Mutfak masasının üzerinde duran sojularla ne zamandır bakıştığımı inanın ben bile bilmiyordum. Derin bir iç çekmek ve artık odama çekilip yatmak istiyordum ama annem ona da laf ederdi.
Neymiş, misafirlerin yanında kalmalıymışım. Odama çekilir ve gelmezsen onları istemediğimi sanarlarmış, ayıp olurmuş. İyi de ben zaten evde misafir sevmiyordum ki.
Annem, babam ve arkadaşları sojularını yudumlarken bende çaktırmadan telefonumu elime almış ve alfaa mesaj attım. Mesajımda "Evin mutfağında sıkışıp kaldım, artık yatmak istiyorum. Kurtar beni buradan." Yazmıştım.
Telefonumu kapatmış ve hayatı sorgulamaya kaldığım yerden devam ederken büyük bir heyecanla esmer alfamın mesajıma cevap vermesini beklemiştim.
Artık daha fazla bu ortamda kalamazdım. Öylece oturmaktan başka bir şey yapmıyordum. Ek olarak telefona bir dakikadan fazla baktığım zaman annem iğneleyici bakışlar atıyordu. Babam "Kaldır başını o telefondan." Demeye başlıyor. Arkadaşları ise eksik kalmayarak "Sevgiline yazıyordur belki." Diyordu.
Çok bir zaman geçmeden telefonuma gelen aramayla sanki hiç sevinmemiş gibi "Arkadaşım arıyor, hemen gelirim." Demiş ve ayağı kalkıp hafifçe eğildikten sonra mutfaktan çıkmıştım.
Kendimi odama attığımda yüzümdeki kocaman gülümsemeyle kendimi yatağa atmış ve aramayı "Alfm~" diyerek açmıştım.
"Omegam~"
Alfamın sesini duymamla beraber odaya kıkırtı salmıştım. Bu şekilde sesleniyor oluşu, kendimi değerli hissettirmesi aşırı derecede hoşuma gidiyordu. Kurdum alfamın yaptığı her bir davranışta adeta şımarıyordu. Resmen çok kısa bir sürede bağımlısı olmuştuk.
"Hadi, seni bekliyorum."
Bir anlığına da olsun affalamıştım. "Nasıl yani, kapının önünde misin?" Demiş ve uzanmış olduğum yataktan ayaklanmıştım. Perdeyi açmış ama pencereyi açmadan aşağı, sokağa doğru bakmıştım. Evet, ciddi ciddi evimin önüne gelmişti ve hemde motorlaydı!
"Sen ciddi olamazsın..." Dedim motorun üzerinde oturan yapılı alfayı süzerken. Giymiş olduğu motorcu ceketiyle çok fazla çekici görünüyordu. Tam olarak herkesin hayalini süsleyen o alfaydı...
"Hadi güzelim, seni bekliyorum. Ama sıkı giyin. Dışarısı çok soğuk, hasta olma." Sesi tam olarak kulağıma nini gibi geliyordu. O kadar güzeldi ki...
"Ben öyle hemen giyinemem ki. Ama merak etme, acele edeceğim." Derken aklıma sadece bir tane kombin fikri gelmişti. Öyle, sıradan bir şey giymek istemiyordum. Hoseok'a yakışır bir şekilde giyinmeliydim.
Giyinmek için pek de fazla zamanım yoktu. Bu yüzden elimi çabuk tutmalıydım. Aklıma kombin olarak sadece Seokjin'in bana yapmış olduğu siyah korseli kombin gelmişti. Bu yüzden hızlı olmaya çalışarak yeniden aynı kombini giymiştim.
Evet, şimdi en heyecanlı kısıma gelmiştik. Tek bir planım vardı, o da koşa koşa evden çıkıp gitmekti. Bunun üzerinde fazla düşünmek istemiyordum. Sadece koşacaktım. Şu anlık basitti ama eve dönünce neler olacağını az çok tahmin edebiliyordum.
Kendi odamdan çıkar çıkmaz evin çıkış kapısına doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştım. Ancak evden çıkar çıkmaz koşmaya başlayacaktım.
Annemin bana "Yoongi?" Diyerek seslenmesiyle bu planı es geçmiş ve birkaç adım uzaklığımda olan kapıya ulaşmış ve kapıyı büyük bir acele ile açıp evden çıkış yapmıştım.
Merdivenlerden tüm hızımla inerken annem evin kapısını açmış ve "Nereye gidiyorsun böyle? Eve gelince gösteririm ben sana. İnsan bi' haber verir." Diyerek arkamdan söylenmişti. Benim bu durumu pek kafaya taktığım söylenemezdi. Eve gelince olacak şeyleri daha sonra düşünürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Daddy's Son | Sope | Omegaverse
Teen FictionHoseok, sınıf arkadaşına takıntılıydı. Onu her zaman sevdiğini söyler, iltifat eder, onu korur ve hatta onun için kavga etmekten çekinmezdi. Yoongi ise bu durumdan pek hoşnut değildi. "Seni çok fena kıskanıyorum. Onun sana dokunmasından nefret ediyo...