim hiçbir şeyimdi. Baranın bu teklifi Açelyaya yapması daha mantıklı olurdu. Sonuçta iki çift daha çom eğlenebilirlerdi......

ÖNYARGIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin