1

1.5K 51 2
                                    

🍃

"Çıktı mı?" Eda'nın sessizliği bozmasıyla ekranda tekrar ona döndüm ve hafifçe başımı salladım. "Çıktı."

(...)

Günüm her zamanki gibi sakin geçmişti ve şimdi de eve doğru yavaş adımlarla ilerliyordum. Hala iş bulamamıştım evet fakat... Her yeni gün yeni bir umut değil miydi? Bu duruma yarın kafa patlatmak istiyordum.

Roma sokakları her zamanki gibi çok güzeldi. Görebileceğiniz her yerde sanatın izleri vardı. Yanımdan gülerek geçen çifte gülümsedim. Mutluluk bu şehire aitti.

Apartmanın dış kapısına geldiğimde anahtarı çantamdan çıkardım ve kapıyı hızlıca açtım. Ne kadar eve erken çıkarsam o kadar içten içe rahatlıyordum. Omzumdaki çantamın ipini sıkı sıkı tutarak asansör kapısına geldim ve düğmeye bastım. Asansör aşırı eskiydi. Neyse ki hala düzgünce çalışıyordu.

Dış kapının açılma sesini duyduğum an anksiyetemin kulaklarımında uğuldadığını hissettim ve asansörün düğmesine tekrar bastım. Tabii sanki daha hızlı gelecekti ya(!)

Çaresizce arkam dönük beklemeye devam ettim. Belki gelen kişi merdivenleri kullanmak isterdi? Olamaz mıydı? Adım sesleri artık çok daha yakınımdan gelirken yanımda adımlarını bitiren yabancıya baktım.

Bu sevgili suratsız yan komşumdan başkası değildi.

Göz göze geldiğimiz an hızlıca yüzünü zihnimde fotoğrafını çektim. Yeşile çalan ela gözleri vardı ve gözlerinin rengi gerçekten çok güzeldi. Sakalları biraz dalgalanmıştı çünkü saçları gür ve kıvırcığa çalan değişik dalgalara sahipti. Buğday teni, üzerindeki siyah gömleği ve pantolonu nedeniyle olduğundan daha koyu görünüyordu. Boyu çok uzundu çünkü ona aşağıdan bakmak zorunda kalıyordum ve kesinlikle en 1.90 vardı. Bakışları kısık ve yine... Boştu.

Dayanamayarak hafifçe gülümseye çalıştım ve fısıldadım. Harika sesim içime kaçmış gibiydi. "Merhaba."

Hafif çatık kaşları düzleşirken hafifçe başını salladı ve bakışlarını benden çekerek asansöre çevirdi.

Suratsız adam yine şaşırtmadı.

Asansörün kapısı gürültülü bir şekilde açılırken yandan gizlice ona bakmaya çalıştım. Sanırım benim girmemi bekliyordu. En azından bu da bir şeydi.

Yavaşça içeri girdim ve onun da girmesini bekledim. Yanıma geçip üç numaraya bastı ve bekledi. En azından yan komşusu olduğumun farkındaydı. Anlık bir deja vu etrafımı sararken Eda'ya da bahsettiğim iki gün öncesini hatırladım. Tek fark o gün biraz daha rahattım sanırım.

Asansör çok küçük olmasa da o ve geniş omuzları nedeniyle çok da iyi sığdığımız söylenemezdi. Asansör yine gürültülü bir şekilde çalıştı ve yukarı çıkmaya başladık. Burnuma dolan kokuyla duraksadım.

Temiz, biraz odunsu ve yoğun bir kokuydu. Ama burnunuzun direğini sızlatan cinsten değil daha çok tekrar tekrar koklamalara doyamayacağınız bir kokuydu. İstemsizce kokuyu burnuma çektim ve gözlerimi kapattım.

Ben ne yapıyordum?

Şok içinde gözlerimi araladım ve asansör kapısına baktım. Kendimi kaptırmış gidiyordum resmen. Asansörün klasik geldiğini işaret eden zil sesini çıkarmasının ardından kapı aralandı ve ayaklarımı zorlukla hareket ettirerek dışarı çıktım.

Her katta 4 daire vardı ve daireler asansörün her iki tarafında yan yana iki daire olacak şekilde dizayn edilmişti. Ben asansörün sağ tarafındaki en uç dairedeydim ve hemen sol taraftaki daire de bu yanımdaki yabancı kalıyordu. Asansörün sol tarafında kalan o iki dairede kimler oturuyordu hiçbir fikrim yoktu ve açıkçası çok da merak etmiyordum.

