30.BÖLÜM

249 19 13
                                    

"Buraya gelişim bir tesadüf değildi aynen şu anda çevrendekiler gibi. Sana söz veriyorum her şeyi anlatacağım. Saat 18.00'da parkta buluşalım. Kimseye söyleme sadece ikimiz olalım.."

Hani bazı gerçekleri  duyup duymamak arasında kalırsınız da bilmek zorunda olduğunuzu hissedersiniz; işte bizim yaptığımız da buydu, özellikle de benim. Benim için çizdikleri bir yolu yürümeyi reddediyordum, kendi yolumun daha iyi olacağını nereden bilebilirdim peki? Tek bildiğim gerçeklerle üzülmenin yalanlarla mutlu olmaktan daha doğru olduğuydu.

Girdiğimiz bir mağazada abim üzerini değiştirmiş, benle ablam  ise gömlek, gözlük gibi bizi daha yetişkin ve  tutanak tutan görevlilermiş  gibi gösterecek bir şeyler üzerimize geçirmiştik. Kendi gözlüğümü çıkarmış dha büyük çerçeveli olan, yaşımı daha fazla olgun gösterecek aksesuarlar tercih etmiştim. Ablam da aynı şekilde, saçını at kuyruğu yapmış üzerine bir şeyler geçirmişti. Dikkat çekmeden dışarı çıkmayı başarmıştık. Ablam abimin üzerini düzeltiyor ben ise birazdan duyacaklarımızla yüzleşmeye hazırlanıyordum. Abim bizi kısaca süzdükten sonra:
-Ayça bizi birazdan gelip alacakmış, dedi.
Ablam gözlerini devirdi:
-Konum atamıyor muymuş hanımefendi acaba?
Ablam söylenirken önümüzde beyaz  Toyota bir araba durmuştu. Ön camı inen arabadan kafası gözüken Ayça kafasıyla "atlayın" işareti yapmıştı. Giydiği üniformayla abimi süzmüş, bir müddet bakakalmıştı. Abim hayvani bir edayla bizi kenara itmiş en öne oturacakken beklenmedik  bir şekilde ablam, Emir'i tek bir hareketle döndürüp arkaya postalamıştı bile. Eslem abimden daha mı abiydi sanki?

-Neredeymiş bu ebenin evi?
-Yürüyerek veya dolmuşla bulunulamayacak bir yerde. Size konum atmamamın sebebi de buydu.
-Peki öyleyse sen nasıl biliyorsun?
-Küçükken bakıcılarımdan biri bu mahallede yaşardı yani avucumun içi gibi bilirim.
"Her şeyi de bil zaten!" diye homurdanan ablamın arkadan omzuna dokundum.
Abim, Ayça'nın her direksiyonu çevirişinde eriyordu sanki. Hele aynadan arka yolu kontrol ettiği zamanlarda içi gidiyordu. Ablam gözleriyle abimi işaret edip "Şuna bir tane çakar mısın?" diye yalvarıyordu sanki. Herkesin kendince bir uğraşı varken ben kadının evine gittiğimizde olacakları düşünmekten tırnağımın kenarında et bırakmamıştım.

Tenha, derme çatma eski bir müstakil evin önünde durduk. Gerçekten de bulunduğu konumu navigasyonla bulmak imkansız gibi bir şeydi. Arabadan indik ve çevremize bakındık. Bir ilçede miydik veya şehrin çıkışında bir yerde? Her yerde bu eve benzer evler vardı;  beyaz, iki pencereli ve paslı demirden kapıları olan evler.. Ne doğru düzgün bir ağaç ne de bir canlı vardı. Her ev arasındaki uzaklık fazlacaydı.

Ablam, Emir'in üzerine son bir kez çeki düzen vermiş, kendi ve benim üzerimi de sen bir kez düzelttikten sonra derin bir nefes almıştı.
-Peki ben ne yapacağım?
Üçümüz Ayça'ya baktık:
-Arabada bizi bekleyeceksin.
İnanamaz gözlerle bize baktı. Sinirli sinirli arabaya geçip hızlı bir şekilde kapıyı kapattı.
-Bu kızı hiçbir zaman sevmeyeceğim nokta!
-Şimdi rolümüzü çok inandırıcı oynamalıyız. Bakın, dedim büyük bir umutla, birazdan duyacaklarımız ne olursa olsun bunu benim için yaptığımızı unutmayın.
-Biz 3E'yiz değil mi, dedi Emir.
Ablamla ben de elimizi ortaya koyduk:
-Biz 3E'yiz!

"Bismillah!" diyerek abim kapıyı çaldı. Hepimiz nefesimizi tutmuş, kapıyı açacak kişiyi sabırsızlıkla bekliyorduk. Abim bir daha çalmaya yeltendi ki kapı açıldı. Açan kadın oldukça yaşlı koltuk değneğiyle ayakta kalmayı beceren bir kadındı. İçten içe işimizin kolay olacağını düşündüm. Uzunca bir giysi giymiş, güçlükle bizi gören kadının masmavi gözleri buruşuk teninin altından parlıyor ve bizi dikkatlice süzüyordu.
-Buyrun?
Oldukça tok ve net çıkan sesi bizi  kendimize getirmeye yetmişti. Abim konuştu:
-Ben emniyetten geliyorum. İki yıldır soruşturmakta olduğumuz bir dava nedeniyle ifadenizi almak zorundayız. Bu arkadaşlar tutanak tutmamda bana yardımcı olacaklar.
-Gerçekten polis olduğunuzu nasıl bileceğim?
Abim cebinden amcamın polis kimliğinin kopyasını çıkardı. Amcamın gençlik fotoğrafı abimi tıpatıp andırdığı için sorun yoktu. Her şey tıkırındaydı. Hızlıca gösterip cebine koydu.
Kadın inanıp inanmamakta güçlük çekiyor gibiydi. Son bir kez bizi  süzdü ve  geriye çekilip içeri girmemize izin verdi.   Oturacağımız odayı bize göstedikten sonra kendisi de karşımıza oturup değneğini koltuğa dayadı:
-Peki ne hakkında bu soruşturma?
Abim boğazını temizledi ve kendinden emin bir şekilde konuştu:
-Maalesef soruşturmanın içeriği hakkında bilgi veremeyiz. Sizden sadece sorduğumuz sorulara doğru yanıtlar vermenizi istiyoruz.
Kadın kafasını salladı ve sorularımızı beklediğini gösteren bir bakış attı.
-Yıllar önce doğumunda bulunduğunuz aynı anda doğan iki çocuğun kayıtlara farklı tarihlerde geçmesinin nedenini öğrenmek istiyoruz.
Oldukça basit görünen bu sorunun cevabını duymak için can atıyor, ablamla birlikte elimizde tuttuğumuz not defterleriyle tutunakçılık rolümüzü oynuyorduk.
-Oldukça fazla ikiz doğurttum hangisinden söz ettiğinizi anlayamadım?
-Bahsettiğim bebekler ikiz değiller iki ayrı anne var.
-Kusura bakmayın memur  bey hala anlayabilmiş değilim.
Üçümüz birbirimizle göz teması kurduktan sonra abim konuşmaya devam etti:
-Hatırlamanızı kolaylaştıracak bir tarih söyleyeyim o zaman: 14  Eylül 2004. İstifa etmenizden bir gün önce. Nasıl, şimdi hatırlayabildiniz mi?

3E&1KHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin