Bölüm 2

354 53 100
                                    

Güneş, dağılmış bulutların arkasından, uçsuz bucaksız okyanusun ufuk çizgisinden kendisini belli etmeye başlamıştı. Yansıması henüz okyanusun üzerine düşmemişti ama hava hafif açık seyrediyordu. Şehrin bir yamacı güneş ile beslenmek isterken diğer tarafı karanlıklar içindeydi. Gece henüz tam anlamı ile çekmemişti elini eteğini.

Şehir sakin seyrediyordu. Trafik azalmış, arabalar tek tek seyrediyordu yolun üzerinde. Sokak lambaları teker teker sönmeden önce son şarkılarını söylüyordu şehre. İnsanlar vardı tek tük. Evsiz olanlar çöpleri karıştırıyor, hareketli geceden kendi nasiplerine kalan şeyleri toplamaya başlamıştı.

Belli belirsiz yükselen ambulans ve polis sirenleri duyuluyordu sessiz şehrin içinde. Gece yavaş yavaş çekilirken, güneş biraz daha sokuluyordu dar sokaklara. Yağmurdan kalan ıslak koku etkisini kaybetmişti artık.

Evin içinde tek bir ses yoktu. Duvardaki gümüş saatten gelen tik tak sesleri dolduruyordu geniş odayı. Gri renkler ile süslenmiş odada yanan birkaç abajur aydınlatıyordu evi. Geniş camdan gelen güneş ışıkları etkisini biraz daha arttırmış olsa bile kapanmayacaktı.

Oturduğu yerden kalkan Namjoon, elinde sallamaktan yorulduğu gözlüğünü cam sehpanın üzerine attı. Metal çerçeve ve camın buluşması ile yankı bulan ses, saatin tik taklarına karışırken yorgun gözler ona doğru dönmüştü.

Gözler alkolün etkisi ile kızarmış olan Jimin, evin içinde bir hareket olmasından kaynaklı olarak elinde tuttuğu cam bardağı bırakmıştı sehpanın üzerine. Camın cam ile buluşması daha heybetli bir ses çıkarmıştı evde.

Hoseok iki dudağının arasını dili ile ıslatıkdan sonra içeriye seslenmek için derin bir nefes almıştı. Sabahın bu saati olmuşken bile burada ne aradıklarını merak ediyordu. Taehyung, ne vardı da dikmişti bunca insanı buraya anlamıyordu. Geceden beri artık yorulmuş ve sıkılmıştı. "Taehyung!"

Kendi odasında, geniş yatağına oturmuş olan Taehyung sesi duysa bile hareketsiz kalmıştı. Bacaklarını açmış, sağ dirseğini sağ dizine dayamıştı. Karanlık gözleri ile tam karşısındaki aynaya bakarken içinden sayısız küfürler geçiyordu. Dudağının kenarı patlamış ve çenesine doğru uzun ince bir yol almıştı kan.

Geceden kalan beyaz kıyafeti birkaç damla kan ile hala üzerinde duruyordu. Bu kanın ona ait olmaması hala beyninin tam tepesinde duran sinirlerinin gevşemesine hiç yardımcı olmamıştı. Kim onun mucizevi suratına dokunmaya cesaret edebilirdi? Hem de nefretle. Koyu bir nefretle.

"Neden burada olduğumuzu sorabilir miyim?" Dedi kapının hemen yanında kollarını birbirine bağlamış Hoseok. Açılış yüzünden oldukça yorgundu. Ve artık uyumak istiyordu. Kendi yumuşak yatağında kıvrılmak istiyordu.

"O kimdi?" Diye sordu gözlerini aydan çekmeyen Taehyung. Elini çenesinde kurumaya yüz tutmuş kan yolunu silmek için yüzüne doğru kaldırmıştı. Eli ile çenesine dokunduğunda günlerce izi geçmeyecek bir çürük ile karşı karşıya kaldığını fark etmişti.

"Jungkook." Dedi Namjoon. Hoseok'u es geçmiş ve Taehyung'a doğru yürümüştü. Biçimli kaşları çatılmıştı. Cebinde olan ellerini çıkarmış işaret parmağı ile Taehyung'un yüzünü işaret etmişti. "Bir yumruk ile seni getirdiği hale bak. Seni onun eline bırakmamakla çok iyi yaptık." Tasdik etmek ister gibi Hoseok'a dönmüştü ama o başka bir soru sormak için ağzını açmıştı bile.

"Üniversiteden Jungkook mu? Jeon Jungkook?" Alayla bir gülümseme sundu. "Hâlâ yaşıyor mu o ya?" Espiri yapmıştı. Ama kendine kendine. Kendinden başka buna gülen yoktu. Üstüne üstlük Taehyung'dan tehdit gibi sert bir bakış kazanmıştı.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin