37. Bölüm

1.2K 30 0
                                    

Alp'in evine gelmiştim. Ona güzel bir akşam yemeği hazırlayacaktım ama dolaba baktığım da doğru düzgün hiçbir şey yoktu. Dolabında ki ürünlerle bir insanın doyması zordu. Kim bilir ne zamandan beri  gelmiyor evine?

Akşam yemeği yapmak için markete gelmiştim. Market reyonlarında dolaşırken telefonum çalmaya başladı. Çantamı açıp içinde telefonumu aldım. Doktorum arıyordu. Bu yazıyı görmek bile içimi ürpertiyordu.

"Efendim"

"Ece nerdesin?" Dedi durgun bir sesle.

"Marketteyim"

"Hastaneye gelir misin? Acil" daha da korkmaya başlıyordum.

"Müsait değilim telefondan söyleseniz olur mu?" Bir süre ses gelmedi hatta bir ara telefonu kapattığını sanmıştım.

"Tamam... Sadece özeti söyleyeyim" sesi üzgün geliyordu. Daha kötü ne olabilirdi ki?

"Sonuçlarını daha detaylı inceledim aslında hastanede söyleyecektim ama kesin bir bilgi olmasını istedim. Ece... kalp tümörün daha çok ilerlemiş eğer acilen bir şey yapmazsak çok kötü şeyler olabilir. Ameliyat olabilirsin. Evet riskli ama hiçbir şey yapmadan durursakta riskli" Buz kesmiş bedenimden sıcak bir göz yaşı aktı. Evet daha kötüsü olmuştu. Yine mutlu olmaya çalışırken daha da üzülmüştüm. Ölücektim...

"O-olmazsam ne kadar sürem kalır ?" Dedim. Küçüklükten beri ameliyattan korkmuştum çünkü bir arkadaşım da riskli bir ameliyata girmişti ve ölmüştü. Belki iki türlüde ölücektim. Bacaklarım titriyordu. Sanki ruhum uçmuştu. Hissizdim.

"Bilmiyorum tam bir süre verilmez ama en fazla üç ay"

"Ben kapatıyorum Ece. Lütfen sakin ol, iyi ol. Çünkü şu an en çok ona ihtiyacın var" ve telefon kapandı. Ellerimin arasında kayıp düştü telefon bir damla göz yaşımla beraber. Titreyen bacaklarım daha fazla dayanamadı. Yere düştüm. Ellerimle yere tutunuyordum. İki kişi geldi yanıma. Konuşmaları benim için sadece uğultuydu. Sanki bilincim kapanmış gibiydi. Ağlayamıyordum bile.

...

Markette zar zor ayağa kalkmıştım. Yarım kalan işimi tamamlayıp tekrar Alp'in evine gelmiştim. Ne bir şey düşünüyordum, ne de konuşuyordum. Beyaz ten rengim daha da beyazlamıştı.

Çeşit çeşit yemekler yapmıştım. Hava kararmıştı. İki kişilik masamızda kırmızı mumlar yanıyordu. Eve geldiğimde fark etmediğim çiçekler vardı. Kırmızı güller vardı çokça. Son olarak peçeteleri de koydum ve camın önüne oturdum. Buranın da manzarası çok güzeldi. Geceyi aydınlatan ay ve onun etrafına serpiştirilmiş yıldızlar. Başımı yola eğdiğimde Alpin arabasını görmüştüm. İçimdeki hüzün yok olmuş heyecan gelmişti. Hızla yerimden kalktım ve masanın yanına geçtim.

Kapı açılmıştı heyecanla nefes alıp veriyordum. Beni görmesiyle olduğu yerde kaldı. Gözlerindeki o özlemi görebiliyordum. Beni görünce gözleri parlamıştı. O bakmaya doyamadığım gözleri...

Daha fazla özlemine dayanamadım ve yanına hızla koşup boynuna sarıldım. Şaşırmıştı ama gülümsediğini hissediyordum. Bana karşılık vermedi. Bu kalbimi daha da kanatsa da kokusunu içime çekmeye devam ettim. Kollarımı bedeninden ayırmıştı. Gözleri kapanmıştı. O da benim kokumu içine çekiyormuş! Gözlerini hızla açıp belli etmemeye çalıştı.

