Islak saçları ve sokak lambasının yüzüne vurması sonucu gözleri daha da parlayan bir Kerem görmeyi beklemiyordum karşımda. Kapşonumu başıma geçirmiş, su birikintilerine dikkat etmeye çalışarak vardım yanına. Beni görmesiyle başını kaldırmış, titreyen çenesini gizlemeye çalışıyordu. Manyak mıydı bu çocuk:
-Biraz daha bekleyemez miydin ha? Görmüyor musun hava-
Elini ağzımın üstüne koydu ardından da elimi göğsünün üzerine:
-Daha önce burası hiç bir "kimse" için bu kadar hızlı atmamıştı...
Gözleri gözlerimi bakışlarıyla delerken, tek yaptığımız yağmuru dinlemek ve bize biraz daha zaman kazandırmasına izin vermekti...
Yağmur damlacıklarının sesleri beynimde yankılanıyor...
Hala kahverengileri bana umut dolu bakıyor...
Yağmur damlacıklarının sesleri beynimde yankılanıyor...
Kalbi çok hızlı atıyor...
Yağmur damlacıklarının sesleri beynimi ele geçirmiş durumda...
O beni sev- sevi- seviyor...
Yağmur-
Ya ben?
Kendim kendimle tutarsızlık içerisindeydim. Tüm bu ana kadar yaptığım saçmalıklar, sakarlıklar..
Hem de tonlarcasını yaptım...
Neydi aşk?
Gözüne 3 saniye daha bakabilme ihtimali mi, yoksa nefesinin ritmini ezberlemek miydi?
Ezberleme hayalleri kurdum.
Neydi aşk?
Kalbini görebilmekti bakınca gözlerine, hiçbir şey demeye gerek kalmadan konuşabilmekti sessizlikle.
Bu yaptığımızda bu değil miydi tam olarak?
Neydi aşk?
Hayallerden aynı zamanda umutlardan gözünün kör olması mı yoksa yağmurdan gözlüklerinin buğulanması ve hiçbir şey görememen mi?
Ciddiyim, bu gözlüklerden ve üstündeki damlalardan Kerem'i bulanık ve yüzü yamuk bir şekilde görüyordum. Burnu çok büyük çenesi ise çok sivri görünüyordu. Bunu anlamış olmalı ki dudaklarımın üstündeki eli gözlüklerimi buldu ve başımın üst tarafına yerleştirdi. Şimdi benden bir cevap bekliyordu.
Gerçi ne değişecekti ki? Hayatımı bir ömür boyu geçireceğim kişi belli değil miydi zaten? Müstakbel kocacığım Ekin Cantaş varken daha doğrusu buna zorlanıyorken neden sevdiğim adama boşuna umut verecektim? En iyisi başlamadan bitirmekti.
Gözlerimi bir süreliğine kaçırdım, kalbine koyduğu elimi çeneme getirdi ve hafifçe yukarı doğrultarak ona bakmamı sağladı:
-Seni gördüğüm ilk günü hatırlıyor musun? , durdu ve gülümsedi, o gün "Of o ne be?" diyenin sen olduğunu biliyordum.
İnanamıyordum, o duymuştu ve hiçbir şey demeden içeri girmişti. Ah ne utanmıştım...
-Ayrıca piknik günü yalnız kalmanıza izin veremezdim, anlasana seni deli gibi kıskanıyorum. Ablandan, abinden, güllerinden bile..
Dilim tutulmuş gibiydi. Kapşonum çoktan inmiş yağmur etrafımızı süslüyordu, mırıldanıyordu sanki; bir çeşit aşk şarkısı...
Ellerini dirseklerimden aşağı indirdi ve ellerimi buldu. İki elimi de kendi göğüs hizasına getirerek küçük bir öpücük kondurdu. Hala gözlerime bakıyordu, ben ise tam bir aptal gibi davranıyor sadece kazık gibi duruyordum orada. Ne bir mimik ne bir ses ne bir hareket.. Hiçbiri yoktu sadece onu izliyordum ve eğer bildiğim bir şey varsa ona umut vermenin çok yanlış olacağıydı. Babam gibi inatçı biri ne derse o kesinlikle olurdu ve hiçbir güç bunu durduramazdı. Üzgünüm sevgilim, ama senin iyiliğin için, senin için, bizim için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3E&1K
Teen FictionÜçümüz de yan yana üç blok apartmanın altıncı katındaydık. Sol bloktaki balkondan Kerem bir yandan, sağ bloktaki balkondan Ekin bir yandan bana bakıyordu. İkisinin de bana seslenmesinden korkuyordum. O an korktuğum oldu: -Günaydın Esila! *** Çok ba...