32. Bölüm

1.3K 31 1
                                    

Verdiğiniz kararlar tüm hayatınızı etkiler . Mantıklı ve doğru karar verilmelidir. İnsanlar elbette hata yapar ama benim yaptığım hata affedilemez bir hataydı. Verdiğim kararların bu noktaya kadar geleceğini asla düşünmezdim. Kapıda gördüklerimize annem ve babam anlam verememişlerdi. Kapıda ailesiyle beraber çiçek ve çikolatasıyla gelmiş Burak vardı! Ben kapıyı elimle tuttuğum için evin içine gelemiyorlardı. Kaşlarımı çatıp Burak'a baktığımda ona yakıştıramadığım şekilde sırıttı. Lütfen bu bir rüya olsun! Lütfen şu an beni istemeye gelmiş olmasınlar! İlk konuşan annem olmuştu.

"Hoşgeldiniz. Buyrun içeri gelin" annemin rahatlığına şaşırırken babama baktım o da benimle aynı ifadedeydi.

Annemin zorlamasıyla kapıyı açmak zorunda kaldım. Annem davetsiz misafirlerini içeri buyur etti ve yanıma geldi.

"Ece kızım Burak neden geldi?" Annem bana fısıldayarak konuştu. Ellerinde çikolata ve çiçekle gelen biri oturmaya gelmiş olamazdı!

"Sence anne? Ellerindekine bakılırsa oturmaya gelmemişler" annemin gözleri büyüdü ve gülümseyen dudaklarını elleriyle kapattı.

"Yoksa... Kızım bunlar seni istemeye gelmiş" annem kısa bir bakış attı bana.

"Haberin yok muydu?" Başımı iki yana salladım. Annemin gülümsemesi yüzünden silindi. Elini omzuma koydu.

"İstiyor musun?" Nefesimi dışarı bırakıp başımı eğdim. Gözlerim sızlıyordu. Şimdi ağlayamazdım. Annemin gözlerine baktım. Benden gelicek cevabı bekliyordu. Ondan iki adım uzaklaşmamla omzumdaki eli yana düştü.

"Ben kahveleri yapayım" o kadar çaresizce söylemiştim ki kendi halime açıyordum. Sana ihtiyacım var komutanım!

Elimi tezgaha yasladım ve gözlerimi kapattım. Bunun bir rüya olmasını diledim. Ama gözlerimi açtığımda aynı yerdeydim. Zor tuttuğum göz yaşlarım yanağımdan yere düştü. Yere çöküp bacaklarımı kendime doğru çektim. Sanki kalbimde bir yangın varmış gibiydi. Kalbim küllere ayrılmış gibiydi. Kendimi çaresiz ve zavallı gibi hissediyordum. Evet hata yapmakta üstüme yoktu ama bu hata benim hayatımı karartacaktı. Ben kendimi mutlu etmek yerine başkalarını mutlu ettim. Bu huyumdan nefret ediyordum. Ağladım... ağladım... zaten şu an yapacağım tek şey kurumuş göz yaşlarımın yanına yeni bir göz yaşı eklemekti.

"Kızım nerde kaldı kahveler?" Annemin bana seslenmesiyle ayağa kalktım. İçerden kahkaha sesleri geliyordu. Ne kadar zordu göz yaşlarını saklamak. Mutlu gözüküp ağlamak çok zordu.

"Yapıyorum" zar zor çıkan sesimle kahveyi yapmaya başladım. Ne olucaktı? Göz göre göre Burak'la sözlenmezdim! Mutlu olmayacaktım! O olmayacaktı!

Aklıma o geldi... Alp... gözleri, gülümsemesi, kokusu... daha önce hiç yaşamadığım bir duyguyu onda yaşamıştım aşk...  sadece onun yanında olmam bile beni dünyanın en mutlu insanı yapıyordu. Onu ve onun olan her şey çok güzeldi. Şu an onun yanında olmak için nelerimi vermezdim...

Gözlerim tekrar sızlamaya başlayınca ağlamamak için gözlerimi kapattım. Ve ben kaderime razı oldum.  Telefonumun çalma sesiyle irkildim. Arayan Irmaktı.

"Efendim Irmak"

"Ne yapıyorsun Ece? Seni almaya geliyorum. Ankara'ya geldim."

"Gelme Irmak"

"İyi misin?"

"Doğruymuş Irmak. Mutlu sonlar sadece masallarda olurmuş."

Kahveler hazırdı. Fincanlara döküyordum. Resmen birazdan sözlenecektim. Ellerim titriyordu. Başım dönmeye başlamıştı. Elimdeki cezveyi bıraktım ve elimi başıma götürdüm. Sendelemeye başlamıştım. Bir süre sonra zor nefes almaya başlamıştım. Bunların hepsi kanserin etkisiydi. Diğer elimi kalbime koydum ve gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Onu düşündüm. Derin derin nefes almaya çalışıyordum. Onu düşündükçe dahada rahatladım. Nefesim düzene girince tepsiyi tuttum. O kadar sıkı tutuyordum ki eklem yerlerim beyazlaşmıştı.
Camdan bir tıkırtı sesi gelmişti. Cama doğru baktığımda hiçbir şey yoktu. Tekrar başımı tepsiye döndüm ve tepsiyi kendime doğru çektim. Bu sefer daha sert camdan ses geldi. Tepsiyi geri yerine bırakıp camı açtım.

"Ece...  Allahım şükürler olsun! Ona bir şey olamamış..." aşağıda Alp vardı! Bana bakıp içinden dualar söyledi.

"Aşağı gel" gitmek çok isterdim ama gidemezdim. Başımı iki yana salladım.

"Gelemem..." gözlerini kıstı ve fısıldar gibi konuştu.
"İstersen ben evinize geleyim seni zorla aşağı indireyim ki bu Burak Beyin hiç hoşuna gitmez" beni istemeye geldiklerini biliyor muydu? Söylediği şeyi hayal ettim. Aklıma gelen senaryoları başımı sallayarak yok ettim.

"Tamam, geliyorum" sessizce salona göz attım. Her şey yolunda gibiydi. Üzerime elime ilk gelen ceketi ve telefonu alıp evden çıktım. Bahçede kırmızı çiçeklere bakan Alp'i görmemle gülümsemiştim. O da beni gördüğünde aramızda ki mesafeyi hızla kapatıp sarıldı. Güzel kokusunu özlemiştim. Başımı göğsüne yasladım. " seni çok özledim Ece" ağlamaklı çıkan sesiyle daha sıkı sarıldım. Omuzlarımdan tuttu ve karşısında durmamı sağladı.

"Gidiyoruz"

"Nereye?"

"Senin o adamla sözlenmeni istemiyorum"

"Hayır olmaz. Annemler yukarda. Burak ailesini getirmiş. Ben gelemem." Konuşmam onun için hiçbir şey değiştirmemişti. Bileğimden tutu ve hızla bahçeden çıktık.

"Alp gelemem" arabasının önüne gelmiştik. Kapımı açtı ve gözlerime baktı.

"Senden gitmemiz için izin almadım Ece, gidiyoruz dedim." Ön koltuğa oturmamla Alp araba kapısını kapattı. Hızlı hareketlerle yanımdaki sürücü koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırdı ve gaza bastı.

"Şu an resmen beni kaçırıyorsun. Farkında mısın?" Yol çizgilerine bakan gözleri bana döndü ve buruk bir gülümseme yerleştirdi.

"Seni çok özledim..." bende seni çok özledim Alp. Gülümsedim ve ben de gözümü yol çizgilerine çevirdim.

Alp'le eskiden ilk geldiğimiz ormanlıktaki eve gelmiştik. Burayı çok özlemiştim. Denizin kokusunu içime çekmiştim. Burası Ankara değildi. Yol tabelalarına baktığımda çoktan Ankara'dan çıkmıştık. Hangi şehirdeyiz diye sormayacaktım. Çünkü sadece bizim bulunduğumuz bu yer bana göre bizim şehrimizdi. Her zamanki kütüğümüze oturduk ve denizin dalgalarını izledik.

"Seni çok merak ettim Ece. İki gün boyunca seni aradık. Nasıl buraya geldin? Neden bize haber vermedin." Beklediğim ama cevabını vermeyeceğim bir soru sormuştu. Başımı öne eğdim ve yapmakta kötü olduğum şeyi yaptım yalan söyledim.

"Annemin acil bir işi çıkmıştı duyar duymaz buraya geldim. Telefonumu da gelirken yere düşürüp kırmıştım bugün servisten yeni aldım." Berbat bir yalandı. Koskoca komutan bu yalana inanacak değildi. Alp ceketinden eskiden bana verdiği defteri çıkarmıştı. Onun içinde beni kanser olduğum yazan defter! Şaşkınlıktan gözlerim büyürken o sıcak ellerini ellerimle birleştirdi.

"Neden bana kanser olduğunu söylemedin?" Ninni gibi çıkan sesi gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Başımı tekrar yere eğip konuştum.

"Korktum Alp. Anneme bile söylemedim. Sana söylemedim çünkü beni bırakmandan korktum. Sensiz kalmaktan korktum! Beni sevmeme ihtimalinden korktum!" Yanağımdan akan göz yaşını eliyle sildi. Parmaklarıyla çenemi ona bakmam için kaldırdı. Mavi gözleri geceyle birleşince çok daha yakışıklı oluyordu.

"Ben seni her şeyinle seviyorum Ece. Senin tek bir saç telini bile çok seviyorum. Bir kanser bizi ayıramaz." İki eliyle yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Kendime çok kızıyorum Ece. Sana karşı olan duygularımı söylemediğim için! Bu defter olmasaydı beni sevdiğini bile anlamayacaktım...! Affet beni sana daha önce seni sevdiğimi söylemediğim için." Ağlıyordum ama bu sefer mutluluktan. O da beni seviyordu! Onun kalbinde de ben vardım. Anlını anlama dayadı ve pusulu sesiyle konuştu.
"Seni çok seviyorum"
"Seni çok seviyorum"

Mutlu sonlar sadece masallarda mı olur?

Merhaba sevigili okurlarım♥️ kitap nasıl gidiyor? Bu bölümde en beğendiğiniz kısım neresi?
Sizleri seviyorum...♥️

Sevgilim Asker Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin