Güçsüz adımlar atıyordu. Sanki dünyası başına yıkılmıştı. Adım atacak hali kalmamıştı. Ayakları kendinden bağımsız bir şekilde hareket ediyordu. Kendini bulmak istediği yerde bulmuştu. Seokjin'in odasının önündeydi.
Kapıyı çalmadan usulca indirdi kolu. Saatler akşam saatlerini gösteriyordu. İnsanlar yeniden köşelerine çekilmişti. Merkezde sanki in cin top oynuyordu. Işıklar kapanmış, insanlar odasında istirahata çekilmişlerdi.
Seokjin açılan kapı ile baktı o yöne. Karşısında gördüğü beden sanki tüm dünyayı omuzlarına yüklemiş de, ağırlığından çökmüş gibi görünmekteydi. Kafası yerde, gözleri ile ayaklarına bakıyordu. Seokjin okuduğu kitabı kenara bırakmış kendisine doğru gelen adamı, bir söz söylemeden kabul etmişti.
Taehyung usulca çıktı yatağa. Seokjin ne olduğuna anlam veremiyordu. Gözleri şaşkınlık ile Taehyung'un adımlarını takip ediyordu. Taehyung başını Seokjin'in kucağına koydu. Yatağın üzerinde, Seokjin'in bacaklarının yanında cenin pozisyonunda kıvrıldı. Kolunun birini Seokjin bacaklarını sarmak için kullanırken diğer kolunu da kendi bacakları arasına almıştı. Üzerindeki montu çıkarmamıştı.
Seokjin yanına kıvrılan beden ile hala şaşkınlığını koruyordu. Tam bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki, Taehyung'un sesini duydu. Sessizce ağlıyordu. Bir şey söylemiyor, bir kelime dahi etmiyordu. Sadece ağlıyordu. Titrek nefesini odanın sıcak havasına bırakıyordu.
Seokjin gözlerini kapattı. Derin bir nefes çekti ciğerlerine. Hala ne olduğuna anlam verememişti. Neden ağlıyordu, soramıyordu bile. Sormak istiyordu ama buna engel oluyordu Taehyung'un güçsüz nefesleri. Seokjin bir elini kaldırdı. Taehyung başının üzerine koydu. O ağlarken yavaş yavaş okşadı saçlarını. Parmaklarının arasından saç tellerinin kayıp gitmesini izledi.
Taehyung ağlıyordu. Kendi nefesine karışıyordu Seokjin'in nefesi. Saçları üzerinde hissettiği sıcak parmaklar ile biraz daha sıktı kolunu. Biraz daha sokuldu ona doğru. Evindeydi. Huzur bulduğu yerdeydi. Sanki her şeyi unutmuş gibiydi. Yaşanılanlar sanki hiç yaşanmamış gibiydi. Dünya dönmeyi bırakmıştı. Etraflarındaki nesneler bir bir kaybolmaya başlamıştı. Sadece ikisi vardı. Seokjin ve kendisi.
Taehyung şimdi kendini bir kuş kadar hafiflemiş hissediyordu. Seokjin'in kokusu tıkanan zihnini açmıştı. Onun sıcaklığı havanın tüm soğukluğunu alıp atmıştı. Burada olmaktan mutluydu. Burada sonsuza kadar kalabilirdi.
Seokjin bir şeyler söylemek istedi ama beceremedi. Araladığı dudaklarını yeniden kapattı. Sessiz çığlıklara açtı kulaklarını. Taehyung'un ağlamasına izin verdi. Ne olduğunu bilmiyordu. Ama yaşanan her ne ise oldukça zor olmuş olmalıydı. Yoksa bu anın başka bir açıklaması olmazdı. Yüce sevgilisi Taehyung'u gözünde o kadar büyütmüştü ki şimdi küçücük olmasını kaldıramıyordu. Taehyung onun gözünde çok güçlüydü ama şimdi güçsüz, küçük bir çocuk gibi ağlıyordu. Seokjin bir şey demedi. Usulca okşadı sevdiğinin saçlarını. Ağlamasına izin verdi.
Ama dayanamıyordu onun göz yaşlarına. Kendi gözleri de dolmaya başlamıştı. Gökyüzü bulutlara bir kez daha esir olmuştu. Yağmur başlamıştı hafiften. Şimdi onlara eşlik eder gibi bulutlar da ağlıyordu usul, usul. Seokjin kulağına gelen yağmur sesini dinledi. Taehyung ise sevdiğinin nefes alışverişlerini.
Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Ne kadar süredir burada olduğunu bilmiyordu. Zaman ve mekan kavramı yok olmuştu sanki. Zaman göz açıp kapatıncaya kadar hızla geçmişti onun yanında. Artık gözlerindeki yaşlar kuruduğunda, olanları unutmaya başladığında; doğruldu yattığı yerden. Seokjin ona bakmaya devam ediyordu. Soru dolu gözler ile ondan bir cevap bekliyordu. Konuşmaya hazır hale gelmesi için ne kadar zaman geçmişti ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIRAHA
FanfictionHep mi uzak mutluluk yoksa bir elin parmak ucu kadar yakın mı? Peki ya intikam? Soğuk mu yeniyor yoksa her lokmada daha çok mu can yakıyor? Oturduğu yerden kalktı. Karnına giren krambı umursamadı. Vücudu hala çalışıyordu. Şaşkındı ama hala iş görüyo...