2

1.4K 45 14
                                    

Media: Matteo Romano

"Evet makarna." Gülümseyerek başımı salladım ve kapıyı iyice açıp içer girmesini bekledim. Şu an iyi bir şey mi yapıyordum hiçbir fikrim yoktu ama içimden bir ses rahat olmamı söylüyordu.

🍃

İkilimde kalmışçasına bir süre daha bana baktı. En sonunda kararını vermişçesine hafifçe gülümsedi. "Teşekkürler. Sanırım... Bir tabak makarnadan zarar gelmez." Kendinden emin adımlarla içeri girdi ve sorarcasına masayı işaret ederek bana baktı. "Oturuyorum?"

"Lütfen tabii." Elim ayağıma karışsa da beceriksizce kapıyı kapattım ve ellerimi pantolonuma sürterek tencerenin yanına ilerledim. Tabağı dolaptan çıkarırken her ne kadar çok ses çıkarsam da rezilliğimi düşünmemeye çalışarak makarnayı güzelce tabağa koydum. Üstüne de kaşarları serpiştirdikten sonra tabağı yavaşça önüne koydum ve ben de tam karşısındaki yerime oturdum.

"Umarım beğenirsin." Gülümseyerek ona baktım ve başlamasını bekledim. O ise belli belirsiz gülümsemesini büyütüp bana baktı. Yanaklarında sakallarından dolayı çok belli olmasa da gamzeleri vardı. "Elimle yiyebilmek çok isterdim ama...-"

"Çatal! Çok özür dilerim!" Hızlıca ayağa kalkıp çekmeceden uçarcasına çatal aldım ve bir yandan da kendime sövmeyi ihmal etmedim. Daha ne kadar rezil olabilirdim acaba...

Çatalı ona uzatıp tekrar yerime oturdum. Elimden çatalı alırken ellerimiz birbirine değmişti. Teni ne kadar da sıcaktı.

Gözlerimiz anlık tekrar kesişse de yerimde yerleşerek çatalımı elime aldım. Tabağımdan bir lokma aldım ve memnuniyetle gülümsedim. Bence enfesti.

O da bir çatal alıp yavaşça yemeğini yedi ve kaşlarını çattı. Hayal kırıklığıyla ona baktım. Beğenmemiş miydi?

"İtalyan değilsin değil mi?" Sorusu karşısında duraksasam da içtenlikle cevapladım. "Hayır değilim. Türk'üm."

"İtalya'da makarnaya baharat nadiren atılır ve süzülmez." Bir çatal daha aldıktan sonra kollarını masanın üzerinden birleştirdi. Pekala sanırım kaslarından dolayı tişörtü patlayabilirdi. "Ama bu seninkinin lezzetsiz olduğu anlamına gelmiyor. Farklı ve güzel olmuş."

Son cümlelerinin ardından kocaman gülümsedim ve tabağımı işaret ederek mırıldandım. "Beğenmene sevindim. Sadece eski bağlı olduğum şeylerden kopmak bana zor geliyor sanırım."

Gözlerini kısarak bana baktı. "Neden buradasın?"

Duraksadım ve çatalımı masaya koydum. Bakışlarım ela gözleriyle kesiştiğinde kalbim uğuldamaya başlasa da önemsememeye çalıştım. Gözleri gerçekten çok güzeldi. "Uzun hikaye. Ayrıca daha birbirimizin adlarını bile bilmiyoruz. Ben Cemre. Cemre Harp." Elimi ona hevesle uzattım ve beklentiyle ona baktım. Yarım gülümseyerek elimi kavradı ve fısıldadı. "Matteo. Matteo Romano."

"Memnun oldum... Matteo." Yavaşça elimi büyük ve sıcak elinden çektim ve tekrar makarnama dikkatimi vermeye çalıştım. Ne kadar dikkat dağıtıcı biri olduğunun farkında mıydı?

"Ben de memnun oldum... Cem... Re?" C'yi daha çok "ç" gibi telafuz etmesi beni güldürürken hızlıca başımı salladım. "Evet Cem-re."

Yavaşça başını sallayıp kendine kendine adımı tekrar etti ve yemeğine devam etti. Telafuz edememesi onu sinirlendirmişe benziyordu.

Sanırım karşımdaki suratsız adam da çok da suratsız değildi.

"Ne iş yapıyorsun?" Sorum karşısında ağızındaki lokma ve eli donakalırken şaşkınlıkla baktım. Çok da zor bir soru sormamıştım.

"İşletme." Cevabının ardından kaşları çatılsa da ifadesini hızlıca eski haline döndürerek ilgiyle bana baktı. "Sen?"

"Psikoloğum ama daha çok yeni mezunum." Gözleri şaşkınlıkla parıldarken mırıldandı. "Demek psikologsun."

"Ama daha çok yeni, dediğim gibi." Omuz silkip yemeğime devam ettim. "Burada bu işi yapabilecek yeterli İtalyancam yok."

"Burada insanların çoğunluğu anadili kadar İngilizce biliyorlar. İngilizcen iyiyse pek sıkıntı çekmezsin." Düşünceli görünüyordu ama ilgili cevapları karşısında gülümsemeden edemedim.

"Teşekkür ederim ama emin değilim." Çatalımı artık temelli masamın üzerine koydum. Onun da tabağının bittiğini fark ettiğimde keyifle mırıldandım. "Afiyet olsun."

"Eline sağlık. Elin cidden lezzetliymiş." Ayağa kalktığımda o da tam ayağa kalkıyordu ki önündeki tabağı alarak onu durdurdum. "Lütfen. Ben hallederim."

Ayağa kalkarken arada kalmışçasına kararsızca bana baktı. Hızlıca tabakları bulaşıklığa koyarak ona döndüm. Artık tamamen doğrulmuştu ve elini cebine koymuştu. Ne kadar... Görkemli bir adamdı. "Aslında... Benim artık gitmem gerekiyor. Yemek için teşekkür ederim."

Tezgaha koyduğum elimi çekip hareketlendim. Daha fazla ısrarcı olmam pek hoş olmazdı çünkü karşımdaki hala bir yabancıydı. "Pekala... Rica ederim öyleyse."

"Tuzu... Alabilir miyim? Hala ihtiyacım var." Her ne kadar çekingence sorsa gözlerindeki ciddiyeti görebiliyordum. Hemen masadan tuzluğu aldım ve eline tutuşturdum. Minnetle bana baktı. "Teşekkür ederim. İşim bittiğinde geri getireceğim."

"Rica ederim. Umarım... Faydası olur." Ne için olduğunu sorup sık boğaz etmek istemiyordum. Hafifçe başını sallayarak beni onayladı. Gerçekten ihtiyacı olduğu belliydi umarım işe de yarardı. Her ne kadar alt tarafı tuz olsa da...

İkimiz de kapıya doğru yürüdük ve kapıyı açmadan önce ona döndüm. Boyunun uzunluğundan dolayı ona aşağıdan bakmak zorunda kalıyordum. Gözleri... Cidden saatlerce bakabilirdim. Kirpikleri de saçları gibi gürdü. "En azından artık asansörde karşılaşırsak bana selam verebilirsin... Matteo."

Hafif sitemim karşısında dişlerini göstererek gülümsedi ve yere baktı. Tamam bu çok tatlı bir hareketti. Ellerini saçlarına götürüp mırıldandı. "Tabii... Kendine iyi bak Cemre."

Veda eder gibi konuşması kaşlarımı çatmama neden olsa da bozuntuya vermeden gülümsemeye çalıştım. En azından ismimi artık doğru telafuz ediyordu.

Yavaşça kapıyı açtım ve Matteo bir adım dışarı attı. Yan kapıdan, yani dairesinden konuşan erkek sesleri geldiğini fark ettiğimde tam şaşkınca bir şeyler söyleyecektim ki her şey bir anda gerçekleşti.

Aşırı hızlı fakat aynı zamanda da sessiz olmaya çalışarak kapıyı kapattı ve beni kapıya yasladı. Ellerini dudaklarıma bastırarak gözlerinden ateş çıkarcasına bana baktı ve tehlikeli bir şekilde fısıldadı. "Tek bir ses dahi çıkarma."

🍃

Roma'daki SözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin