3.BÖLÜM

1.7K 246 136
                                    

Yüzündeki gülümseme sinir bozucuydu. Haberi alır almaz havaya uçmuş olmalıydı. Sesimi yükselttim:

-Ya sen ne kadar yavş-

Arkamdaki bir elin ağzımı sıkıca kapatarak beni odanın içine sürüklemesini beklemiyordum. Son gördüğüm şey Ekin'in telaşlı gözleriydi...

Korkunun verdiği bir hışımla arkaya dönüp ağzımı tutan eli ısırmaya yelteniyordum ki ağzımı kapatan kişinin, sol elini cebine sokup içinden bir mendil çıkarmasıyla olacakları anlamıştım. Hala kısık kısık ve kesik kesik çıkan inlemelerim dört duvar arasını dolduruyordu. 

Mendil bana doğru yaklaştı yaklaştı ve gözlerimin bundan sonra karardığını ve ayaklarımın tutmadığını hatır-

-HAPŞUU

Ne? Şu an bayılıyor olmam lazımdı. Bu mendil beni bayıltıp ertesi gün tanımadığım bir yerde gözlerimi açmama neden olup  beni kaçıran adama aşık olmam lazımdı. Hep böyle okudum çünkü. 

Ağzımı tutan elin gevşemesiyle boşluktan yararlanarak arkama  döndüm ve elinde peçeteyle burnunu silen bir adet abimi gördüm.

-Abi napıyorsun ya aklım çıktı.

-Sen de amma meraklıymışsın kaçırılmaya. Daha mendil değmeden bayılıyordun. Hem de sümüklü peçetemden dolayı bayılıyordun . Bi de kilo almışsın kız az kalsın düşüyordun.

Dedikten sonra peçeteyi burnuna götürüp bir kez daha sümkürdü.

Yüzümü ekşiterek, azarlayan ve sorgulayıcı bir ses tonunda, gözlüklerimi işaret parmağımla burnumdan yukarı iterek bir Scherlock edasıyla sordum:

-Aynı evin içinde olmamıza rağmen neden arkamdan sinsice yaklaştığını sorabilir miyim Bay Emir?

-Allah aşkına yapma şunu bak zaten polen alerjim iyice azdı. Saçını peçete yerinde kullandırtma. Sorun olmasa neden böyle davranayım abicim. 

Yüzü ciddileşti. Sümüklü peçeteli olan elini omzuma koyup:

-Dinle beni kırmızı alarm. Geldiğinden beri evde hiç ses duymadın değil mi? Bu en son neden olmuştu hatırlıyor musun?

Başımı hızlıca sağa sola sallıyordum ki o korkunç günü hatırladım.

-Bu sefer ne oldu? 

Gözlerim fal taşı gibi açılmış merakla cevabı bekliyordum:

-Ba-

Odanın kapısının açılmasıyla ablam abimin yarım kalan sözünü devam ettirdi:

-Bam geldi. İçeride hepimiz seni bekliyoruz.

Kapıyı sonuna kadar açarken, abime sert bir bakış atıp odadan çıkmamızı isteyen davetkar bakışlarını üzerimize dikmişti. Çekingen bir tavırla gözlerimi aşağı dikerek istenileni yaptım. Yavaş adımlarla odamdan çıkıp ölümcül bir  sessizlikle dolu koridordan geçerek onun karşısına dikildim: babamın...

Annem, babamın oturduğu koltuğun arkasına geçmiş; dikkatli gözlerle bana, abime ve ablama bakıyorken, babam sadece gözlerimin içine bakıyordu. Her zamanki gibi kasvetli, yoğun, sert, simsiyah ve küçük gözleriyle... Üstünde onu her evde gördüğüm zamanki gibi her an işe gitmeye hazırmış gibi ağır renklerin hakim olduğu bir takım elbise vardı. Batmakta olan güneşin camdan yansıması yüzüne vurmasına rağmen ne ışıktan rahatsız olmuşa benziyordu ne de engel olmaya çalışıyordu. O an hiç görmemem gerek bir şeye odaklandım: alnındaki akneye.

Ablam sağ taraftaki, abim ise sol taraftaki kanepeye oturmuştu. Bense babamın karşısında durmuş, başımı eğmiş babamdan gelecek sözleri dinliyordum. Çaktırmadan yüzüne bakıyordum ara ara o akneyi sıkmadan nasıl sabırla duruyordu, hayret ediyordum.  Önce bir burun çekiş ardından yaslandığı koltuktan doğrulmanın verdiği hışırtıları duyuyordum. Nihayet otoriter bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

3E&1KHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin