Bölüm 21

69 9 31
                                    

Odaya gelirken ağzını bıçak açmamıştı Seokjin'in. Duydukları kulağında yankılanırken hala buna inanamıyordu. Daha doğrusu inanmak istemiyordu. Nasıl olurdu da Taehyung artık kendisi ile ilgilenmeye başlardı? Buna kim karar vermişti ki? Neden ona fikri sorulmamıştı? Peki ne hissediyordu?

Kalbi deli gibi atıyordu. Sanki uzun bir maratondan çıkmış, soluk soluğa kalmış gibiydi. Dışarıdan bakıldığında gayet iyi görünüyordu fakat içini bir tek kendi biliyordu. Susamıştı. Nefesi boğazında tıkanıyordu. Uzun zaman sonra onu görmek zaten yeterince etkilemişti onu. Kalbi yeniden atmaya başlamıştı. Kalbi ben buradayım ölmedim der gibi karanlıkların içinden parlamıştı. Şimdi bir de onunla aynı yerde, aynı zamanda birlikte olmak vardı. Kalbine bir türlü söz geçiremiyordu. Kendi kendine sakin ol derken bir türlü sakin olamıyordu.

Odaya geldiğinde doktoru ile konuşmak istediğini söylemiş ama doktorunun birkaç günlüğüne bir seminer için il dışına gittiğini öğrenmişti. Numarasını almıştı elbet arayıp konuşabilirdi ama defalarca denemesine rağmen kapalı çalmıştı hattı. Biraz daha bekleyip daha sonra tekrar denemeye karar vermişti. Bunu kabul etmeyecekti. Edemezdi. Onunla aynı ortamda canlı kalamazdı. Nefes alamazdı.

Derin bir nefes aldı. Arkadaşlarını arayıp aramama konusunda da kararsızdı. Jungkook bunu öğrendiğinde onu buradan derhal almak isteyecekti. Ama Seokjin buradan ayrılmak istemiyordu ki. Doktorunu seviyordu. Odasını seviyordu. Kendisi ile ilgilenen hemşiresini seviyordu. Buranın kokusuna bile alışmıştı. Burada yıllar sonra ilk adımını atmıştı. Diğer merkezler hep olumsuz konuşurken burası ona tünelin sonundaki ışığı göstermişti. Buradan gitmek istemiyordu.

Diğer yandan buna nasıl katlanacağını bilmiyordu. Burada kalmanın tek mümkün yanı ondan uzak kalmaktı. Zaten istediği şey yeniden hayatına kavuşmak ve her şeyi silip bitirmekti. Ama Taehyung yanındayken, yanında olacakken içindeki aşkı nasıl kazıyacaktı? Küllerinden yeniden doğmuştu sanki. Küllerin arasında en ufak bir esintide kıvılcımlanmayı bekleyen bir tane koru kalmıştı demek ki. En ufak bir şeyde yeniden harlamıştı ateşi.

Ateş o kadar kuvvetliydi ki yüzünü yakıyordu. Elleri yanıyordu. Avuç içleri terliyordu. Bacakları titriyordu. Gözleri korku ile açılıyordu. Bunu atlatmıştı. Bunu atlatmak zorunda olmalıydı. Buna kendini ikna etmek zorundaydı. Ama nasıl olacaktı?

Taehyung tüm dikkatini toplayarak odanın kapısını çaldı. Seokjin ise çalınan kapı ile kafasını hızla iki yana salladı. Bir an önce bu durumun içinden çıkmalıydı. "Gel."

Taehyung duyduğu komut ile usulca açtı kapıyı. Seokjin'i gördüğünde hızla kırptı gözlerini. Onun yüzüne bakmaya korkuyordu. Onun yüzüne nasıl bakacağını bilmiyordu. Nasıl sesi çıkacaktı da konuşacaktı? Buraya neden gelmişti onu bile bilmiyordu ki. Sadece ayaklarını takip etmişti.

Seokjin gördüğü yüz ile yutkundu. Yüzüne hasret kalmıştı. Esmer tenine çok uzak kalmıştı. Gözlerini örten sık kirpiklere hasretti. Oraya hapsolmuş, özgürlüğünü deli gibi beklemişti. Dudaklarına hasretti. Ona bakmayı özlemişti. Onu izlemeyi özlemişti.

Taehyung da yutkundu. Titrek sesi ile konuştu. "Konuşabilir miyiz?"

Seokjin onun sesine de hasretti. Kalın sesi odanın içini doldurmuştu. Kan yeniden yüzüne çıkmış olacak ki yüzünü saklamak için kafasını öne eğmişti. Nasıl konuşacaktı? Ne diyecekti?

Taehyung ses gelmeyince karşı taraftan cesaretini topladı. Derinden bir nefes aldı. Onun da kalbi kulaklarında atıyordu. O kadar heyecanlıydı ki daha önce böyle bir şey yaşamadığına yemin ederdi. Bu daha önce yaşadığı hiçbir şeye benzemiyordu. "S-seo-Seokjin."

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin