Karanlık Lord

46 4 7
                                    













Esther , ayaklarının toprağa hızla çarptığını hissetti; yaralı bacağı bükülünce öne doğru düştü. Eli sonunda Üçbüyücü Kupası'nı bırakmıştı. Başını kaldırdı.

"Neredeyiz?" dedi.

Cedric bilmiyorum anlamına başını salladı. Ayağa kalktı, Esther da kaldırdı. Çevrelerine baktılar. Hogwarts arazisinin tamamen dışına çıkmışlardı.

"Kimse sana Kupa'nın bir Anahtar olduğunu söyledi mi?" diye sordu, Cedric.

"Hayır, " dedi Esther. Mezarlığı gözden geçiriyordu. Tamamen sessiz, biraz da tekinsizdi."Bu da görevin bir parçası mı, yani?"

"Bilmiyorum, " dedi Cedric. Sesi biraz tedirgin çıkıyordu. "Asaları çıkaralım mı dersin?"

"Evet, " dedi Esther .

Asalarını çıkardılar. Esther, çevresine bakıp duruyordu. Bir kez daha, gözlendikleri yolunda tuhaf bir duyguya kapılmıştı.

Birden, "Birisi geliyor, " dedi.

Gözlerini kısarak karanlığın içine bakıp, bir siluetin mezarların arasından yaklaşmasını izlediler.

Esther, asasını biraz indirdi, gözleri yanındaki Cedric'e kaydı. Cedric de ona soran gözlerle baktı. İkisi de yaklaşan kişiyi izlemeye devam ettiler.

Sonra birden, Esther'ın yara izine kıvrandırıcı bir acı saplandı.

Esther, ellerini yüzüne götürürken asası parmaklarının arasından kayıp düştü; dizleri boşaldı; yerdeydi ve hiçbir şey göremiyordu, başı her an ortadan ikiye ayrılacakmış
gibiydi.

"Esther, ne oldu , iyi misin ?"

Uzaktan, başının üstünde bir yerden tiz, soğuk bir ses duydu: "Fazlalığı öldür."

" CEDRIC KAÇ! "

Esther, onun kolundan itti ama başarılı olamamıştı. Bir hışırtı ve hemen ardından gecenin karanlığına haykıran ikinci bir ses duydu: "Avada Kedavra!"

Yeşil bir ışık patlaması Esther göz kapaklarının içine işleyip gözlerini kamaştırdı. Hemen sonra yanı başına, yere ağır bir şeyin düştüğünü duydu.

"CEDRİC!"

Esther , feryat ederek Cedric'in yanına eğildi

Ölmüştü.

"Hayır, lütfen! Cedric, ölme!"

Esther, ağlayarak Cedric'in ölmüş bedenine yalvarırken tutulup ayağa kaldırıldı , kısa boylu adam yükünü bırakmış, asasını ışıklandırmış, onu mermer mezar taşına doğru sürüklüyordu. Esther, itilip mezar taşına çarpmadan önce, üstünde yazan ismi titrek asa ışığında gördü.

TOM RIDDLE

Pelerinli adam şimdi kıza sıkı sıkı dolanan ipler yaratıyor, onu boynundan ayak bileklerine kadar mezartaşına bağlıyordu. Mücadele etmeye çalışırken adam yüzüne muhteşem bir yumruk indirdi. Tekrar kurtulmaya çalışırken adam bu sefer karnına bir yumruk vurdu fakat Esther'ın gördüğü bir şey vardı ki adamın parmağının teki yoktu.

Bu adam Kılkuyruk'tu.

"Sen!" dedi öfkeyle ama ipler yapmayı bitirmiş olan Kılkuyruk cevap vermedi; ipler yeterince sıkı mı diye yoklamakla meşguldü.

" Acele et!" diye tiz bir ses onun sözünü kesti.

Kılkuyruk cübbesinin içinden bir kumaş parçası çıkarıp hoyratça onun ağzına tıkadı;sonra, tek kelime bile etmeden, Esther'a arkasını dönüp aceleyle uzaklaştı.

Bohça haline getirilmiş cübbenin içindeki şey serbest kalmak istercesine daha da inatla kıpırdanıyordu. Şimdi Kılkuyruk kazanın dibine çökmüş, elindeki asayla bir şey yapıyordu. Birden kazanın altında, çıtırdayan alevler belirdi. Büyük yılan sürünerek uzaklaşıp karanlığa karıştı.

Cübbenin altındaki kıpırtılar daha da şiddetlendi. Ve Esther yine o tiz, soğuk sesi duydu.

"Acele et!"

Şimdi suyun yüzeyinin tamamı kıvılcımlarla aydınlanmıştı. Elmasla bezeli gibi görünüyordu.

"Hazır, Efendimiz."

"Şimdi..." dedi soğuk ses.

Kılkuyruk yerdeki cübbeyi açtı ve içindeki şeyi gözler önüne serdi. Esther bir çığlık koyverdi, ama ağzına tıkanmış maddeden dolayı sesi çıkmadı.

Esther ateşin ışığında, yaratığı kazanın kenarına taşıyan Kılkuyruk'un halsiz, solgun yüzündeki tiksinti dolu ifadeyi gördü. Sonra Kılkuyruk yaratığı kazanın içine bıraktı; bir cızırtı çıktı ve yaratık yüzeyin altına batıp kayboldu.

Esther onun çelimsiz bedeninin hafif ve tok bir sesle dibe vurduğunu duydu.

N'olur boğulsun, diye düşündü Esther . Lütfen... boğulsun...

"Babanın bilmeden verilen kemiği, oğlunu yenileyeceksin!"

Esther , dehşete düşmüş halde, Kılkuyruk'un emriyle ince bir toz şeridinin havaya yükselişini ve kazanın içine yumuşak bir şekilde düşüşünü izledi. Suyun elmas gibi yüzeyi yarıldı ve cızırdadı; her tarafa kıvılcımlar saçtı ve parlak, zehir gibi bir maviye döndü.

Kılkuyruk şimdi inliyordu. Pelerininin içinden uzun, ince, parlak bir gümüş hançer çıkardı. Korku dolu hıçkırıklarla ağlayarak konuşmaya başladı:

"Hizmetkârın - gö- gönüllü olarak verilen - eti - Efendini -dirilteceksin."

Sağ elini öne doğru uzattı - eksik parmaklı elini. Sol eliyle hançeri sıkı sıkı tuttu ve yukarı doğru savurdu. Esther , Kılkuyruk'un ne yapmak üzere olduğunu, yapmadan hemen bir saniye önce anladı - gözlerini sımsıkı kapadı, ama geceyi yaran çığlığın, Esther ,sanki kendisi de hançerlenmiş gibi deşen çığlığın kulaklarına ulaşmasını engelleyemedi.

Bir şeyin yere düştüğünü, Kılkuyruk'un acıyla hızlı hızlı soluk aldığını duydu. Sonra iğrenç bir şıpırtı duyuldu, kazana bir şey atılmıştı sanki.

Esther, bakmaya dayanamıyordu... ama iksir alev gibi bir kırmızı renk almıştı; Esther kapalı gözkapaklarının içine işliyordu... Kılkuyruk acıyla hızlı hızlı soluyor, inliyordu.

"Düşmanın... zorla alınmış... ka-kanı... hasmını hayata döndüreceksin."

Esther , engel olmak için hiçbir şey yapamazdı, çok sıkı bağlanmıştı... Gözlerini kısıp yere bakarak, onu saraniplerle çaresizce mücadele ederken, Kılkuyruk'un geriyekalan elindeki parlak gümüş hançeri gördü. Hançerinucunun sağ kolunun dirsek çukuruna girdiğini, kanınınyırtılmış cübbesinin kolundan aşağı aktığını hissetti.

İşini bitirmiş olan Kılkuyruk kazanın yanına, dizlerinin üstüne yığıldı, sonra yana devrildi. Yerde yatmış, kolunun kanayan kesik yerini özenle koruyor, ağlıyor, sızlıyordu. Kazan hafifçe kaynıyor, elmas rengi kıvılcımlarını her tarafa saçıyordu. Öylesine göz kamaştırıcı bir parlaklığı vardı ki, başka her şey simsiyah görünüyordu. Hiçbir şey olmadı...

N'olur boğulmuş olsun, diye düşündü Esther , n'olur ters gitmiş olsun...

Ama sonra, buz gibi bir dehşetle, önündeki sisin arasından, uzun boylu ve iskelet gibi sıska bir adamın karanlık siluetinin kazanın içinden yavaşça yükseldiğini gördü.

"Cübbemi giydir, " dedi tiz, soğuk ses buharın arkasından.

Kılkuyruk, sızlanıp inleyerek, eli koparılmış kolunu hâlâ koruyarak, koştu ve yerdeki siyah cübbeyi aldı. Ayağa kalktı, yukarı uzandı ve cübbeyi tek eliyle efendisinin başından aşağı geçirdi.

Sıska adam kazanın içinden çıktı, gözlerini Esther'a dikmişti... Esther , iliklerine kadar nefret ettiği adama baktı. Bir kurukafadan da beyaz bir ten; iri iri açılmış, öfkeli, kırmızı gözler; delik niyetine iki ince yarığı bulunan, bir yılanınki gibi yassı bir burun...

Lord Voldemort hayata dönmüştü .

The Children of the MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin