Bölüm 29

67 7 14
                                    

Sabah çoktan baş göstermişti. Güneş bugün de bulutların arkasına sığınmıştı. Işığını göstermek için nazlı duruyordu. Bulutların arkasında gizli, gizli salınıyordu. Yüzünü göstermeye niyetli değildi.

Taehyung hastanenin dışındaydı. Hastanenin acil giriş kapısının yanındaki bankta kendisine boş bir yer bulmuş ve oturmuştu. Elleriyle başını tutuyordu. Bir elinde bitmek üzere olan sigara vardı. Dumanı aheste, aheste tütüyordu. İçerideki kargaşa dışarıya da yansımıştı. Ambulansların biri geliyor biri gidiyordu. Buraya oturduğundan bu yana kapıya kaç arabanın yaklaştığını sayamamıştı bile.

Parmağına yansıyan sıcaklık ile kafasından çekti ellerini. İzmariti yanmaya başlayan sigaradan bir nefes daha çekti içine. Süngerin yanan kokusu burnuna ulaşmış, izmaritin sıcaklığı dudaklarını yakmıştı. Kaşlarını çatarak biten sigarayı yere atmış, siyah botları ile ezmişti. Uyanmak istediği bir kabusun içinde olduğunu düşünüyordu. Gözleri yerdeki parkeyi izliyordu.

Hoseok içeride bekleme salonundaydı. Önünde sıra bekleyen insanlar vardı. Boş boş etrafına bakışlar atıyordu. Başını sol tarafa doğru yatırmış, acilin içindeki koşturan insanları izliyordu. Gözleri yansa da umursuyor gibi durmuyordu. Yanında oturan Jungkook da farklı değildi kendisinden.

Jungkook bilirdi hastane köşelerinde beklemenin ne kadar zor olduğunu. İçeride yatan yine değer verdiği isimdi. Kendisine yakındı. Hastanenin soğukluğu o gün gibi bu günde üşütüyordu. Hastanenin o dayanılmaz kokusu burnunun direğini sızlatıyordu. Derin, derin nefesler alıyor tüm gücü ile tanrıya dua ediyordu. İçeriye almamışlar; ne olduğu hakkında en ufak bir şey söylememişlerdi. Bilinmezliğin ne kadar can yakıcı bir şey olduğunu biliyordu Jungkook.

Namjoon acil girilmez yazan kapının hemen yanındaydı. Sırtını ve başını duvara yaslamıştı. Gözleri ile tavanda yanan ışıkları izliyordu. Önüne kendi elleri ile kocaman bir duvar örmüştü. Bu duvarı nasıl yıkacağını düşünüyordu. Tek derdi Jimin'den kocaman bir özür dilemek olacaktı. Ardından diğerlerine de dilemek istiyordu. Onları bu kargaşadan kurtarmak için gerekli olan adımları tek, tek atacaktı. Cebinde titreyen telefonu umurunda değildi. Kimin aradığı belliydi.

Yoongi merdivenlerden yukarıya çıktı. Karşısında gördüğü tablo ile umutsuzca salladı kafasını. Gözleri arkadaşını aramış, bulduğunda derin bir iç çekmişti. Jungkook çok solgun görünüyordu. Yanında oturan Hoseok'un da diğerinden farkı yoktu. Elinde dumanı tüten iki bardak ile yürüdü oturanlara doğru.

Geldiğini belli etmek istercesine genzini temizledi. Kendisine bakan Hoseok'a bardağın birini uzattı. Kendisine dolu gözlerle bakan Hoseok uzatılan bardağı ilk önce reddetmişti. Ama Yoongi elindeki bardağı ısrarla uzattığı için kabul etmek zorunda kalmıştı. Yoongi olanlardan haberi olmayan Jungkook'a baktı. "Jungkook."dedi güçsüz sesi ile.

Jungkook kafasını kaldırdı ve Yoongi'ye getirdi bakışlarını. Kendisine uzatılan bardağı kabul etmişti. Elleri titriyordu. Bu yüzden aldığı bardaktan birkaç damla kahve hastanenin beyaz zeminine dökülmüştü. Derin bir nefes bırakmıştı havaya.

"Daha bir haber yok mu?" diyen Taehyung'du. Kapıdan içeriye girmiş, oturanların arasına karışmıştı. Hoseok'un yanına otururken yüzünü buruşturmuştu. Bacakları çok fena şekilde ağrımaya başlamıştı.

Hoseok onu kafasını olumsuz anlamda sallayarak yanıtlamıştı. Gözlerinden bir damla akarken, kafasını Taehyung'un omzuna yaslamıştı. Boşta olan eli ile yüzünü kapatmıştı. Yoongi onun sallanan omuzlarından ağladığını anlamıştı. Yoongi iç çekti. Yoongi yavaş hareketler ile Jungkook'un yanına oturmuştu. Elini arkadaşının omzuna atmış, sıkıca kavramıştı.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin