BÖLÜM 13

156 16 9
                                    

Yağmur bulutları yeniden kasabayı ele geçirmişti. Gri yağmur yüklü bulutlar sanki dolmuş da taşmak için zaman kolluyor gibilerdi. Gökyüzüne çevirmişti bakışlarını. Yine birilerinin verdiği işi yaparken omuzlarının yandığını hissediyordu. İyi tarafından bakmaya çalışıyordu. Uzun zamandır spor salonunun adını aklına bile getirmiyordu. Bir şekilde kendisine bakması gerekiyordu. Ne olursa olsun o Kim Taehyung'du. İnsanların gıpta ile baktığı, yerinde olmak için dünyaları verecekleri Taehyung'du.

Gelen erzak dolu çuvalları mutfağa taşıyordu. Kiloları 40 ile 50 arasında değişen beyaz çuvalları dudaklarını birbirine bastırarak yerinden kaldırıyordu. Hamladığını biliyordu. Bunu ağrıyan omzundan ve belinden anlayabiliyordu. Derin bir nefes aldı ve kaldırdı beyaz çuvalı kamyonun arkasından. Yavaşça yürümeye başladı. Nakliye görevlileri hariç merkezden sadece o vardı başka kimse yoktu. Üzerindeki üniforma terden üzerine yapışmıştı bile. Kendisine bilerek böyle davranıyorlardı sanki. Neyse ki bu sefer sabırlı olacak ve sesini çıkarmayacaktı. Sanki başka bir imkanı varmış gibi bir de sabırlı olacağını düşünüyordu.

Elinden her şeyi alınmıştı. Neredeydi ve ne iş yapıyordu. Sorgulamak için gerçekten yorgun hissediyordu kendini. Bir de uyuyamamış ve haliyle iyi de dinlenememişti. Aklına takılan yüz, bir an olsun onu yalnız bırakmıyordu ki nasıl uyuyabilsindi. Bugün o kişiye daha yakından bakmak için kendine söz vermişti uyanmasına son 2 saat kala uyuduğunda. Ama işe başladığı sabahın erken saatlerinden beri kıçını yere koyamamıştı ki. Bir bardak suya öyle muhtaçtı ki şu an bunu nasıl dile getireceğini bilmiyordu.

Yavaşça pirinç dolu çuvalı yere bıraktı. Doğrulurken belinden çatırtılar geliyordu. Umursamadı ve devam etmek için kamyona geri döndü.

##

Seokjin bir dolu elektronik cihaza bakıyordu. Büyük mağara benzeri şeye girmeyi hiç istemiyordu. İçinde nefesinin daraldığını hissediyordu. Bir de makinenin çıkardığı garip sesler vardı ki; o seslere ayrıca gıcık oluyordu. Çaresizce kendisine refakat eden hemşireye döndü.

"Bunu giymen gerekiyor. İstersen şuradaki kabine girip üzerini değiştirebilirsin." demişti hemşire. Yardıma ihtiyacı olup olmadığını bile sormamıştı. Seokjin'in buna ihtiyacı yoktu. Yıllardır bunu kendisi yapıyordu. Bir parça zor oluyordu kabul etmeliydi ama neyse ki kolları güçlüydü zaten zayıf olan bacaklarını kontrol etmeyi öğrenmişti.

Sandalyesinin kumandası ile işaret edilen kabine doğru ilerledi. Üzerindeki sweatshirtü çıkardı. Verdikleri önlük tarzı şeyden kollarını geçirirken üzerine çeki düzen veriyordu. Sıra eşofmanına geldiğinde yavaşça sağa sola doğru yeltenmiş ve çıkarmaya başlamıştı.

Çıkartırken aklına doktorun sözleri geliyordu. Gerçekten bacakları çok zayıf düşmüştü. Kemikleri neredeyse belli oluyordu. Beyaz teninin altında hemen kırılacakmış gibi kendini belli ediyordu. En ufak bir yere çarpsa hemen morarıyordu. Acı hissetmiyordu. Ağrı hissetmiyordu. Üzerini değiştirirken görüyordu çoğu zaman morlukları. Tuhaf geliyordu bu durum. Eskiden olsa moraran yerini hemen açar gösterirdi. Ortalığı yıkardı. Eski haline gülümsedi. Canı o kadar tatlı olan biri nasıl kendine tüm bunları yapabilmişti ki?

Nihayet bittiğinde cihaza doğru ilerlemiş ve kollarından destek alarak sedyeye uzanmaya çalışmıştı. Hali hazırda bekleyen hemşire sandalyeyi odanın dışına götürmüş; camlı olan diğer tarafa doğru geçmişti. Bilgisayarın başına oturduğu anda doktor da onun yanına girmiş ve ilgi ile bilgisayar ekranına bakmaya başlamıştı.

Sedye hareketlenip cihaza doğru sürüklenirken, Seokjin gözlerini kapattı. Bunun içine girmekten hiç hoşlanmıyordu. Doktorunun sesini duydu o anda sakin olmasını ve derin derin nefesler alp vermesini söylemişti. Seokjin onun adımlarını takip ederken tam anlamı ile içindeydi. Garip sesler duymaya başlamıştı bile. Cihazdan çok sesler insanı korkutuyordu. Derin derin nefesler alırken içinden saymaya başlamıştı. Bitecekti. Buradan çıkacaktı.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin