Yaklaşık bir buçuk haftadır şaşırılacak bir şekilde Hoseok yanıma gelmemiş ve benimle konuşmamıştı. Hatta yüzüme dahi baktığını görmemiştim. Hemen hemen her gün yanıma gelip benimle konuşan bir alfanın birden bire benimle konuşmamaya başlamış olması şaşıralacak bir durumdu. Bu durum beni mutlu ederken bir yandan da hayrete düşürmekteydi. Çünkü nasıl olur da birden bire yüzüme bakmamayı bile başarabilirdi? Nedenini içten içe merak ediyor ve bunu sürekli kendime soruyordum. Kendi kendime sürekli bunun nedenini sorguladığım için dolaylı yoldan sürekli olarak Hoseok'u düşünmüş oluyordum. Bu bilgi bana içten içe rahatsızlık veriyordu.
Başımı, koyduğum tahta masadan hafifçe kaldırdım ve sınıfa bir göz gezdirdim. Herkes farklı bir hayal alemindeymiş gibi duruyordu. Kimisi uzaklara dalmış, kimisi adeta dakikaları sayıyordu, kimisi rahatsız edici masa ve sırada uyukluyordu. Üniversiteye hazırlanan tayfa ise notlarını düzgün bir şekilde tutuyor, hocayı dikkatli bir şekilde dinliyordu.
Kafamı ilk önce tamamen masanın üzerinden kaldırdım, ardından bedenimi doğrulttum. Kendi yerimde uykumun açılması için gerinmeye başladım. Bu hareketliliğim yüzünden ilk önce sınıftan birkaç kişinin bakışlarını bana dönmüştü. Arkasındaysa hoca dikkat dağıttığım için bana doğru uyarıcı, kesin bakışlar atmaya başlamıştı.
Bakışların bana dönmesi sebebiyle olduğum yerde gerinmeyi bıraktım. Her ne kadar zilin kaç dakika sonra dalacağını merak etsem de telefonumu elime alıp saate bakmamıştım. Çünkü yeniden gözlerin bana dönmesini istemiyordum. Hem sonuç olarak zil elin sonunda çalacaktı ve eminim ki zilin çalması çok fazla uzun sürmezdi.
Sıkıcı geçen bir vaktin ardından zil sonunda çalmıştı. Öğretmenin ardından sınıfta bulunan diğer öğrenciler sınıftan yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı.
Bu sırada Hoseok'u ve yanında tanımadığım yeni arkadaşlarını sınıftan çıkarken görmüştüm. Benimle konuşmamaya başladığından beridir onlarla takılmaya başlamıştı. Çoğu zamanını onlarla geçiriyor, beraber eğleniyorlardı. Bu arkadaşlarının benimle konuşmamaya başladığından beri çıkması oldukça garipti. Bana takıntılı olduğu günlerde genel olarak yalnız takılırdı. Konuştuğu kişiler elle sayılır biçimdeydi.
Yalnızca yeni arkadaşlar edinmeyle kalmamış, bunun yanı sıra Seokjin'le araları da düzelmeye başlamıştı. Eskisi kadar samimi olmasalar bile ara da sıra da beraber sohbet ettikleri zamanlar da oluyordu. Artı olarak her sabah beraber okula gelip beraber okuldan ayrılmaya başlamışlardı. Sanırım Hoseok yeni aldığı motoru ile Seokjin'i evine bırakıyordu veya her okul çıkışı beraber geziyorlardı.
Hoseok'un hayatının değişmesinin tek sebebi benmişim gibi duruyordu. Belki de öyledi veya buna bir son verip kendini değiştirme kararına varmıştı.
Yanımda uyuyam Seokjin'in kıpırdanmaya başlamasıyla bakışlarım ona doğru dönmüştü. Bedenini esneterek uykusunu açtıktan sonra naif bir ses tonuyla "Günaydın." Diye mırıldandı.
Yüzüme hafif bir gülümseme yerleşirken aynı şekilde "Günaydın." Demiştim.
Seokjin aramızdaki konuşmayı devam ettirmek yerine elini cebine atmış ve telefonunu cebinden çıkarmıştı. Eline aldığı telefondan saate bakar bakmaz gözleri açılmış ve "Hassiktir." Diyerek bir küfür salmıştı. "Öğle arasına girmişiz. Neden haber vermiyorsun?"
Seokjin'in söyledikleriyle birlikte ağzım aralanmıştı. "Hiç farkında değilim, saate dahi bakmamıştım."
Omega yerinden kalkarken "Hadi kantine gidelim, karnım aç." Diye konuştu.
Onu onayladıktan sonra oturduğum yerden kalktım ve beraber sınıftan çıktık.
Kantine indiğimizde çok fazla vakit kaybetmeden öğle yemeğimiz için birer tane tost ve ayran almıştık. Hemen ardından boş olan masalardan birine oturmuş, öğle yemeğimizi yemeğe başlamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...