Sıkıcı geçen bir öğlendi, boş masaların birine oturmuş ve tek başıma tost ve ayran yemiştim. Tek başıma yemiştim çünkü Seokjin bugün okula gelmemişti. O benim bu okuldaki tek arkadaşımdı, onun gelmediği zamanlar canım fazlasıyla sıkılırdı. Sürekli yalnız bir şekilde takılırdım. Can sıkıcı bir durumdu.
Tostumu ve ayranımı bitirdikten sonra çöpü çöp kutusuna atmış ve kantinden çıkış yapmıştım. Kantinden çıkar çıkmaz kolumu sıkıca kavrayan elle irkilmiş ve elin sahibine bakmıştım. Bu tanımadığım bir alfaydı.
"Bırak beni."
Oldukça ciddi ve sinirli bir yüz ifadesine sahip bir şekilde konuşmaya başladı. "Şu lafa bak, birde bana emir veriyor. İlk önce beni siktiri boktan birine dövdürmeye çalış. Sonra da bana emir ver."
Bu dediklerine karşı kaşlarım çatılmıştı. Tanrı aşkına bu neler diyordu böyle? Kafasından rastgele senaryolar uydurup yanıma gelmişti.
Yeniden konuşmaya başlamıştı. Bu sefer ses tonu oldukça yüksek ve sinirliydi. Yaymış olduğu feromonlar ona itaat etmemi sağlayacak cinstendi. Ancak ona itaat edecek kadar güçsüz bir omega değildim.
Kolumu daha çok sıkmasıyla ağzımdan ufak bir inleme çıkmış ve kolumu çekip kurtarmaya çalışmıştım. Maalesef ki işe yaramamıştı.
Sesimi yükseltmeye çalışarak "Bırak beni." Demiştim. Aynı zamanda sinir olduğumu belli eden papatya feromonlarımı etrafa yayıyordum.
"Kes sesini sürtük." Diye bağırdıktan sonra beni sertçe sürükleyerek okul binasından çıkarmış ve arka bahçede olan kuytu bir köşeye çekmişti.
"Kolumu mosmor ettin, artık bırak beni. Benimle derdin ne senin? Kafandan saçma sapan senaryolar uydurmuş gelmişsin yanıma." Oldukça sinirliydim. Şu okul neden bir ton aptal barındırmak zorundaydı ki?
Sinirle kahkaha attıktan sonra "Ben kafamdan senaryolar mı uyduruyormuşum? Kendini haklı çıkarma çabalarını bırak artık. Dün sabah kantinde seni ittirmişim de." Sonra büyük bir sinirle kürkremişti. "Tanrı aşkına ben seni ittirmedim, ilgi çekmek adına kendini yere atan sendin. Sonra da piçin teki yumruklar savurmaya başladı. Bu da yetmezmiş gibi okul çıkışında da yanıma gelip yeniden sataştı. Bunun sebebi sensin küçük fahişe, senin yüzünden her tarafım ağrıyor ve morluklar içindeyim."
İlk defa birisi bana bu şekilde bağırıyor ve aşağıyordu. Kendimi fazlasıyla kötü hissediyordum. Gözlerim iyice dolmuş ve ağlamamak adına dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Karşımda duran alfa feromonlarını o kadar iyi bir şekilde kullanıyordu ki kendimi kötü hissetmeye başlamıştım.
"Ben..." Diye mırıldandım, korkmuştum ve ne diyeceğimi bilmiyordum. Aslında her şey açık ve netti. O haksızdı, yalan söylüyordu. Sadece ben alfanın güçlü feromonları karşısında fazla güçsüz kalıyordum. Etrafa yaydığım papatya feromonları karşımda duran alfa için hiçbir şey ifade etmiyordu.
Sıkıca tuttuğu kolumu bırakmış ve beni duvara doğru itmişti. Sırtımın duvara sert bir şekilde çarpmasıyla beraber sesli bir şekilde inlemiş ve bununla eş zamanlı olarak gözümden bir damla yaş düşmüştü. Hem kolum, hem elim, hem de sırtım fazlasıyla sızlıyordu. Dünden beri bedenime çokça darbe almış ve iyice güçsüz düşmüştüm. Tek yaptığım çaresiz bir şekilde papatya feromonlarımı yaymaktı.
"Sen güçsüz bir sürtüğün tekisin, senden ve bana yaptıklarından iğreniyorum."
Bana doğru yaklaşırken gözlerimi iyice yummuş ve bedenime alacağım bir sonraki darbeyi korkak bir şekilde beklemeye başlamıştım. Bu durumda olmaktan nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...