Yüzüm yere inik bir şekilde hızlıca dairemin kapısına yöneldim ve onun da peşimden geldiğinin farkındaydım. Anahtarımı tam kapının kilidine yerleştirdiğimde duyduğum sesle ona doğru döndüm.

"Buona serata." Bana belli belirsiz bir gülümsemeyle söylediği kelimeler sonrasında dairesine girdi ve kapıyı kapattı.

Yüzümdeki gülümsemeye engel olamayarak kendime kendime mırıldandım ve ben de içeri girdim. "Size de iyi akşamlar bay suratsız."

İçeri girdiğimde yorgunca anahtarlarımı ve laptobumu masanın üzerine bıraktım. Girişin hemen sol tarafında küçük bir açık mutfak vardı. Tek başına kalan biri için gayet yeterliydi.

Küçük mutfak masasının arkasında koltuk ve çaprazında, yani odanın sol köşesinde televizyon vardı. Girişte karşınızda büyük bir cam sizi karşılıyordu. Evin başka da camı yoktu zaten.

Odanın sağ köşesinde ise yatağım ve dolabım vardı. İşte evim bu kadardı. Hemen sağ tarafımdaki banyoya yöneldim ve hızlıca ellerimi yıkadım. Sadece biraz yemek yemek ve ardından yatıp dinlenmek istiyordum.

Aynada kahverengi gözlerime baktım. Yorgun görünüyordum. Açık kahverengi saçlarımın uzunluğu omuzlarımı geçeli çok olmuştu ama kestirmeyi düşünmüyordum. Buğday tenim çok daha solgundu. Kendime daha iyi bakmalıydım.

Vakit kaybetmeden hızlıca mutfağa geçip telefonumdan modumu yükseltecek bir şarkı açtım ve makarna suyunu koydum. Dolaptan çıkardığım domatesleri doğradım ve kaşarları rendeledim. Makarnanın kalbi olan bir şehire gelmiş olabilirdim ama Türk lezzetlerine olan şevkim asla azalmayacaktı.

Haşlanan makarnayı süzdüm ve sosunu pişirmeye başladım. Geçen gün marketten aldığım tüm baharatları sosa boca ederken memnuniyetle sırıttım. Baharat her zaman vazgeçilmezimdi.

Makarnayı sosun içine döktüm ve güzelce karıştırdım. Müthiş koku çoktan etrafa yayılmıştı. Makarnayı tabağa dikkatlice koydum ve üzerine kaşarları serpiştirdim. Sanırım yine elimin ayarı kaçmıştı çünkü tencerede daha çok kalmıştı.

Tabağı masaya koymamla zilin çalması bir olurken duraksadım.

Kim gelmiş olabilirdi ki? Hem de bu saate? Hızlıca saatime baktım. 20.43'tü. Pekala. Telaşlanmaya gerek yok.

Hızlıca kapıya doğru ilerledim ve küçük delikten gelene baktım.

Bu yan komşumdan başkası değildi.

Elimi kalbime koyup derin bir nefes aldım. Kapıyı hızlıca açtım ve gülümsemeye çalıştım. "Merhaba?"

Üstünde bu sefer siyah bir tişört vardı fakat altındaki siyah pantolon duruyordu. Ellerini birleştirip gülümsemeye çalıştı. Sanki gülümsemek onun için zor bir eylemdi. "Merhaba. Tuzun var mı acaba?"

"Tuz mu?" Şaşkınca ona baksam da hemen kendimi toparlayıp aceleci bir tavırla içeri geçtim. "Ah tabii. Bir dakika."

Küçük tuzluğu elime alıp hızlıca kapıya geri döndüm. Kaşlarını çatmış bir şekilde bir şeyi kokladığını fark ettim. Göz göze geldiğimiz an hiçbir şey olmamış gibi bana baktı.

Tam tuzu uzatacağım sırada son bir güçle gülümsemeye çalıştım ve içeriyi işaret ettim. "Aslında yeni yemek yapmıştım. Eğer açsan... İkram edebilirim." İçimdeki gerginliği belli etmemeye çalışarak gülümsemeye çalıştım. Çok mu saçmalamıştım. Sadece kibarlık etmek istemiştim!

Bir süre kararsızca gözlerime baktıktan sonra gülümseyerek mırıldandı. Gülümseyişi yüzünde güneş doğmuş gibi hissettirmişti. "Makarna?"

"Evet makarna." Gülümseyerek başımı salladım ve kapıyı iyice açıp içer girmesini bekledim. Şu an iyi bir şey mi yapıyordum hiçbir fikrim yoktu ama içimden bir ses rahat olmamı söylüyordu.

🍃

Roma'daki SözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin