İyi okumalar bebekler. 🩵💙
Babam bu sabah beni uyandırdığında oldukça heyecanlı ve telaşlı görünüyordu. İlk başta ne olduğunu anlamakta zorlansam da sonrasında bugün kardeşimin doğacağını hatırlamıştım.
O uykulu halimle kendimi birden bire hastanede bulmuştum. Daha önce hastane ile konuştukları için babamı direkt olarak doğumhaneye almışlardı. Sezeryan olarak doğuracağı için babam ile benim girmem yasaktı.
Babam heyecanlı bir şekilde doğumhanenin önünde beklerken bende hastanenin kantinine gitmiştim. Kendime biraz atıştırmalık bisküvi aldıktan sonra rastgele bir pencerenin önünde durup bisküvi atıştırmaya başlamıştım.
Bir yandan bisküvimi yiyor, diğer bir yandan hastanenin bahçesinde bulunan insanları izliyordum. Şu an için beklemekten başka yapacağım bir şey yoktu.
Birden telefonumun çalmasıyla irkilmiş ve telefonumu elime alıp kimin aradığına bakmıştım. Arayan kişinin Yoongi olduğunu görmemle birlikte yüzümde ufak bir tebessüm oluşmuştu.
Hemen aramayı açtım ve telefonumu kulağıma dayadım. Karşı taraftan "Günaydın sevgilim~" Sesini duymamla birlikte yüzümdeki o minik tebessüm giderek büyümüştü.
"Günaydın bebeğim. Bugün uykunu iyi aldın sanırım." Diyerek karşılık vermiştim. Yoongi ile uzun zamandır sevgili olduğumuz için sabahları bu şekilde enerjik olmadığını iyi biliyordum.
"Hayır, sadece heyecanlıyım. Minik Jiwoo doğdu mu bakalım?" Demişti acayip sevimli bir ses konu kullanarak. Bu sevimli ses tonunu kullanması hoşuma gidiyordu. Tabii sadece bana karşı kullandığında.
"Hayır, daha çok var. Doğum daha yeni başladı." Diyerek yanıtlamıştım. Sezaryen doğumun ne kadar sürdüğünü bilmiyordum ama uzun süreceğini düşünüyordum.
"Ben daha önce merak edip ne kadar sürdüğüne baktım, yarım saat sürüyormuş. Çok fazla oyalanma, bir bakmışsın Jiwoo doğmuş."
Sezeryan doğumun yalnızca yarım saat sürdüğünü duymam ile birlikte ağzımdan "Ne?" Sesi çıkmıştı. "Gerçekten bu kadar kısa mı sürüyormuş?"
İlk önce vermiş olduğum tepkiye gülmüş, ardından "Hmhm, bende beklemiyordum." Demişti.
"Peki sen neden merak edip araştırdın ki?"
"Sen öyle deyince merak ettim. Bu arada oda numarasını bana atsana, öğlende yanınıza gelirim."
"Biliyor musun, oda numarasını bırak daha odanın nerede ve hangi katta olduğunu bilmiyorum." Diyerek cevaplamıştı. Aslında babalarım bana söylemişti ama unutmuştum ve sabah sabah hatırlamam oldukça zordu.
Yoongi'nin kahkahalarını duymam ile birlikte bende kahkahalar atmaya başlamıştım.
"Jung Hoseok, bu rahatlık nereden geliyor?" Demiş ve aynı şekilde kahkahalar atmaya devam etmişti.
"Sadece uykum var." Diyerek yanıtlamıştım. Gün geçtikçe Yoongi'ye benzemeye devam ediyordum. Bazen ben bile şaşırıyordum.
Telefonda uzun bir süre boyunca konuşmuştuk. Bir yerden sonra artık telefonu kapatmamız gerektiği aklımıza gelmişti. Her ne kadar konuşmak istesek bile aramayı kapatmıştık. Yemiş olduğum bisküvinin paketini çöpün içine attıktan sonra hastane koridorlarında yürümeye başlamıştık.
Büyük ihtimalle ufak kardeşim çoktan dünyaya gelmişti. Bu yüzden zemin katta bulunan danışmanın yanına gidip odanın numarasını öğrenmiştim.
Direkt olarak odanın içine dalmıştım. Babamın bakışları kapıdan içeri giren bedenime doğru dönmüştü. Benim bakışlarım ise kuvezde, babamın yanında uyuyan minik bebekteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...