Bölüm 28

61 7 13
                                    

Namjoon salonun ortasına oturmuş, boş bakışlarını cama yöneltmişti. Havada yağan yağmur, pencereye vuruyordu. Cama vuran her damla birbiri arkasına ekleniyor, büyüyor ve aşağıya kayıyordu. Namjoon tıpkı kendi elleri arasından kayan hayatı gibi hiçbir şey yapmadan öylece izliyordu.

Ortalığı bir nebze olsun toplamıştı. Kırılan cam sehpayı dışarıdaki çöpe atmıştı. Etrafa dağılan cam kırıklarını elinden geldiğince toplamıştı. Kapının önünde yer alan kanı temizlemişti. Ama hala burnuna kanın verdiği o acı koku geliyordu. Kanın etrafta bıraktığı iz, sanki geçmemiş gibi gözlerinin önündeydi. Kanın yayılması ile kapının önüne uzanan krem renkli yolluk da kirlenmişti. Eline aldığı temizleyicilerle elinden geldiğince çıkarmıştı. Çamaşır suyunun bıraktığı renk değişimi hala gözleri önündeydi ama.

O sırada kulağına çalan kapının zili geldi. Hemen ayağa kalktı ve toparlandı. Gözünden akan yaşları sildi ve çalan kapıya doğru ilerledi. Kapının önüne geldiğinde atmayı unuttuğu vazoyu fark etti. Telaşlandı. Kapının zili bir kez daha çaldı. Namjoon yere eğilip vazoyu aldı ve ayakkabı dolanının içine sakladı. Derin bir nefes aldı ve kapıyı açtı.

Taehyung içeri girerken konuşmuştu. "Kapının şifresini ne zaman değiştirdin?" eve doğru düzgün uğramadığı için bunun ne zaman gerçekleştiğinden bir haberdi. Namjoon ise kapının şifresini değiştirmeyi akıl ettiği için teşekkür ediyordu kendine.

Ona cevap vermek için ağzını açmıştı ki; gördüğü yüz ile bir kez daha şaşırdı. Yoongi ona bakıyor içeriye girmek için bekliyordu. Onun içeriye girmesini sağlayan komut Taehyung'dan gelmişti. "Gelsene, bekleme orada."

Yoongi karşısındaki Namjoon'a kısa bir baş selamı vermişti. "Merhaba."

Namjoon içeriye giren kişi ile kendisini toparladı. Yoongi'nin onu bekleyemeye başladığını fark etti. Namjoon kafasını hızla iki yana salladı ve ayakkabı dolabını açtı. Yoongi ona bakıyordu. Vazoyu fark ettirmemek adına daha fazla bir çabanın içine girmişti. Bir yandan eğildiği yerden çaktırmadan ona bakmaya çalışıyordu. Daha fazla oyalanmadı ve temiz bir terlik verdi.

Terliği verdikten sonra konuştu. "Merhaba."

Yoongi daha içeri girer girmez bir tuhaflık olduğunu fark etmişti. Zaten Namjoon'un bir şekilde tuhaf biri olduğunu biliyordu. Ve nedense ona karşı içinde hiç de hoşlanmadığı bir his vardı. Bunu Namjoon'un yüzünden görmüştü. Namjoon'un yüzü sararmıştı. Gözlerinin içi kan çanağı gibiydi. Yoongi omuz silkti ve içeriye doğru adımladı.

Taehyung elindeki telefon ile uğraşıyordu. "Hala açmıyor." Demişti.

Namjoon genzini temizledi. "Bir şey olduğunu sanmıyorum. Endişe etmeyin."

Taehyung dudaklarını ısırdı. "Hayır, bu kadar zamandır ulaşamamak pek Jimin'lik bir tavır değil. En azından açar işim var, ararım sizi der, kapatırdı. Bir şey olmuş olmalı."

Namjoon ayakta beklemek yerine koltuğa oturdu. Titreyen ellerine hakim olabilmek için ellerini birbirine kenetledi.

Yoongi bakışlarını Namjoon'un üzerinden çekmeden konuştu. "Gidebileceği herhangi bir başka yer var mı?" diye sordu.

Sorusu aslında Namjoon'a yönelik olmuştu ama Namjoon'un cevap verecek hali yoktu. Onun sorusunu yeniden Taehyung cevapladı. "İşte dövme atölyesi var, evi var. Hoseok'un yeri var. Başka bildiğim yok."

O sırada kapı çalmıştı yeniden. Taehyung da bakışlarını Namjoon'un üzerine getirdi. Namjoon sanki çalan kapıyı duymuyor gibiydi. Taehyung ona göz devirdi ve çalan kapıya doğru adımladı. Geç kalmadan kapıyı açtı. Gelen Hoseok'tu.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin