Bölüm 14

116 12 28
                                    

Yağmur dinmişti. Kasabanın üzerinde sessizlik vardı. Tıpkı masada olan sessizlik gibi. Hoseok masaya bir bomba bırakmış ve bombanın en büyük etkisi şimdiye kadar sessizlik olmuştu. Şu andan itibaren etkisi ne olacaktı tartışılırdı. Taehyung dirseklerini masaya dayamış; elleri ile başına destek oluyordu. Ağrıyan vücuduna başı da eşlik etmeye başlamıştı.

Namjoon ise ağzını bıçak açmayan diğer bir isimdi. Ne diyeceğini bilememişti. Gerçi bu durumda ilk önce konuşması tuhaf bir durumun ortaya çıkmasına neden olurdu. O yüzden sessizliğini koruyordu. Hem ne diyebilirdi ki?

Jimin ise şaşkındı. Daha önce o kişiyle hiç tanışmamıştı. Nasıl biri olduğunu bilmiyordu. Ama böyle bir durumda Hoseok'un bunu söylemiş olmasına şaşırıyordu. Neden bunu şimdi söylemişti ki?

Hoseok ise tedirgin bakışlarını arkadaşına yöneltmişti. Gelecek olan tepkiyi merak ediyordu. Nedensiz yere gizlemek istememişti. Arkasından çevirdiği zaten bir iş vardı. Bunu da üzerine eklemek istememişti. Yaptığı teklifi şimdilik söylemeye niyeti yoktu. Daha bunun tepkisini bile almamıştı üzerine.

Taehyung uzun bir aradan sonra konuşmuştu. "Dönmüş mü?" sesi tek düze ve net çıkmıştı. Biraz önceki sesindeki kararlılık kendini özgüvensiz bir sese bırakmıştı. Biraz önceki gibi güvenle konuşmamıştı.

"Evet. Dönmüş." dedi Hoseok arkadaşının sorusunu cevaplamıştı. Belki bu haber biraz daha azimli olmasına yardım ederdi.

"Uzun zaman oldu. Neden dönmüş?" diye sormuştu. Karanlık dolu gözlerini arkadaşına çevirmişti. Deli gibi merak ediyordu. Demek ki elinden aldıklarına konma zamanı gelmişti.

Konuşmadan önce derin bir nefes vermişti Hoseok. "Bilemiyorum. Sanırım baban dönmesi gerektiğini söylemiş."

Taehyung alay ile güldü. Kahkahasında alayın yanında öfke vardı. Bunu masanın diğer tarafındakiler çok net bir şekilde anlamışlardı. Gözlerindeki karanlık sanki her an biraz daha büyüyor gibiydi. "O adamın sözünden zerre çıkmaz ki piç. O istediyse zaten uça uça gelmiştir." dişleri arasına almıştı ince dudaklarını.

Hoseok arkadaşına bakıyordu. Gözlerinde emin olamadığı bir şeyler vardı. "Taehyung, bunun seni ne kadar zorladığının farkındayım. Kendini dışlanmış hissediyor olman çok normal. Ama şu an ki durumunu unutma olur mu? Biz varız yanında." bunu söylerken diğer arkadaşlarına da bakmayı ihmal etmemişti.

Jimin'den olumlu anlamda kafa sallaması ile destek gelmişti. Jimin de onu onaylamıştı. "Sahip olduğum tek şey zaten sizlerden başkası değil." hüzün vardı şimdi de sesinde. "Ama merak ediyorum. Babam onu gördüğüne çok sevinmiş olmalı. Değil mi?" sesindeki hüzün katlanarak büyümüştü. Kulaklara ulaşıyordu.

"Evet. Baya mutlu görünüyordu." demişti Hoseok. Gerçekleri söyleyen biri olmuştu her zaman. Ve bundan vazgeçmeyi de pek düşünmüyordu. O adamın kendisine nasıl baba dediği bilmiyordu. Bir evladı burada ser sefil bir şekilde umutsuzca bir şeyler yapmaya uğraşırken, kimden olduğu bile belli olmayan Kangjoon Taehyung'un olan her şeyin üzerine çökmeye bile başlamıştı. Hoseok gerçekten arkadaşı adına çok üzgün hissediyordu.

"Acaba gerçek yüzünü ne zaman görecek?" diye sormuştu sorusunu Jimin. O kişisel olarak tanımıyordu belki Kangjoon'u. Taehyung'un anlattığı kadarı ile biliyordu. Türlü türlü oyunlar içine giren ve bir türlü girdiği oyunun içinden yara almadan kurtulmayı becerebilen bir yapısı vardı. Asla suçlu olmaz; her daim sütten çıkma ak kaşık oyununu oynardı.

Taehyung derin bir nefes aldı. Dişleri arasındaki dudaklarını serbest bıraktı. Gözleri sinirden dolu dolu olmuştu. "Hiçbir zaman. Arkasında hiçbir zaman iz bırakmaz ki." kafasını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin