Taehyung nihayet babasının odasından çıkmış kendini ferah koridora atmıştı. Beyaz koridorda adım sesleri yankılanarak yürürken ellerini cebine sokmuş, keyifle kendisine selam veren insanların selamını kabul etmeye başlamıştı. Ama arkasından gelen adım sesleri yavaşlamasına neden olmuştu.
Kolundan tutan güçlü bir el onun bir anlığına durmasına neden olmuş, ilk önce kolunu tutan ele sonra da elin sahibine çevirmişti gözlerini. Gözlerindeki keskin bakış ile Kangjoon'a bakmaya devam etmiş; kesin bir dil ile uyarmıştı onu. "Nerede olduğunun farkına var. Basit hareketlerini kendine sakla."
Kangjoon ona cevap vermemiş, kolundan tuttuğu gibi asansöre sürüklemişti. Biraz önce yaşanan şeyden dolayı kendini oldukça kızgın hissediyordu. Nasıl olur da durum böylesine kontrolünden çıkabilirdi aklı almıyordu. Oysa ki Bu Taehyung'a bir ders olmalı, ona karşı babasını kışkırtmış olmalıydı. Şimdi nasıl olurdu da Taehyung rüzgarı kendi arkasına çevirebilirdi, anlamıyordu.
Asansör kapanırken ikili binanın çatı kısmına doğru çıkmaya başlamışlardı. Taehyung ellerini montunun cebine sokmuş, dudaklarına keyifli bir ıslık yerleştirmiş bir şekilde bekliyordu. Bu Kangjoon'un sinirlerinin iyice tepesine çıkmasına neden oluyordu.
"Kes sesini!" diye bağırdı Kangjoon. Sesi asansör içinde yankı bulurken, Taehyung tek elini çıkarmış ve kulağının birini tıkamıştı. Ama sesini kesmek yerine keyifle ıslığına devam ediyordu.
Asansör nihayet yukarıya vardığında asansörden ilk inen Taehyung olmuştu. Onu takip etmişti Kangjoon. Taehyung korkuluklara doğru ilerlediğinde, kendisine doğru gelen Kangjoon'a doğru döndürmüştü vücudunu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, keskin gözler ile karşısındakine bakmaya başlamıştı.
Kangjoon'un suratında yer edinmiş alaycı ifade yerini çoktan başka duygulara bırakmıştı bile. Sinir, korku, endişe ve heyecan; hepsini içinde barındıran bir ifade vardı. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Ben seni yok etmeye çalıştıkça nasıl önüme çıkabiliyorsun?" bağırmıştı.
Taehyung gözlerini kıstı. "Sana bundan sonra rahat yok demiştim Kangjoon. Asıl sen bunu yapmaya nasıl cesaret edebildin?"
Kangjoon dudaklarını yaladı. "Bana başka seçenekler bırakmıyorsun, Taehyung. Bak seni son kez uyarıyorum. Bir daha önüme çıkma!"
Taehyung alayla güldü. "Önüne çıkmak mı? Benim önümde duran kişi tam olarak sensin. Ben hayatıma devam ederken gelip benim hayatımı çalan sensin. Bu kadar kızgın ve öfkeli olacak tek bir isim var. O da benden başkası değil."
Kangjoon Taehyung'un yakasından tuttu. Onu sinirle sarsarken; gözlerinden ateş çıkıyordu. "Sana son kez söylüyorum. Buralardan def olup gideceksin. Arkana bile bakmayacaksın. Yoksa seni de o Seokjin denen ibneyi de mahvederim."
Taehyung Seokjin'in ismini onun dudaklarından duyduğu an sinirlerine sahip olmaktan vazgeçmişti. "O leş ağzına onun adını almaya layık değilsin. Sen kimsin? Sen kimsin de beni böyle tehdit edebiliyorsun?"
Kangjoon onu bir kez daha sarstı. "Senin dilini çok önce kesmem gerekiyordu."
Taehyung yakasındaki elleri itti. Kangjoon'u omuzlarından geriye doğru itti. "Bir daha onun adını ağzına almaya cüret edersen bak ben sana o zaman neler yapıyorum." Kendini kontrol altına alması gerektiğinin farkındaydı. Sinirlerine hakim olmalı, adımlarını akıllı atmak zorundaydı. Daha her şeye yeni başlamışken kontrolü kaybetmek hiç doğru olmazdı.
"Bak çocuk, senin bu tehditlerine karnım tok benim. Sen daha kime bulaştığının farkında değilsin. Ayağımın altında dolanmaktan vazgeç. Seni uyarıyorum. İyi şeyler olmayacak. Kurduğum bu dünyayı alaşağı etmene gözümü yumacak değilim. Beni iyi tanıyorsun. Yapabileceklerimin sınırı yok." demişti. Sinirden gözü dönmüştü. Sesi kendi istemese de yüksek çıkıyordu. Tüm terasta yankı bulan sesi, kendisine doğru gelen adamın kulağına ulaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIRAHA
FanfictionHep mi uzak mutluluk yoksa bir elin parmak ucu kadar yakın mı? Peki ya intikam? Soğuk mu yeniyor yoksa her lokmada daha çok mu can yakıyor? Oturduğu yerden kalktı. Karnına giren krambı umursamadı. Vücudu hala çalışıyordu. Şaşkındı ama hala iş görüyo...