Gözleri bize hazırladığım masaya takıldı. Yüzündeki o mutluluğu görebiliyordum. Elinden tuttum ve onu dinlemeden masaya oturttum. Ben de karşısına oturdum. Gözleri masada dolaştıktan sonra beni bulmuştu. Tam konuşacaktı ki izin vermeden atıldım.

"Lütfen ye Alp. Her şeyi konuşacağız merak etme" tabağına yaptığım yemeklerden aldı ve yemeğe başladı. Dayanamıyorum Alp seninle aramızda buz dağları olmasına dayanamıyorum.

Yemeklerimizi yemiştik ikimizde konuşmamıştık sadece yemeğimizi yemiştik. Beni izliyordu. Bana bakması nefesimi kesiyordu. Derin bir nefes aldım.

"Alp... ben dayanamıyorum sensizliğe dayanamıyorum. Çok özledim, seni çok özledim sevgilim. Lütfen şimdi beni dinle." Gözlerinde yine özlemi duydum. Pür dikkat beni dinlemeye başladı.

"Burak biz Kütahya'ya gelmeden önce beni sevdiğini söyledi ama ben ona sadece arkadaş olarak gördüğümü söyledim. O da sinirlendi ve beni tehdit etti. O gün yanımda Irmak olduğu için anlattım ama o da bana tehdit mesajları atığını bilmiyordu. Kimseye söylemedim sadece Ali şans eseri öğrenmişti. Sana söylemedim çünkü kimse benim yüzümden zarar görmesin, yıpranmasın istedim. Sana söylemdim çünkü kendi işimi kendim halletmek istedim. Sen araba kazası yapana kadar onu ciddiye almadım." Tepkisine bakmak için durdum. Beni dinliyordu dikkatle.

"Onunla buluşmak istedim ve bu olayı kapatmak istedim biliyorum çok aptalca. Buluştuğumuzda onunla konuştum ama dinlemedi ben de eve geri dönmek ve artık sana anlatmak istiyordum ama arkamdan taşla vurmuştu. Sonra beni Ankara'ya getirmiş. Zaten sonra olanları biliyorsun. Alp ben gerçekten çok özür dilerim. Beni affet..." sevgiyle baktı bana. Sonra ayağı kalktı ve yanıma geldi. Merakla onu izliyordum. Elimi tuttu ve beni kaldırdı. Ayağı kalktığımda televizyonun yanındaki güllerin yanına gittik.

"Sensiz geçen her gün bu vazoya bir gül bıraktım." Gözlerime baktı ve yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına aldı.

"Sen benim gülümsün Ece" dedi. Şaşırmıştım ama çok sevmiştim.

"Ne oldu? Neden şaşırdın?" Gözlerine baktım.

"Şaşırdım genellikle hep papatya derler sen gül dedin." Gülümsedi ve ben o gülümsemede kayboldum.

"Papatyanın yapraklarını kopartıyorlar Ece, ben senin üzülmene dayanamam. Bu yüzden benim gülümsüm."

"Kokun, her daim ruj sürmesen de kırmızı olan  dudakların...
Sen bir gül gibi asilsin Ece, bir gül gibi özelsin, güzelsin." Hayranlıkla onu dinliyordum. Her bir kelimesinde tekrar aşık oluyordum.

"Sen benim Ece gülümsün." Güllerin tanında duran antika radyonun bir tuşuna bastı ve şarkı çalmaya başladı.

"Bana ellerini ver hayat seni sevince güzel" dedi ve ellerimi tuttu.

Salonun ortasında dans etmeye başladık. Onun kollarındaydım. Başımı göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. O da başını saçlarıma gömdü. Saatlerce böyle kalabilirdim.

Bu bölüm bazı problemlerden dolayı kısa oldu. Lütfen oy vermeyi unutmayın. Her bir bölümü ayrı bir emekle yazıyorum.

Sevgilim Asker Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin