Akşam aydınlıktı. Yıldızlar gökyüzünü süslerken sokaklar kalabalıktı. Şehrin uyanan insanları, kendilerince iyi vakit geçirebilmek için dışarıya çıkmışlardı. Şehrin ışıklı dünyası gecenin yıldızlarına eşlik ediyordu. Havanın soğuk olmasına inat en işlek caddeler özelliklerini koruyordu. İnsanlar üzerlerine giydikleri kalın kıyafetler ile akşamı geceye bağlayan saatlerde sokaklarda fink fink geziyorlardı.
Bir de şanslı olanlar vardı. Parası olanlar ve geceyi bir mekânda geçirmek isteyenler. Biraz bir şeyler içerek günün yorgunluğunu atmak isteyen tayfa vardı. Hoseok'un yeri tam da bu tip olan insanların yerleştiği mekanlardan biriydi.
Geniş ve sarı ışıklar ile süslenmiş mekan, insanlar ile dolup taşmıştı. Geniş mekânın ayrı bir havası vardı. Kış aylarının konseptine uygun olarak dizayn edilmişti. Büyük ağaç gövdelerini anımsatan kolonların arasına küçük küçük masalar yerleştirilmişti. Bu küçük masalarının etrafında yapılan sohbetler ile büyük masaların etrafında dönen sohbetlerin uzaktan yakından ilgisi yoktu.
Büyük masalar, duvar boyunca konumlandırılmıştı. Kalın meşe ağaçlarından yapılmış olan büyük masanın etrafında yine rahat olan koltuklar vardı. Koltukların simli ve renkli kumaşları oldukça temiz görünüyordu. Ve zengin duruyordu. Sanki bu masalarda oturmak için ayrı bir ücret ödenmesi gerekiyor gibiydi. Ee haliyle bu masaların etrafında ensesi daha kalın olan insanlar vardı. Şık takım elbiseler, makyajlı kadınlar ve süslü hayatlar.
Hoseok tam da buralardan birinde oturan birine selam verdikten sonra mekânın bar olan kısmına geçiş yapmıştı. Son birkaç günde yaşamış olduğu şeylerin yoğunluğu ile mekanına pek uğrayamamış ve işlerin nasıl gittiğine bakamamıştı. Gerçi şimdi de işlerin kontrolünü yapmak için burada değildi. Büyük bir şeyin tam ortasına düşmüş, faillerinden biri olmuştu. Yapmış olduğu şeyi unutmak için buradaydı. Biraz içebilmek ve bir nebze unutabilmek için.
Bar kısmında olan bir garson ile göz göze geldi. Genci yanına çağırmak için elini havaya kaldırdı ve beklemeye başladı. Birkaç dakikanın sonrasında yanına gelen genç ile küçük bir diyalog içine girdi. "Senin niye önlüğün yok üzerinde?"
"Efendim sipariş edilen önlükler henüz daha gelmedi. Gelenleri de geri gönderdiğiniz için yeni tasarımları bekliyoruz. Kimse de yok şu an." Diyen genç kendini açıklamaya başlamıştı. Başı önde, bakmaya korkuyordu patronuna.
"Evet, haklısın. Kusura bakma dalgınım biraz. Müdürünüz nerede?" Diye soran Hoseok gencin omzuna elini koymuş ve yüzüne bakmasını sağlamıştı. Aslında hiçbiri kötü insan değildi. Sadece şartlara uymak zorunda kalmışlardı. Tabi bir zorundalık var ise.
"Bugün onun izin günü efendim. Yerine vekalet eden şefi çağırayım mı?" Diye sordu genç garson. Ya lise son ya da üniversiteye yeni başlamış gibi görünüyordu. Oldukça gençti.
Hoseok temiz yüzlü gence gülümsedi. "Tamam, gerek yok. Bana tekila shot hazırladıktan sonra işine geri dönebilirsin."
Garson hafifçe eğildikten sonra arkasına döndü. Patronuna istediği şeyi hazırlarken oldukça aceleci ve heyecanlı davranıyordu. Bir o kadar da özenli. Hoseok, gence arkasından bakarken birkaç düşüncenin içine dalmıştı. Yaptıkları gözünün önüne geliyordu. Bir türlü gözünün önünden atamıyordu. Orası ayrı konuydu. Ne zaman vicdanı ile baş başa kalsa, vicdanı konuşmaya başlıyordu. Onu susturmak gibi bir derdi olmasa da onu dinlemek bazen can sıkıcı bir hale geliyordu.
Daha gündüz duygu şey aklının her yerinde yankı buluyordu kendine. Namjoon'un anlatmış olduğu şey, Seokjin'in intiharı, lanet bir sandalyeye bağımlı olması aklından bir türlü çıkmıyordu. Bu da hayatını ve kendini sorgulamasına neden oluyordu. Karakterini sorgulamasına neden oluyordu. Ne zaman bu kadar kötü biri haline dönmüştü? Hangi ara bu kadar kötü bir insan olmuştu? Oysa çocuk türlüydü o. Basit şeylerden bile mutluluk duyan biriydi. Hayatında etrafına gülücükler saçarken, etrafındaki insanların da mutlu olmasına yardım ediyordu. Onların da gülmesine yardım ediyordu. Ama şimdi kendi ışığını kendi söndürmüş biri olarak, karşısındaki ayna ile bakışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIRAHA
FanfictionHep mi uzak mutluluk yoksa bir elin parmak ucu kadar yakın mı? Peki ya intikam? Soğuk mu yeniyor yoksa her lokmada daha çok mu can yakıyor? Oturduğu yerden kalktı. Karnına giren krambı umursamadı. Vücudu hala çalışıyordu. Şaşkındı ama hala iş görüyo...