Bölüm 31

48 6 57
                                    

Yoongi hızla tuttu Jungkook'u. Onu tutmamış olmasaydı olacak olan şeyden ölümüne korkmuştu. Onu tutmak ne kadar zor olsa da becerebilmiş olmanın keyfini yaşıyordu. Ona zarar vermek isteyenlerden biri de kesinlikle oydu ama şimdi ona zarar vermek onlara hiçbir şey kazandırmayacağı gibi büyük şeyler götürebilirdi. Namjoon'un yaşaması gerekiyordu.

Taehyung, bakışlarını sabit tutuyordu. O da Namjoon'a zarar vermek istiyordu, ona yaptıklarını ödetmek istiyordu ama şimdi olduğu kişi buna izin vermiyordu. Vicdan yeniden ortaya çıkmış yüksek sesle ona bağırmıştı dur diye. Tabi bir de nereden geldiği belli olmayan Hoseok vardı. Onu belinden kavramış, sanki bir adım dahi atmasını istemiyor gibi sıkıca kavramıştı.

Namjoon ise gözlerini sıkıca kapatmıştı. Artık yolun sonuna gelmişti. Ama güç bela, bu yolu geri açmak için tırnakları ile kazımaya devam edecekti. "Size yardım edebilirim." Dedi var gücüyle.

Yoongi Jungkook'un arkasından konuşmuştu. "Zaten başka bir ihtimalin var olduğunu düşünmen saçmalık. Kendini hemen toparla."

Namjoon korkak gözlerini Yoongi'ye çevirmişti. "Ne isterseniz yapmaya hazırım."

Taehyung belindeki ellerden kurtuldu. Arkasına döndü. Sinirle saçlarını karıştırdı. "Kalk!" dedi gür sesiyle.

Namjoon çöktüğü yerden kalktı. Ellerini önünde birleştirmişti. Diğerlerinin yüzüne bakmaya utancı bir yandan korkusu bir yandan gözlerini kaldıramıyordu beton zeminden.

Jungkook ise dişleri arasından konuşmuştu. "Öylece bırakacak mıyız?"

Yoongi cevapladı onu. "Jungkook! Artık sakin ol! Başka çaremiz var mı? Elin pislikleri yüzünden elini kana bulamaya gerek var mı?"

Jungkook da kurtuldu elindeki kollardan. "Onların elleri boka bulaşmışken inan kan daha temiz."

"Yeter artık!" dedi Hoseok. Namjoon'u kolundan tuttu ve merdivenlere doğru ilerledi. Merdivenlerden birlikte inmeye başladı. Yaşadığı büyük hayal kırıklıklarını bir kenara bırakmıştı. Şimdi zamanı değildi. Kendi hayal kırıklıkları diğerlerinin yaşadığı şeyden çok daha önemsizdi. Aklının en büyük yerini işgal ediyordu Jimin. Ona üzülüyor, onun için göz yaşı döküyordu. Şimdi kendisi için gözlerinden yaş akması kesinlikle bencil bir davranış olacaktı. Bunun bilincinde attı adımlarını.

Nihayet inşaat halindeki binadan çıktığında, onu kendi arabasına doğru ilerlemeye zorladı. Namjoon derin bir nefes almış tam ağzını açacakken bunu fark etmiş olmuş ki ağzını açtı. "Tek kelime dahi edeyim demeye kalkma. Sesini duymaya tahammül edeceğimi sanma!" demişti.

Arabasının yanına vardığında, yan tarafın kapısını açtı. Namjoon'un ceplerini karıştırmaya başladı. İçinden bulduğu telefonu alıp kendi cebine attı. Daha sonra Namjoon'u tabiri caizse arabanın içine tıktı. Namjoon'un büyük bedeni sanki küçülmüş gibiydi. İtiraz etmeden kendisine denilen şeyleri yapmaya başlamıştı. Hoseok sert bir şekilde arabasının kapısını kapattı. Ellerini beline koydu ve kendisine doğru gelenlere çevirdi başını.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. Sesi yorgun, bakışları sinir doluydu.

Yoongi dudaklarını yaladı. "Onu yalnız bırakamayız. Ne yapacağından asla emin olamayız." Demişti.

Taehyung ise onu kafası ile onaylamış ve devam etmişti. "Evet, ama nerede olması gerektiği konusunda bir fikrim yok."

Jungkook konuştu. "Bir de düşünüyor muyuz? Alıp kapatalım bir yere."

Taehyung alt dudağını dişleri arasına aldı. "Kangjoon'la iletişme geçer, geçmez bilemeyiz." Dedi.

Hoseok elinde tuttuğu telefonu gösterdi. "Elinden telefonu aldım. Ben derim ki onu göz önünde tutalım. Onu benim yere götüreyim. Başına da bir adam dikeyim dursun. Kimse benimle olduğunu tahmin edemez." Demişti. Bir an önce bu işi bir sonuca bağlamak istiyordu. Aklı Jimin'deyken mantıklı düşünemiyordu.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin