Gök yüzü pembe, mor ve sarı renklerinin dansı ile duruyordu karşılarında. Bulutların arasından veda eden güneş gök yüzüne bıraktıkları ile gurur duyuyordu. Bir sanatçının elinden çıkma bir tablo gibiydi. Fırça tuvalin üzerinde dans etmişti. Renkler birbiri ile karışmıştı. Birbirlerine bağlılık yemini etmiş gibiydi.
Zaman durmuştu. Esinti yavaşlamış olsa da saçların üzerinde hafifçe dans ediyordu. Güçsüz saç telleri sağa sola savruluyordu. Seokjin onu izlemekten kendisini alamıyordu. Taehyung'un gözlerindeki yıldızlar geceyi davet ediyordu. Öyle parlak, öyle umut dolu bakıyordu ki Seokjin benliğini unutmuştu. Tutmakta zorlandığı duygular akın ediyordu oluk, oluk. İçinde tuttuğu duygu barajı önündeki sete daha fazla dayanamamış, seti parçalayıp tüm yarıklara nüfuz etmeye başlamıştı. Kalbi hızlanmış, nefes almak hiç de kolay bir hale gelmemişti. Nefesinin dizginlerini elinde tutmakta zorlanıyordu. Tıpkı kalbinin dizginlerini tutmakta zorlandığı gibi. Akın ediyordu ona karşı.
"Taehyung, ben" derin bir nefes aldı. Göz kapakları hızla hareket ediyordu. "Ben, ben seni çok sevdim. Öyle çok sevdim ki; her şeyimden vazgeçtim. Herkesten vazgeçtim. Kendimden vazgeçtim. Seni öyle çok sevdim ki; geceye teslim oldum. Gece kadar karanlık olduğunu bile,bile; bana karşılık vermeyeceğini bile, bile tutundum sana." Bir damla yaş süzüldü yanağına. "İliklerime kadar yaşadım seni. Seni görmeden, sana bakmadan bir günümü gün yerine koymadım. Sensiz nefes alamıyordum. Seni görmeden geçen hiçbir günün bir anlamı yoktu. Sana bakmak, senin etrafında olmak çok zordu. Canımı yakıyordu. Bana gelmeyeceğini bile, bile koştum sana. Senin yolların dikenliydi. Ayaklarım kanasa da koştum. Sandım ki her dikenin bir adı var. Her dikenin bir anlamı var. Ne kadar zor olduğunu bilemezsin. İmkansıza vermek kendini, ne kadar zor tahmin bile edemezsin."
Burukça gülümsedi. Gözlerini kucağında birleştirdiği ellerin arasındaki dumanı üzerindeki kahveye dikti. Bir damla daha aktı. "Benim için ne kadar zor olduğunu bilmezsin. Senin beni ilan etmen, sana olan hislerimi çocuksu görmen, beni ifşa etmen durdurmadı beni. Onu da geçtim; ben sen sandım. Beni oraya çağıran, beni o hale sokan sen sandım." Taehyung konuşmak için aralamıştı dudaklarını ama Seokjin devam etti. "O anlarda bile seni sevmeye devam ettim." Sağ elini kalbinin üzerine koydu. "Öyle çok acıdı ki canım, öyle çok yandı ki söndürmeye gücüm yetmedi." Gözlerini Taehyung'un gözlerine dikti. "Öyle çok sevdim ki seni; kendimden vazgeçtim de senden gidemedim."
Dudaklarını yaladı. "Senin hep dikenlerin vardı. Zehirli dikenlerin vardı battıkça yaralayan. Yaraladıkça enfeksiyon kapan. İyileşmek istedim. İyi olmak istedim. Sana rağmen hala içimde olmana rağmen iyi olmak istedim." Elinin tersi ile sildi yanaklarını. "Ben iyi olmuştum. Artık senin yerine kendimi de sevmeye başlamıştım. Bir anda böyle çıkıp yeniden beni sev diyemezsin. Ben daha kendimi yeni sevmeye başlamışken, kendini benim yerime koyamazsın."
Taehyung yutkundu. Sesinin kendinden emin çıkması için zorluyordu kendini. Seokjin'in iki dudağı arasından çıkan her kelimeye muhtaçtı. "Seokjin, benim neler hissettiğimi bilmiyorsun. Senin yanında nasıl huzurlu olduğumu bilmiyorsun. Yaşadıklarımı az çok biliyorsun. Bilmiyordum. Gerçek sevginin nasıl olduğunu bilmiyordum. Sen beni sevince, benden bir karşılık beklemeden içimdeki beni sevince ben şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Beni de anla. Ben kimse tarafından sevilmedim. Biri tarafından sevilmek nasıldı bilemedim."
Gözlerine akın eden yaşlarını geri göndermek için burnunu çekti Taehyung. "Beni sadece ben olduğum için seven tek kişiyi daha sevgi ne demek öğrenemeden kaybettim. Sevgiyi görünce feleğim şaşırdı nasıl davranacağımı bilemedim. Ben çok cahilim. Bana öğretmen olmana ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var. Kokuna, sesine ihtiyacım var. Gözlerine bakınca içimde oluşan huzura ihtiyacım var. Ben senin yanında evimde hissediyorum kendimi. Bilmemişim hiç. Evim sensin, görmemişim hiç. Lütfen bana her şey için çok geç deme, ben sana ölümüne hastayken ilacımı benden alma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VIRAHA
FanfictionHep mi uzak mutluluk yoksa bir elin parmak ucu kadar yakın mı? Peki ya intikam? Soğuk mu yeniyor yoksa her lokmada daha çok mu can yakıyor? Oturduğu yerden kalktı. Karnına giren krambı umursamadı. Vücudu hala çalışıyordu. Şaşkındı ama hala iş görüyo...