Min Yoongi'den...
Sabah olduğunda birbirimize sarılır bir şekilde uyanmıştık. Çok fazla uzun sürmeyen, tatlı bir bakışmanın ardından sabah rutinlerimizi gerçekleştirdikten sonra kahvaltı yapmak için mutfağa girmiştik.
Kahvaltı gayet güzel geçmişti, babam ve annem Hoseok ile sohbet etmişlerdi. Özellikle annem Hoseok ile iyi anlaşıyordu. Ancak babam her zaman olan soğukkanlı tavrını koruyordu. Zaten babamın sıcakkanlı davranmasını beklemiyordum.
Kahvaltıdan sonra annem ve babam beraber dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladı. Tırsmıyor değildim, bu yüzden gergindim. Annem ve babam hazırlanırken, ben ve Hoseok yatağıma oturmuş sohbet ediyorduk.
"Dün akşam Han sana ne söyledi, bir şey yaptı mı?"
Aklıma akşam Han'ın neler söyledikleri gelince dudaklarımı düz bir çizgi haline getirmiştim. İğrenç biriydi, onu gördüğüm güne lanet okuyordum. "Saçma sapan şeyler söyledi. Neymiş, benimle oynuyormuşsun. Beni aslında sevmiyormuşsun. Bu yüzden Han ile sevgili olmalıymışım. Hakkında bir sürü saçma sapan şeyler söyledi."
"Orospu çocuğunun teki işte."
Ettiği küfürle işaret parmağımı dudaklarıma götürüp sus işareti yapmıştım. "Aa, çok ayıp. Küfür etme, istemiyorum."
Yüzüne minik bir gülümseme yerleştirmiştikten sonra "Ama öyle, ben küfür etmiyorum. Sadece gerçekleri söylüyorum."
Konuyu kapatmak için aklıma gelen ama söyleyemediğim bir konu hakkında konuşmaya başlamıştım. Bence bu konu hakkında olan tüm soru işaretlerini artık kafamdan kaldırmalıydım. "Yanında pembe saçlı oğlan da varmış, o kim?"
"Lowell, arkadaşım sayılır." Diyerek kısa ve net bir cevap vermişti.
"Lowell, mağazada görmüş olduğumuz şu oğlan değil mi?"
"Evet."
Lowell'ı gerçekten kıskanıyordum. Arkadaşı olduğunu söylemişti ama yine de kıskanıyordum. Birbirlerini arkadaş olarak görüyor olabilirlerdi ama Lowell çok güzeldi. Bakımlıydı, fiziği çok güzeldi, pürüzsüz bir yüze sahipti. Tam olarak olmak istediğim omegaydı belkide... Onun yanında sönük kalıyordum. "Detay ver, böyle olmaz. Nereden tanıyorsun? Sana ne demişti?"
Esmer akfa bir kahkaha patlatırken ben ise onun aksine tüm ciddiyetini koruyordum. "Gülünecek bir şey yok, sadece soruyorum."
Gözlerini yüzümün üzerinde gezdirirken "Sadece hoşuma gitti, ayrıca yüz ifaden çok tatlı. Isırasım geliyor." Dedi.
"Şimdi bunun sırası değil, dökül." Demiştim son derece ciddi olan ifademle. Biraz daha anlatmazsa meraktan çatlayacaktım.
Sonunda ciddiyetini az da olsa toparlamış ve anlatmaya başlamıştı. "Benim babam ünlü bir iş adamının bodyguardlığını yapıyor. Babamın patronu, Lowell'ın babasıyla çok yakın arkadaş. Oradan tanıyorum. O gün bana da bodyguardı olmamı teklif etmişti."
Şu an kalbimin son hızıyla attığını hissediyordum. Her bir kelimesinde daha çok kıskanmış olmam normal miydi? "Başka bodyguard yok muydu da sana teklif ediyor? Teklifi kabul ettin mi?"
Bu sefer gülmemek adına dudaklarını birbirine bastırmaya başlamıştı. Bu yüz ifadesini yapması gülme isteği uyandırıyordu ama kendimi tutuyordum.
"Elbette kabul etmedim. Hiç bana göre değil. Şimdi şöyle, bodyguardın Lowell ile birlikte aynı okula gidip gelmesi gerekiyor. Çünkü babası okulda zorbalığa uğramasından korkuyormuş, Lowell gayet iyi insanların olduğunu söylüyor ama babası inanmıyor. Bizim yaşımızda, güvenilir bir koruma bulmak zor olduğu için bana teklif ettiler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...