Gece geç saatlerdi yine. Büyük fabrikaların bulunduğu sanayi bölgesi, gece vardiyasında çalışan insanlar olduğunu duyurmak ister gibi büyük bir gürültü ile çalışmaktaydı. Tekstil fabrikalarının yoğunlukta olduğu bu sokakta tüm fabrikaların ışıkları açıktı. Sağlı sollu dizilen fabrikaların geniş giriş kapıları vardı. Sevkiyat yapmak için gelen tırlara yer açabilmek için büyük garaj kapıları elektrikliydi. Güvenliğin kontrolünde açılıp kapanıyordu.
Cadde üzerinde çeşitli ağaçlar yer alıyordu. Mevsimlerden kış olması sebebi ile ağaçların yaprakları dökülmüş, kuru dalları esen rüzgar nedeni ile sağa sola sallanıyordu. Dışarıda havanın neredeyse dondurucu soğuk olduğunu kamyonun penceresini açtığında fark etmişti. Sanayi sitesine girmeden önce bariyerlere gelmiş, önündeki otomatik bariyeri açabilmek için otomatın düğmesine basmak zorundaydı. Pencereden üflediği nefesi küçük bir duman bulutu oluşturmuştu. Havanın soğukluğunu iliklerine kadar hissetmiş hemen penceresini geri kapatmıştı.
Teslimat alacağı fabrikaya doğru ilerlerken, yanında bulunan su şişesinden büyük bir yudum almıştı. Ağzına dolan ılık su dudaklarının kenarından çenesine, oradan boynuna doğru sızmıştı. Defalarca geldiği fabrikanın kapısına gelince, güvenliğe kısa bir selam vermek için korna çalmış, önündeki garaj kapısının açılmasını beklemişti.
Garaj kapısı açıldıktan sonra sevkiyat bölümüne doğru ilerlerken yan koltukta bulunan evraklara göz gezdirmiş; hangi kapıya doğru ilerlemesi gerektiğini bir kez daha teyit etmişti. Sevkiyatı 5 numaralı sevkiyat kapısından teslim alacaktı. Kapıyı bulduğunda büyük manevraları ile geri geriye yanaştırmıştı tırı. Yükleme yaklaşık yarım saat sürecekti. Tırın içinde beklemek yerine, montunu giymiş; hemen aşağıya inmişti.
Sevkiyatı takip eden depo görevlisi ile kısa bir konuşma içine girmişti. "Hava çok soğuk. Götüm dondu resmen."
"Bu hafta baya soğuk geçiyor. Geçen gün eve giderken küçük su birikintisinin oluşturduğu buz yüzünden düştüm. Çanağı kırıyordum bende." Demiş ve gülümsemişti görevli. Yükleme yapan gençlerden birine seslenmişti. "Hey, sen; bize birer kahve getirir misin?"
Yükleme işlemi nihayet tamamlandığında, irsaliyeyi teslim almış ve yeniden sıcak tırın içine atmıştı kendini. Ellerini birbirine sürtmüştü ısıtmak için. Hemen kontağı açmış ve webastodan gelen sıcak havanın tadını çıkarmaya başlamıştı. Tırın tentesinin kapandığından emin olduktan sonra hareket etmeye başlamış ve sanayi sitesinin içinden çıkmıştı. Gece saatler oldukça geç olmuştu. Yollar onu beklemekteydi. 3 saatlik yol sonrasında istediği yere gidebilmek için mola vermek zorunda kalacaktı. Bildiği çok güzel bir tır park yeri vardı. Belki sıcak bir çorba içer ve biraz uyurdu. Uyku yavaştan gözlerini hapsetmeye başlamıştı çünkü. Kendini bir an önce atmak istiyordu.
Çevre yollarından şehrin içinden çıktı. Gecenin verdiği dingilikden dolayı yollar bomboştu. Sakin geçecek bir yolculuk olacağı kanaatine varmıştı. Radyodan bir kanal açtı ve şarkıya eşlik ederken yolculuğuna devam etti.
Az ilerde bir araba fark etti. Reflektör yolun kenarına koyulmuştu. Elinde flaşla bir genç ona sinyal çakıyordu. Uzun yol şoförlüğü yapan bu adam gecenin bir vakti yolda kalmanın ne demek olduğunu bilirdi. Tırın hızını kesti ve arabanın az ilerisinde durdu.
Kapısını açıp aşağıya indi. Kendisine koşarak gelen genç nefes nefese kalmış gibiydi. "Çok teşekkür ederim, gerçekten. Bize yardımcı olabilir misiniz?"
Adam gençle birlikte arabanın yanına doğru ilerledi. Genç adam konuşmaya başladı. "Yolda normal seyirde ilerliyorduk ve ne olduğunu anlamadan arabada akü göstergesi yanmaya başladı. Kenara çektik durduk, bu sefer arabayı geri çalıştıramadık. Marş basmıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIRAHA
FanfictionHep mi uzak mutluluk yoksa bir elin parmak ucu kadar yakın mı? Peki ya intikam? Soğuk mu yeniyor yoksa her lokmada daha çok mu can yakıyor? Oturduğu yerden kalktı. Karnına giren krambı umursamadı. Vücudu hala çalışıyordu. Şaşkındı ama hala iş görüyo...