Min Yoongi'den...
Sabah gözlerimi araladığımda kendini çok fazla yorgun ve bitkin hissediyordum. Daha yeni uyanmama rağmen sanki saatlerdir uykum var da bir nedenden dolayı uyuyamamış gibiydim. Gözlerim yeniden, yavaş yavaş kapanırken başımın ağrıdığını hissettim. Genel olarak baş ağrısı yaşamazdım, hele ki sabah uyanır uyanmaz hiç yaşamazdım.
Kendi halsizliğimle cebelleşirken odamın kapısının aralanma sesini duydum. Ama pek de umursamayarak yeniden uyumaya çalışmaya devam ettim. Ancak yatağıma doğru yaklaşan adım seslerinin ardından babamın "Günaydın oğlum." Diyen sesini duymamla birlikte gözlerimi açma gereği duymuştum.
Bakışlarım babamı bulmuş, daha kendime gelemeden şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Babam bana genellikle "oğlum" diye seslenmezdi. Hele ki sabahları sakin bir şekilde uyandırmazdı. Genellikle bana hiçbir şeyi değilmişim gibi seslenir, benimle pek de vakit geçirmezdi.
Sakin ve kısık bir ses tonu kullanırken "Günaydın." Şeklinde mırıldanmıştım.
Babam yatağımın bir kenarına oturduğunda bende yavaşça bedenimi doğrultmuş, sırtımı yatak başlığına yaslamıştım.
Babam neşeli belli eden bir tınıyla "Dün olanları hatırlıyor musun?" Demişti.
Kalbim hızlı hızlı atmaya başlarken dün neler yaptığımı veya neler olup bittiğini hatırlamaya çalışıyordum. Ama başarısız olarak sonuçlandığımda üzerime düşen gerginlikle beraber kafamı hayır anlamında sallamıştım.
"Merak etme, neler olup bittiğini anlatacağım oğlum. İlk önce yüzünü yıka, kendine gel, annen kahvaltıyı hazırladı bile." Demiş ve oturmuş olduğu yataktan kalkıp odamdan ayrılmıştı.
Meraklığımdan dolayı pek fazla vakit kaybetmeden yataktan kalkmış ve babamın dediği gibi elimi yüzümü yıkamıştım. Havluyla elimi yüzümü kuruladıktan sonra yanaklarımın hafif pembe rengini almış olduğunu görmüştüm. Pek de aldırış etmeyerek mutfağa doğru yönelmiştim. Babamın dün olup biten şeyleri anlatacağı için fazlasıyla meraklıydım.
Mutfakta klasik olan cumartesi kahvaltısını yaparken zaman geçmiyor gibiydi. Çünkü dün olup biten şeyleri unuttuğum için endişeliydim. Genelde pek de unutkan biri değildim, yaşanmış bir olayı da çabuk unutmazdım. Hem de bu olay daha dün yaşanmışsa unutmam mümkün değildi.
Babamın ağzından dökülen "Dün arkadaşınla kaçıp bara gitmişsin." Cümlesiyle ağzım ardına kadar açılmıştı. Ben ve bar mı? Böyle bir şey mümkün değildi. Hayatımda hiç bara gitmemiştim ve gitmeyi de istediğimi sanmıyordum.
Büyük bir şaşkınlık içerisinde olduğumdan dolayı kalbim hızlı hızlı atıyor, bedenim terler döküyordu. Kesinlikle yanlış bir şey yapmış olmalıydım. Ellerim sarsılırken anne ve babama bakarak "Ne? Şaka mı bu?" Diyerek bariz olan şaşkınlığımı daha da bariz bir şekilde ortaya koymuştum.
Annem kıkırtılar çıkararak "Neden şaka yapalım ki? Dün eve sarhoş bir şekilde döndün." Demişti. Annemin yaymış olduğu feromonlara bakılırsa bu durumdan hiç de rahatsız değildi.
Sert bir şekilde yutkunurken bunun bir eşşek şakası olduğunu düşünüyordum. Çünkü ben o tipte bir insan değildim, Seokjin'le de en son normal bir şekilde konuşarak eğlenceli vakit geçirdiğimi hatırlıyordum.
Bu şaşırmış halimle yalnızca "Nasıl yani?" Diyebilmiştim. Papatya feromonlarım ise bu durumu destekler bir şekildeydi.
Annem kahvesini yudumlarken bende karnımın ağrımasından karnımın hala aç olduğunu fark etmiş ve kahvaltı yapmaya devam etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...