Bölüm 30

62 7 58
                                    

Elindeki vazo ile çıktı dışarıya. Şok olmuş bir şekildeydi. Sanki dünyadan soyutlanmış, başka bir evrene geçiş yapmıştı. Özenle kurduğu dünyası başına yıkılmıştı. İnandığı şeyler koca bir yalan olmuş, yüzüne çarpmıştı. Buna inanmak istemiyordu. Bununla nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini bilmiyordu. Sanki kocaman bir ip yumağının içine düşmüş, kurtulmak için çırpınıyordu. Ellerini, ayaklarını kurtarmaya çalıştıkça sanki ipler boğazına dolanıyordu. İhanet vücudunu yakıp kül ediyordu.

Yoongi karşısında gördüğü beden ile dayandığı arabasından ayrılmıştı. Kendisine doğru gelen Taehyung çökmüş görünmüştü gözüne. Gördüklerinin gerçek olduğunu biliyordu. Yoongi bu kez de yanılmamıştı. Yoongi bir kez daha bilmişti.

Taehyung elindeki vazoyu gösterdi. "İnanabiliyor musun? Namjoon ya Namjoon." Alayla güldü. Gülmesi şiddetlendi. Kahkaha atmaya başladı. Deliriyor olmalıydı.

Yoongi, Taehyung'a doğru yürüdü. Onu omuzlarından tuttu. Kahkahasını durdurmak için sarstı onu. "Kendine gel." Sesi güçlüydü.

Taehyung gülmesini durdurmadı. "Koşulsuz şartsız affetti beni sandım. Beni arkadaşı olarak görmeye başladığını sandım. Yalan!! Kocaman bir yalan!!" bağırıyordu. Etrafındaki evlerden balkona çıkanlar bile olmuştu.

Yoongi dudaklarını yaladı. Sakin ama güçlü çıkan sesi ile konuştu. "Taehyung, elindekini hemen yere bırak." Nefesini düzene sokmaya çalışmıştı. Ama beceremiyordu onu.

Taehyung vazoyu bir elinden diğerine aldı. Öyle sıkı tutuyordu ki, sanki kırmak ister gibiydi. "Bununla vurmuş. Bununla yakmış canını. İnanabiliyor musun? Gösterdiği ilgi, gösterdiği şefkat yalanmış."

Yoongi de bağırdı. "Taehyung, bırak şu vazoyu! Neden eline aldın ki? Neden onu tutmak zorundaydın ki? Parmak izi ne demek hiç mi bilmiyorsun? Hiç mi kafan basmıyor? Tanrım, bu kadar ahmak olamazsınız ya."

Taehyung alayla güldü ona bağıran kişiye. Sarhoş adımlarını attı Yoongi'ye doğru. "Yanılıyorsun. Onu polise vereceğimi mi sandın? Ona kendi ellerimle vereceğim cezasını. O yaşattıklarını yaşamadan ölmeyecek. Ne Jimin'in ne Seokjin'in acısını tatmadan bu son bulmayacak."

Yoongi, Taehyung'un gözlerinde gördüğü karanlık taraftan hiç hoşlanmamıştı. Tamam, kabul ediyordu. O da şu anda Taehyung ile aynı hisleri paylaşıyordu. Ama olmazdı. Bu şekilde olmamalıydı. "Sakin ol."

"Ne sakini ya? Ne sakin olmasından bahsediyorsun sen?! Ben neler yaşıyorum kimsenin haberi yok! İnandığın şeylerin yalan olmasını bilmene imkan yok. Güvendiğin insanların sana ihanet etmesinin ne demek olduğunu bildiğin yok. Arkadan  bıçaklanmanın ne demek olduğundan bir haberin yok." Şu an çok sinirliydi. Şu an çok öfkeliydi. Şu an çok üzgündü. Bitikti. Güvendiği dağlara kar yağıyordu. Üşüyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ağlıyordu. Avazı çıkana kadar bağırmak istiyordu. Dünyayı yakmak, yıkmak istiyordu.

Yoongi sessiz kaldı. Karşısındakinin içindeki çöküntüyü görmüştü. Ona izin veriyor, içini boşaltmasına yardımcı olmak istiyordu. Sakinleşmesi için sessizce bekliyordu.

"Tanrım, neden? Hiç mi sevmiyorsun beni? Hiç mi görmüyorsun beni? Yaşadıklarımı bilmiyor musun? Neden bana azabı yaşatıyorsun? Neden bana artık yeter demiyorsun?" Taehyung gözlerini gök yüzüne çevirmişti. Sesi biraz önceye göre daha sakindi. Daha az çıkıyordu. Ama ağlaması biraz önceye göre daha da şiddetlenmişti.

Yoongi dayanamadı daha fazla. Karşısındaki insanın ne kadar acı çektiğini görebiliyordu. Onun içindeki çocuğu görebiliyordu. Onu anlayabiliyordu. Ona karşı içindeki öfke yavaş, yavaş yerini acıma duygusuna terk ediyordu. Yoongi karşısındaki bedene hak veriyordu. Usulca yürüdü ona doğru. Omuzları çöken Taehyung'un omuzlarını tuttu sıkıca. "Bir şeyleri kaybetmek sana yenilerini getirir. Belki de tanrı seni sevdiği için böyle yapıyordur. Sakin ol. Bunu çözeceğiz. Hak eden hak ettiğini alacak."

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin