Ölüm Yiyenler

43 4 4
                                    


Voldemort kıpkırmızı gözlerini Esther'a çevirdi; tiz, soğuk, neşesiz bir kahkaha attı. Kılkuyruk'un cübbesi artık kanla parıldıyordu; kolunun kesik yerini cübbesine sarmıştı.

"Lordum..." dedi, tıkanarak, "Lordum... söz verdiniz... söz vermiştiniz..."

Voldemort tembel tembel, "Kolunu uzat, " dedi.

"Ah, Efendimiz... teşekkür ederim, Efendimiz..."

Kanayan güdük kolunu uzattı, ama Voldemort yine güldü. "Öteki kolun, Kılkuyruk."

"Efendimiz, lütfen... lütfen..."

Voldemort yere eğilerek Kılkuyruk'un sol kolunu zorla altından çekti; onun cübbesinin kol ağzını dirseğinin yukarısına kadar açtı ve Esther, o kolun derisinde, canlı bir kırmızı dövmeyi andıran bir şey gördü -ağzından bir yılan çıkan bir kafatası- Quidditch Dünya Kupası'nda gökte beliren görüntü: Karanlık İşaret.

Voldemort onu dikkatle inceledi, Kılkuyruk'un artık kontrolden çıkmış ağlamasını da umursamadı. Yumuşak bir sesle, "Geri gelmiş, " dedi. "Hepsi fark etmiş olmalı... ve artık, göreceğiz... artık öğreneceğiz..."

Uzun, beyaz işaret parmağını Kılkuyruk'un kolundaki damgaya bastırdı. Kılkuyruk ulurcasına bağırdı; Voldemort parmaklarını Kılkuyruk'un İşaret'inden çekti; Esther , İşaret'in kapkara kesilmiş olduğunu gördü.

Voldemort yüzünde zalim bir memnuniyet ifadesiyle doğruldu, başını geriye attı ve karanlık mezarlığa göz gezdirdi.

"Kaç tanesi bunu hissedince geri dönme cesaretini gösterecek?" diye fısıldadı. Işıldayan kırmızı gözleri yıldızlara dikilmişti. "Ve kaç tanesi budalalık edip gelmeyecek?"

Gözleri sürekli mezarlığı tarayarak, Esther ile Kılkuyruk'un önünde bir aşağı bir yukarı volta atmaya başladı. Bir iki dakika sonra, yılan yüzünü andıran yüzünü çarpıtan zalim bir gülümsemeyle, yeniden Esther'a baktı. 

"Sen, Esther  Black, ölmüş babamın kalıntıları üzerinde duruyorsun, " diye tısladı yavaşça. "Bir budala ... tıpkı sevgili annen gibi. Ama onun faydası dokundu, değil mi? Annen sen çocukken seni savunmak için öldü... ve ben de babamı öldürdüm. Bak şimdi, ölüyken nasıl da faydası dokundu bana..."

Voldemort yeniden güldü. Yürürken dört bir yana bakınarak yeniden volta attı, yılan da çimenlikte daireler çizmeyi sürdürdü.

"Tepenin yamacındaki o evi görüyor musun, Black? Orada babam otururdu. Bu köyde yaşayan bir cadı olan annem ona âşık olmuştu. Ama ne olduğunu söyleyince, babam onu terk etti... Sihirden hoşlanmazdı benim babam...

Onu terk etti ve daha ben doğmadan Muggle annesiyle babasının yanına döndü, Black. Annem beni doğururken öldü; bir Muggle yetimhanesinde büyüdüm... ama babamı bulmaya yemin etmiştim... ondan intikamımı aldım, bana adını veren o budaladan...Tom Riddle..."

Yine dolaşmayı sürdürdü, kırmızı gözleriyle mezarları tarıyordu. Sakin bir sesle, "Bana da bakın bir, " dedi, "aile tarihini yâd ediyorum... Eh, duygusallaştım herhalde... Ama bak, Esther ! Gerçek ailem dönüyor..."

Hava birden pelerinlerin çıkardığı ıslık sesleriyle dolmuştu. Mezarlar arasında, porsuk ağacının arkasında, her gölgeli boşlukta, büyücüler cisimleniyordu. Hepsi kukuletalı ve maskeliydi. Ve birer birer ilerliyorlardı... yavaşça, ihtiyatla, sanki gözlerine inanmakta güçlük çekiyormuş gibi. Voldemort sessizce durup onları bekledi. Derken, Ölüm Yiyenler'den biri dizlerinin üstüne çöktü, Voldemort'a doğru süründü, kara cübbesinin eteğini öptü.

"Efendimiz... Efendimiz..." diye mırıldandı.

Arkasındaki Ölüm Yiyenler de aynı şeyi yaptılar; teker teker hepsi dizleri üzerinde Voldemort'a yaklaştı ve cübbesini öptü, sonra da gerileyerek ayağa kalktılar.

The Children of the MaraudersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin