BÖLÜM 9

245 30 73
                                    

Akşam merhaba demişti kasabaya. Bulutlar açılmamış, gökyüzünde salınan aya geçit vermemişti. Karanlık gökyüzü gizli kalmaya devam ediyordu. Yıldızlar gizlenmeye ant içmişler gibi kendilerini göstermeye niyetleri yoktu uzun zamandır.

Gökyüzünün karanlık olması gibi kasabanın insanları da karanlığa bürünmüştü. Kalpleri katran karası bir hal almıştı. Kalpleri sanki tüm duyguları alınmış bir zift parçası gibi duruyordu karanlıkta.

Soğuk bir rüzgar esiyordu kasabaya. Bulutları dağıtmak yerine aksine bir araya daha çok topluyor gibiydi. Saç telleri alnına dökülen Jungkook, soğuğu ciğerlerinde hissetmeye başlamıştı. Tüm tüyleri diken diken olmuş nemli havayı içine çekiyordu. İçinde derin bir endişe ile önündeki bedene bakıyordu. Onu uzaktan izlemek öyle zor bir hale gelmişti ki bunu değiştirmek için elinden gelen her şeyi ortaya koymaya hazırdı. Gerekirse kendini bile ortaya koyacak bir haldeydi. Yeter ki arkadaşı iyi olsundu. Başka bir dileği yoktu. Mutluluğu o. Hüznü o. Heyecanı o. Umudu o. Yaşam sevinci o. Jungkook O'ydu artık.

Ona doğru bir adım atmak istiyor, ama ayakları yere çivilenmiş gibi hareket edemiyordu. Omzundaki el onu olduğu yere sabitlemiş gibiydi. Milim kıpırdayamıyor olmak ona çok zor geliyordu. Esen rüzgar arkadaşının saçlarının kokusunu alıp burnuna getiriyordu. Derin bir nefes çekiyordu içine. Koku burnunu sızlatıyordu. Ona hem bu kadar yakın, bir o kadar da uçurumlar ardında olmak öyle koyuyordu ki.

Kocaman sarılmak istiyordu ona. Kollarının arasına almak ve uzunca sarılmak. Nefes almasına engel olmak ister gibi sıkmak istiyordu. İçinde onu hissetmek istiyordu. Büyük büyük teşekkür etmek istiyordu. Hayatta olduğu için minnetlerini sunmak istiyordu. Hala hayatta olduğu için teşekkür etmek istiyordu.

Derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini kapatırken göz kapağına ne zorluklarla tutunan göz yaşı kendini çoktan bırakmıştı. Zaten küçük bir kırıntıya bakıyordu akmak için. Gözünden akan damlanın bıraktığı ıslak izi silmek için elinin tersini yanağına sürdü. Hafifçe geriye çevirdi bakışlarını. Omzunun üzerinde duran sabit elin sahibi ile kesişti gözleri.

''Ona bir şey olsaydı?" sesi o kadar kırılgan çıkıyordu ki, Yoongi bu heybetten bu sesin çıkmasına imkan bile vermemişti. Ses o kadar narindi ki, rüzgar alıp uzak diyarlara fısıldayabilirdi.

"Tanrıya şükür hala hayatta." Dedi Yoongi. Tanrıya ettiği şükürlerin haddini hesabını tutamıyordu.

"Jin, benim her şeyim. Bunu biliyorsun dimi?" diye sordu Jungkook. Tek kaşı havaya kalkmış, ciddi bir ifade bürünmüştü suratına.

Yoongi, ilk defa okuyamıyordu Jungkook'un aklındakileri. Bu ilk kez korkutmuştu onu. "Evet, ona gerçekten çok değer veriyoruz." Sesi titriyordu. Kendinden emin olan Yoongi, ilk kez titretiyordu sesini, istemeden.

"Onun için her şeyi, herkesi silerim. Bunu da biliyorsun dimi?" Jungkook'un suratındaki ifade tek bir sekteye dahi uğramıyordu. İfade çok net ve keskindi.

Şüphe içindeki Yoongi bunun üzerinde çok durmadı. Şu an için konuşulacak konu kesinlikle bu değildi. "Biliyorum." Demek ile yetindi. 

Omzundaki elin ağırlığının hafiflediğini hissetti. Derin bir nefes alarak adımlarını önündeki tekerlekli sandalyeye doğru attı. Titrek bir adımdı ama Jin ona bir adım atmıştı. Jungkook ona koşacaktı. Gerisinin hiçbir önemi yoktu.

"Çok güzel görünüyor dimi?" Diye soran Jin, yüzünde hiçbir ifade yokken uzaklara bakıyordu. İçinden geçen düşünceler birbiri arkasını kovalıyordu. Ne düşüneceğini, ne yapacağını tam anlamı ile kestiremiyordu. Etrafındaki insanları itmeye çalıştıkça tam tersi oluyordu. Yine yanında bitiyordu, yine ittiği insanlar. Buna pek anlam veremese de artık isyan etmiyordu. İçinde dalgalanan isyan bayrakları bir bir yerini bırakmıştı. Durulmuştu. Ayakları altında hırçın hırçın dans eden okyanusa tezatlık oluşturmuştu. Derin nefesleri sakin, huzur doluydu. Ölümün kenarına gelen hasta yatağındaki insan kadar huzura kavuşmuştu.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin