Yol yorgunu olduğumuz için ölü gibi saatlerce uyumuştum ve eminimki bir tek ben uyumuştum. Çünkü beni uykumdan uyandıran ses için balkona çıktığımda görüyordum ki 2 grup toplanmış bir yerlere gidiyorlardı. Giderlerken fazla yüksek sesle konuşuyorlardı tabi. Oda arkadaşım olmamıştı. Çünkü 15 kişi olarak gelmiştik buraya. Mutlaka ki herkes ikili dağılmıştı odalara. Murat hoca birilerinin odasına gitmemi söylediyse de ben hepsiyle sorunlu olduğumu, yanlarında bir saniye bile kalmaya tahammülümün kalmadığını söyleyip onu ikna etmeyi başarmıştım. Bu başarılı girişimim sonrasında Savaşın kiminle kaldığını öğrenmek için dışarı çıkmış, ama bir türlü öğrenememiştim. Odaya girer girmez, bavulumu bile yerleştirmeden kendimi yatağa atmış, uyumaya başlamıştım. Şu anda da dışarıya çıkan ve nereye gittiklerini bilmediğim 2 grubun arkasından bakıyordum. Hepsine tek tek bakmak yerine Miraya ve Gamzeye bakıp kimlerin gittiğini tahmin etmekle meşguldüm. Acıkmıştım ama karnım çok ağrıdığı için yemek yemeye inmiyordum. Otelin yakınlarında dolaşmak fena olmaz diye düşünerek odamdan çıktım. 5 kat merdiveni hızla indikten sonra aşağıdaki havuzun etrafında dolandım. Akşam olunca burası daha güzel gelmişti gözüme. Havuzu ışıklandırmışlar, etraftaki kafe barlarıda ışıklandırmışlardı. Biraz ürkütücüydü çünkü herkes içiyordu, isimlerini bile bilmediğim içecekleri tokuşturup kahkaha atan grup, yalnız bir köşede oturup içen adam, birbirlerine girmiş iki sevgili, daha birçok insan içiyordu. İçmelerinin yanı sıra duruşlarından korkuyordum. Hızla havuz kenarından da uzaklaşarak, otelden çıktım. Amaçsızca yürüyerek kumsala inmeyi planladığımda denizle otel arasında 3 dakikanın bile olmadığını fark ettim. Geceleri her zaman güzel olurdu. Hava sıcak, sıcaklığını örtmek istercesine esen rüzgar, yıldızlar, ay, deniz... Her şey mükemmeldi elbet. Gözlerim sürekli denize takılıyor, kıyıya vuruşunu izlemek bana oldukça keyif veriyordu. Saat, hava, insanlar, hocalar hiçbiri umrumda değildi. Huzurluydum. Günlerdir olması gereken buydu. Hatta belki aylardır..
Biraz daha ilerleyip iskelenin ucuna oturduğumda gözlerimi kapattım. Bu anı kimse bozmamalıydı.
~~~
Dakikalardan ziyade saatlerin hızla geçtiğini düşününce telefonu çıkartıp saate baktım. 2 saat burda oturmuş, gece 12 yi geçirmiştim. Sözde hocaların sorumluluğuyla gitmiştik ama kimse merak etmiyordu. Hayır şurda ölüp gitsem kimsenin haberi olmayacaktı. Gerçi burası öyle güzeldi ki kimse kimsenin umrunda değildi. Otele yavaş yavaş yürümeye başladım. Otele gelince de hemen odama çıkıp üstümü değiştirdim. Gamzeler dönmüştü ve içeri girerken fark ettiğim tek şey Gamzenin havuzun etrafındaki barlardan birinde, yanında bir kızla beraber içiyor olmasıydı. Hemde o minicik elbisesiyle, tam sandalyeye oturmamış, haliyle daha fazla ilgi çeker bir pozisyonda duruyor olmasıydı. Onu uyarsammı diye düşündüğümde kendimi birden aşağıya inerken buldum. Sonucu ne olursa olsun onu uyarmak insanlık vazifemdi.
"Gamze!" dedim.
"Nee vaarr?"
Konuşmasındaki peltekliğe ve sesindeki tona bakarsam sanırım Gamze biraz sarhoş olmuştu.
"Gamze! Sen, sen biraaz sarhoşsun sanırım, gel de seni odana çıkarayım." dedum yanına yaklaşıp. Her zaman Gamzeden nefret eden ben, şu an ona ya acıyordum ya da söylemesi zor ama şevkat gösteriyordum.
"Yaa! Daha yeni başladım amaaa!" diye bağırdığında etrafa baktım. 30-40 yaşlarında gibi duran adamlar bile Gamzeye ve bedenine bakıyorlardı. Gamzeyi burda böylece bıraksam, gece sonunda başına mutlaka bir şey gelecekti. Bizden haberi bile olmayan hocalarımız durumu fark etmeyecek, etse bile sorumluluk kabul etmeyeceklerdi. Gamzenin yanındaki kız ise tamamen etkisiz elemandı. Kolumu Gamzenin beline dolayıp, onu yarı oturduğu sandalyeden kaldırdım ve yürütmeye başladım.
"Heey! Sen napıyorsun?" diye bir ses duyduğumda Gamzenin adımlamasına bakmayı bırakıp kafamı kaldırdım. Savaş. Gecenin sonunda ne de güzel bir sürprizle görmüştüm onu.
"Gamzeyi odasına götürüyorum." dedim anca.
"Sana güvenmiyorum. Gamzeyi ben götürürüm odasına." dediğinde kıskançlıktan şurda ölmemek için kendimi zor tuttum.
"Bende sana güvenmiyorum. Gamze şu an kendinde değil, güçsüz, aciz. Ona bir şey yapmaya kalksan bağırmaz bile. Sen bir erkeksin, Gamze bir kız. Daha nasıl açık konuşabilirim bilmiyorum." dedim. Benim bu sözlerim karşısında o gülüsü attı yine. Gözleri kısıldı ve yanağındaki çukur belirdi. Dediklerim ona fazla komik gelmişti, eminim. Ama mantıklı konuşmuştum. Yani bence.
"Bu kadar gülüncek ne var anlayamadım" dedim artık gülüsü beni rahatsız edecek bir tona geldiğinde. Taman Savasın gülüsü beni asla rahatsız etmezdi normalde. Ama artık şu gülüsü eziklemeye giriyordu.
"İstesem Gamzeden çok daha iyilerini şu an bile bulur, onların odasına giderim. Bilmem anlatabildim mi" dediğinde gözlerimi yüzünden kaçırdım.
"Pek sanmıyorum." dedim ve dakikalardır ayakta güç bela tuttuğum Gamzeyi yürütmeye başladım.
"Gizoş beni Savaş bıraksınnn!" dedi Gamze. Demekki Savaşla olan tüm konuşmalarımızı duymuştu. Ayrıca Gizoş ne ya?
"Birincisi Gizoş değil Gizem. İkincisi ona güvenemeyiz."
Savaş gelip Gamzenin diğer tarafına geçince o da belinden tutmak istedi. Kolumu çekmemekte ısrar edince o da kolunu kolumun üstüne koydu. Bu en güzel anım da olabilir.
"Kolunu çeksen?" diyerek teklif sunduğunda
"Madem ikimizde birbirimize güvenmiyoruz, o zaman Gamzeyi odasına ikimiz çıkaracağız. Ve bilirsin, Gamzeye benim temasta bulunmam gerekir sen sadece yanımda dur. Yani sen kolunu çek!" dedim. Benim bu uyarıma uymayıp kolunu kolumdan çekmedi. Asansöre bindiğimizde Gamzenin odasını ikimizde bilmediğimizi fark ettik. Gamzenin yanındaki kızda yanımızdan gideli çok olmustu.
"Gamze! Hangi odada kalıyorsun?" dedim. Gamze cevap vermeyip gözlerini kapıyor ya da şarkılar mırıldanıyordu. '5' e basıp Savaşa baktım. O da bana baktığında bunu özlediğimi fark ettim. Gözleri. Bakışları. Göz rengini bile.
"Bir arkadaşına mesaj atsan olmaz mı?" dediğimde asansör durdu. Savaş telefonunu çıkardı. Bana bakmaya devam ettiğinde asla ve asla telefonda kimsenin numarasının kayıtlı olmayacağını düsünmemiştim.
"Mirayla aynı odada kalıyordur. Miranın numarası da mı yok?"
"Hayır."
İç çektikten sonra ne yapacağımız hakkında düsünmeye başladım.
"Bugünlük benim odamda kalıcak mecbur" dedim.
"Sana hâlâ güvenmiyorum." dedi Savaş. Sanki zorluk çıkarmaya çalışıyor gibi.
"Onu burda, okul gezisinde öldürecek halim yok Savaş" deyip sırıttım. Savaşsa hiç ciddiyetini bozmadan bana bakıyordu.
"Bizim odaya götüreceğim onu. Hadi sen gir odana." dediğinde ona 'yok ya!' bakışlarımı attım. Zamanı gelmişken en mantıklı yerde de sabahtan beri merak ettiğim soruyu bizzat Savaşa sordum.
"Kimle kalıyorsun odada?"
"Seni neden ilgilendiriyor? Gamze, sarhoş olmasa da odama gelmek, odamda kalmak isterdi mutlaka."
"Şu an önemli olan Gamzenin istekleri değil Savaş. Bir kız iki erkeğin odasında sarhosken kalmaz, kalamaz."
"Gamzeden daha iyisini bulabilirim. Ereninde bir sey yapacağını düşünmüyorum."
Demek oda arkadaşı Erendi. Savaş için katlanılamaz bir durum.
"Savaş şaka mı yapıyorsun?"
"Hayır"
"Ben sabah uyumuştum biraz. Gamzeyi benim odama götürelim. Ben uyumasam da olur şimdi. Balkonda falan takılırım. Bir sey yapmayacağım söz veriyorum."
İçimde hâlâ Savaş en başından beri benimle kafa buluyormuş hissi vardı. Ki bunu benim odama doğru giderken biraz daha anlamıştım. İçeri girdikten sonra Savaşa arkasını dönmesini söyledim. Yine dediğimi yapmayıp iki saniyelik bir laf dalaşına girdiğimizde gülümsedi ve arkasını döndü. Gamzenin üstünü değistirecek değilidim. Ama giydiği etek, yattında göbeğine kadar açılacaktı. Bu yüzden üzerini örttüm. Şu an terlediğine eminim. Savaş ise hâlâ arkası dönükken yanında durdum. Uykum bir gram yoktu ve Savaşla öyle ya da böyle vakit geçirmeliydim.
"Gamzeden daha iyisini bulabilirim demiştin ya, lütfen kanıtlar mısın?" dedim.
"Üzülürsün yalnız." dediğinde, bu kadar yakınında durduğum icin kendime lanetler okudum.
"Neden üzüleyim?"
"Sen hislerini çok belli eden birisin"
Bu cümlesi yüzümün kıpkırmızı olmasına neden olmusken,
"O zaman boşvereyim. İyi geceler sana." dedim. Kapıya doğru bakarak.
"Gel hadi." dedi. Savaş, hep dengesiz biriydi. Tabiki dediğini ikiletmeyip arkasından yürüdüm. Havuzun başlarında bir yerlerinde benim durmamı isteyince durdum. O ise bara girip bir masaya oturdu. Gelecel kisiyi sabırsızlıkla beklerken, Savaşın ayağa kalktığını gördüm. Gamzeden kesinlikle daha acık seçik giyinen birtakım kız topluluğunun masasında durunca, kızların sevgililerinin olmasını çok istedim. Ama Savasın o masada oturduğu süre boyunca hiç kimse masaya gelmemiş, kimse Savaşı uyarmamıştı. 4 kızda sürekli gülüyor, Savaşın ağzının içine bakıyorlardı. 4 kızda sarışın ve kesinlikle Gamzeden daha güzellerdi. Masada en çok gülen kız en güzeliydi ve her saniye Savaşa daha da yaklaşıyordu. Ben ise Savaşın dediği yerde bir çalılık bulup oraya saklanmış, Savasın benim gittiğimi düşünmesini istemiştim. Gerçi muhabbet bu kadar koyuyken Savaşın aklına bile gelmezdim. Ama içimdr bir umut vardı. Yaklaşık 5 dakika sonra güzel kız ayağa kalktı ve giderken Savaşa bir işaret yaptı. Gamze, Mira ve Açelyadan sonra birde bu kızdan nefret etmeye başlamıstım. Kız bardan çıkıp havuzun yanındaki lavaboların önünde durdu. Savaş ise etrafa baka baka-belki de beni arıyordu- kızın arkasından gitti. Savaş, kızla arasında mesafe tuttukça kız Savaşa doğru ilerliyordu. Resmen filmelerdeki gibi kız, elbisesinin cebinden kalem çıkarıp Savaşın kolunu tuttu ve koluna yazmaya başladı. Ben ise olduğum yerde çıldırıp olanları izliyordum. Kız son olarak iyicr Savaşa yaklaştığında bir hışımla çalıların arasından çıkıp yanlarına-neredeyse koşarak- gittim.
"Ay Savaş! Hadi artık Elif sabahtan beri seni bekliyor." dedim Savaşa doğru. Kız ise bana anlam veremez şekilde baktığında bende ona baktım. Elbette yakından daha da bir güzeldi. Türk kızı gibi durmuyordu. Daha çok Rus kızı gibiydi. Ki bu anlamsızca bakışları bunu destekliyordu. Savaşsa dudaklarını birbirine bastırmış, gülmemek için çaba sarf ediyor gibi duruyordu. Kıza tekrar baktım
"Sori. Elif ve Savaş love. Elif Savaşı bekliyor. Odada." dediğimde bir kez daha ingilizcemin berbat olduğunu kanıtlamış oldum. Savaş eski cidduyetini takınmış, bana öyle sert bakışlar atıyordu.
Savaşı kolundan tuttuğumda kızın hâlâ eliyle yaptığı 'beni ara' işareti oldukça sinirimi bozdu.
"Hayatını kurtardım. Bana öyle bakma." dedim Savaşı artık bir köşeye getirdiğimde.
"2 günlük eğlencemi de bitirdin."
"Ne konuştunuz?"
"Boşver."
"Bu kızlara güven olmaz. İyi yaptım bence."
Dediğimde bana tekrar sert bakmaya başladı.
"Hadi yat artık. Bak cok geç oldu. Burlarda takılma fazla. Eğlenilcek kızları boşver." dedim.
"Bana annelik taslama!" diye haykırdı resmen.
Önce kanka gibi konuşmuştum, sonra anne gibi. Madem ikisini de beğenmemişti, o zaman kendim gibi konuşmalıydım.
"Ben yatıyorum iyi geceler."
Evet olsa olsa bu olurdu. Çünkü ben Gizemdim. Gizem hep böyle olacaktı. Böyle kalmaya mahkum....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖNYARGI
Teen FictionKilolarından hep nefret etmiş fakat onlardan bir türlü kurtulamamış bir genç kız, kimseyi tanımadığı bir şehre ailesi yüzünden giderse neler olur ? Bu kitap sevdiği adam için zayıflayan veya değişen bir kızı anlatmıyor. "Ben artık yaşamak istemiyor...