Bölüm 1

966 61 85
                                    

Gün karanlık seyrediyordu. Yağmur bulutları gökyüzünü kapatmış, güneşin tek bir kırıntısının yeryüzüne ulaşmasını engelliyordu. Karanlık bulutlar tüm maviliği içine hapsetmişti. Seyre doyum olmayan gökyüzü şimdi kasvet içindeydi. Karanlık bulutların içindeki belli belirsiz görünen şimşekler küçük de olsa ışık veriyordu. Bulutların içinde kopan fırtınanın aksine büyük evin büyük odasında sessizlik hakimdi.

Okyanusun tam kıyısında yer alan bu evde tek bir çıt bile çıkmıyordu. Sessizlik o kadar yoğundu ki adeta kulaklarda büyüt patlamalara sebep oluyordu. Odanın sağ tarafını kaplayan büyük cam pencereden okyanusun kayalıklara çarpan hırçın dalgaları çok netti. Her dalgada köpük köpük kabaran su çok netti.

Kıyı şeritte yer alan ağaçların dalları aşırı rüzgardan sallanıyordu. Dallarının ucundaki yapraklar bu güçlü rüzgâra dayanabilmek için ant içmişlerdi âdeta. Bu güçlü rüzgâra dayanabilmek kesinlikle güçlü köklere sahip olmalarından kaynaklıydı. Ağaçların kökleri öyle sıkı tutunmuşlardı ki ıslak toprağa bırakmaya hiç niyetleri yok gibiydi.

Gözlerini kapattı. Kulakları kanatan sessizliğe rağmen sessizliği dinledi. Huzurlu hissetmesi gerekirdi belki de. Hayatının son beş senesinin en sessiz günlerini yaşıyordu. Sonunda huzura kavuşabildiği için şanslı saymalıydı belki kendini. Ama kendini şanssızlıkların tanrısı olarak nitelendirirken kendinden başka herkesin bir mucize olduğunu söylemelerini umursamıyordu. Mucize diye bir şey yoktu. Olmayacaktı da.

Kafasını büyük pencereye çevirdi. Derin bir nefes verirken göğsü hafifçe inip kalktı. Alt dudağını dişleri arasına aldı. Göz kapakları yavaş yavaş kapanıp açılırken hayatının tümüyle bok olduğu güne gitti. O günü tekrar yaşıyor gibiydi. Şu an olan hava gibi, hissettiği hissizlik gibi, yalnızlık gibi. Tıpatıp aynıydı. Farklı olan tek bir şey vardı. Yapamadığı tek bir şey vardı. O gün gibi evden çıkıp gidemiyordu.

##

Rüzgâr saç diplerini yalarken gözlerini kısmış bir şekilde bakıyordu. Rüzgâr o kadar kuvvetle esiyordu ki gözlerine herhangi bir parçanın girmesini istemiyordu. Üzerindeki ceket bile rüzgarda bir bayrak filosu gibi dalgalanıyordu. Rüzgâr sert bir şekilde eserken aynı zamanda üşütüyordu da.

Elini bir kez daha çıkardı cebinden. Kapının ziline basmak için işaret parmağını büyük armaya değdirdi. Kuvvetle bastı. Bu havada nerede olduğunu veya neden kapıyı açmakta bu kadar geç kaldıklarını kestiremiyordu. Burada üşümüş bir şekilde kapının açılmasını diliyordu. Elinden gelse çoktan bu eve yerleşmiş olurdu. Ama önünde arkadaşı kadar büyük bir engel vardı. Onu ve düşüncelerini bu kadar kolay çiğneyemezdi.

Yoongi derin bir oflama bıraktı dudakları arasından. Kapının şifresini bilmeyi deli gibi istiyordu. Ama Seokjin bu konuda o kadar katıydı ki onun karşısında dağ olsa duramazdı. İçinden kısık bir küfür savurdu. Rüzgâr dudakları arasından çıkan küfrü alıp çoktan başka diyarlara yollamıştı bile.

Bir kez daha uzandı büyük armaya. Zile bastı kuvvet ile. Cebinden telefonu çıkarttı ve ekrandaki saate baktı. Daha çalışanların ayrılması için birkaç saat vardı. Evde birinin olması gerekiyordu. En azından arkadaşının yanında bir kişinin olmasını diliyordu.

Her ne kadar bu yapacak olduğu şey başına bir sürü dırdırın getireceğini bilse de durmadı. Ekranı yavaşça kaydırdı ve arkadaşının numarasını tuşladı. Kulağına götürdüğünde açılmasından başka bir dileği yoktu. Telefon çaldı çaldı ve çaldı. Ne açıldı ne de kapanması için başka bir şey yapıldı. Umutsuzca hattın düşmesini bekleyemeye başladı.

##

Yağmur bastırmış, yollar sadece birkaç dakikanın içinde göle dönmüştü. Arabaların hareketini bırak insanların hareketlerini bile sınırlandırmıştı. Etrafta geriye dönmüş şemsiyeler ile etrafta koşuşturan insanlardan başka birileri yoktu. Komik gelmişti bu durum Namjoon'a. Bu kadar hızla ve şiddetle yağan yağmura dayanamayan şemsiyeler geriye dönmüştü. Kendine bile hayrı yokken insanlar başlarının üzerinde tutmaya çalışıyorlardı onu. Bu durum güldürmüştü suratını.

VIRAHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin