Bu büyüleyici şehir bize neler yaptıracaktı, neler yaşatacaktı zaman bize gösterecekti.
🍃
(...)
Yarım saatlik bir yolculuğun ardından ormanlık bir alanda taksiden inmiştik. Gergince kollarımı göğsümde birleştirdim. Burada ne işimiz vardı? Şehir dışı bir yerdi ve her ne kadar doğayla iç içe olsak da korkutucuydu.
"Grazie." Matteo son kez taksiciye teşekkür etti ve taksinin karanlık yolda gidişini izledik. Taksici bile bizi böyle bir yerde indirdiği için şaşkın olmalıydı.
Telefonunu çıkarıp hızlıca kulağına götürdü. En baştaki kişinin ismine tıkladığını görebiliyordum fakat yazıyı okuyabilmem için çok uzaktı.
"Geldik. Evet şu an kimse yok. Geç kalma." Telefonu kapatıp tekrar cebine koydu ve bana baktı. Bakışlarımdan anlamış olacak ki derin bir iç çekip konuştu. "Birazdan gideceğiz. Çok uzak değil."
Herhangi bir yorum yapmadan bakışlarımı yere çekerek asfaltı izlemeye devam ettim. Ona ne kadar sorarsam sorayım tam istediğim bir cevap alamıyordum. Mecbur bekleyip görmek zorundaydım. Böyle bir yerde başka da bir çarem yoktu zaten.
Yolun kenarında yan yana beklemeye başladık. Haziran ayındaydık ve her ne kadar hava yumuşak olsa da güneş batınca hava serinliyordu. Saat 10'u çoktan geçmiş olmalıydı. Kollarımı yavaşça omuzlarıma sürterek ısıtmaya çalıştım. Matteo bana kısa bir bakış atsa da yolu izlemeye devam etti.
Uzaktan gelen araba farı ikimizin de o tarafa dönmesine neden olurken Matteo yola biraz daha çıktı ve eliyle buradayız dercesine bir işaret yaptı.
Siyah araba yanımızda durduğunda şaşkınca arabaya baktım. Roma'da lüks arabalar görmeye alışkındım ama bu Maserati...Kocamandı.
Matteo arka kapıyı açıp içeri geçmemi bekledi. Onu daha fazla bekletmeyerek arabaya bindim ve ona baktım. Bana son bir bakış atıp kapıyı kapattı ve ön koltuğa bindi.
Dikiz aynasına baktığımda bana şaşkınca bakan bir çift yeşil gözle karşılaşmayı beklemiyordum. Arabanın üst ışığından seçebildiğim kadar kumral bir adamdı ve yüz tipi Matteo'ya nazaran çok daha yumuşaktı. Ve kabul etmeliydim ki o da çok yakışıklıydı.
"Ne bekliyorsun? Sür." Matteo'nun sesiyle birlikte ona bakmaya çalıştığımda onu göremiyordum ama yüzünün sürücü koltuğundaki adama dönük olduğunu görebiliyordum. Ses tonuna bakılırsa sanırım biraz da sinirliydi. Yeşil gözlü adam hızlıca arabayı çalıştırırken söylendi. "Bizi olaydan olaya sokan sensin. Bari burada ağzıma sıçma be adam."
"Andrea... Hadi." Matteo bıkkın bir şekilde koltuğa arkasını yasladı ve klimayı açtı. Sıcak hava anında yüzüme üflerken ellerimi memnun bir şekilde ovuşturdum. Demek üşüdüğümü fark etmişti.
"Merhaba ben Andrea bu arada." Artık adının Andrea olduğunu öğrendiğim yeşil gözlü adam aynadan bana baktı. Telefonda da Matteo onunla konuşmuş olmalıydı. Gözleri kısılmıştı ve gülümsüyordu.
Gülümsemeye çalışarak başımı salladım ve sakince mırıldandım. "Ben de Cemre."
"Cemre? Değişik bir isim. Memnun oldum Cemre." Matteo anlık Andrea'ya baksa da yavaşça yüzünü tekrar yola çevirdi. Ellerini saçlarının arasından geçirip sert bir nefes verdi.
"Ben de memnun oldum Andrea." Gülümsemem yüzümde büyümüştü çünkü Andrea sıcakkanlı birine benziyordu. Andrea yeşil gözlerini tekrar yola çevirip arabayı sürmeye odaklandı. En azından rahat olabileceğim birileri olması az da olsa iyi hissettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roma'daki Söz
ActionCemre, yeni mezun olmuş bir psikologtu ve ne kadar zor olsa da geçmişini geride bırakarak Roma'ya yerleşmişti. Burada yeni başlangıçlar için her şeye hazırdı. Ta ki yan komşusu Matteo ile tanışana kadar... Romantik ve aksiyon dolu bir hikayeye hazır...