Selamın aleyküm yorobun.
İyi okumalar bebeklerim.
Sıkıcı bir öğle arasıydı, yemeklerimizi yemiştik. Şimdi ise kafalarımızı masaya gömmüş, biraz da olsun dinleniyorduk. Neyse ki bugün cuma günüydü, bu demek oluyordu ki sonraki iki gün boyunca tatil.
Duymuş olduğum "pişt" sesiyle pek de oralı olmayarak uyumaya devam etmiştim. Beni yanlarına çağıracak halleri yoktu ya. Hem bu okulda hiç kimseyi tanımıyordum.
"Pişt, kırmızı kafa. Buraya bi' baksana."
Bana seslendiğini fark etmemle birlikte kafamı masadan kaldırmıştım. Sesin geldiği yöne doğru baktığımda erkek alfanın sınıf kapısının önünde beklediğini görmüştüm. Acaba kimdi ve beni neden çağırıyordu? Kafamdaki bu iki soru beni heyecanlandırırken "Efendim?" Demiştim.
"Buraya gelsene, seninle bir şey konuşmak istiyorum."
"Tamam, geleyim." Demiş ve bakışlarımı bizimkilere çevirmiştim. Hala uyuyorlardı, fazlasıyla yorulmuş olmalıydılar. Hemen ardından oturmuş olduğum tanımadığım alfanın yanına doğru adımladım.
"Biraz kenara geçsek daha iyi olur." Deyip koridorun sonuna doğru ilerlemeye başlamıştı. Bende ona adım uydurarak peşinden koridorun sonuna doğru adımlamaya başlamıştım.
Koridorun sonuna geldiğimizde "Kırmızı kafa..." Sözlerine devam edecekken onu "Adım Yoongi." Diyerek susturmuştum. Çünkü bana sürekli olarak "kırmızı kafa" diye hitap etmesi oldukça sinir bozucuydu.
İlk önce kıkırdamış, sonra "Tamam, Yoongi... Bu arada bende Shin. Tanışma faslı bittiyse direkt konuya geçiyorum. Senin yanında dolaşan beyaz tenli, sincaba benzeyen adam var ya..."
Sonunu getirmemesiyle heyecanlı bir ses tonuyla "Evet?" Demiştim.
"Dikkatimi çekmiyor değil. Kendisiyle tanışmak isterim. Eğer sevgilisi yoksa bu okul çıkışı onunla biraz vakit geçirmek isterim."
Söyledikleri şeylere ilk başta şaşırmış ama sonra şaşılacak bir şey olmadığının farkına varmıştım. Çünkü Seokjin oldukça yakışıklı omegaydı, alfaların dikkatini çekmesi oldukça normal bir şeydi. "Bilmiyorum, ilk önce Seokjin'e sormam lazım. Onun haberi olmadan buluşma hazırlayamam."
"O zaman şöyle yapalım kırmızı-, yani Yoongi... Sen ona sor, kabul ederse okul çıkışı okulun hemen karşısında olan marketin önünde bekleyin. Olur mu?"
"Tamam, sorarım." O anda aklıma gelen gelen şeyle duraksamış ve dudaklarımı aralamıştım. "Ama daha Seokjin'in adını dahi bilmiyorsun..."
Shin ilk önce ağzından kıkırtı salmış ve ardından "Artık biliyorum Yoongi." Demiş ve başka bir şey söylemeden yanımdan ayrılmıştı. Sebebini bilmediğim bir şekilde garip gelmişti. Pek gözüm tutmamıştı ama ön yargılı olarak da yaklaşmak istemiyordum. Çünkü yalnızca adını biliyordum, hakkında başka hiçbir bilgim yoktu.
...
Seokjin'e bu durumu anlattığımda ilk başta pek tanışmak istememişti. Ama sonra Hoseok Shin'e bir şans vermenin hiçbir sakıncası olmayacağını söyleyince fikrini değiştirmişti. Ama hala tam olarak emin gibi görünmüyordu.
Okul çıkışı Seokjin, Shin ve ben okulun yakınlarda bulunan bir kafeye geçmiştik. Genel olarak ikisi konuşmuş, bana pek bir fırsat tanımamışlardı. Sadece onların konuşmalarını dinliyordum. Baya can sıkıcı bir durumdu.
Aslında Seokjin fırsat olduğu her seferde benimle konuşmak için çabalıyor, bana fikirlerimi soruyordu. Ancak Shin içinde aynı şey geçerli değildi. Yüzüme dahi bakmıyordu, beni yanınlarında istemediği bariz bir şekilde belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...