30. Bölüm

1.3K 41 0
                                    

Arabayı nasıl sürdüğümü, ne zaman karakola geldiğimi bilmiyordum. Irmağı bekleyene kadar aklımda bir çok senaryo kurmuş ve bunların hiç biri olamaması için dua etmiştim. Eğer ilerden gelen kişi  Irmak olmasaydı daha kötü senaryolar kurmaya hazırdım. Irmak koştururcasına yanımıza geldi. Ben ve Eren ise hızlıca ayağa kalktık. Irmak odaya girdiğinde nefes nefeseydi ve onun arkasından gelen Fırat'ın da ondan eksik kalır bir yanı yoktu.

"Ece nerde? Haber var mı?" Daha onlar nefeslenmeden sorularımı sıralamıştım. Korkuyordum! İlk defa bu kadar korktuğumu hissediyordum. Sevdiğin kadından habersiz ve uzak!

"Bilmiyorum. Dün gece eve gelmemiş. Bu sabahta yoktu! Korkuyorum! Ya ona bir şey olmuşsa?" Bu ihtimali düşünmek bile kalbimi acıtmıştı.

"Emin ol mavişe bir şey olmamıştır. Kendini çok iyi savunur. Ayrıca aklı yerinde olan  bir insan onun bakışlarına bakınca bile korkar. Bazen ölümcül baktığı doğrudur" Eren'in konuşması Irmağı düşündürmüştü. Aklıma kötü bir şey gelmiş gibi başını iki yana sallayıp ellerini başına koydu. Bir şey vardı.

"Bizden bir şey mi saklıyorsunuz?" Dedim. Irmak gözlerime baktı ve anında kaçırdı. Ve bu beni yeterince şüphelendirmişti. Bir adım Irmağa yaklaşıp gözlerimi kıstım.

"Alp benden şüphelenmeyi kesip Ece'yi bulur musunuz?!" Başımı sallayıp Eren'in yanına gittim. Şimdilik bu konuyu kapatmıştım ama şimdilik.

...

Ece'yi hala bulamamıştık. İki gün olmuştu! Şimdi ise geceydi. Her geçen gün kalbim daha çok acıyordu. Ölüden farksızdım. İki gündür o yok, kokusu yok, güzel gözleri yok. Onun gülümsemesiyle hayata yeniden başlamış gibiydim. Ama şimdi onun gülümsemesi de yoktu. Sayısız kere onu telefondan aramıştık. Kütahya'nın her yerine polis yaymıştık. Ama yok!

Saat gecenin dördüydü. Irmak saat üçe kadar dayanmıştı sonra ise uyuya kalmıştı ve Fırat da onu evine bırakmıştı. İki gündür kız perişan haldeydi. Eren ve Fırat'la yoğun araştırmalarımız sonunda çok yorulmuştuk bu yüzden kahve içmek istediler. Olay yerinde kahve içmek onlarda garip geliyordu ama benim burdan ayrılılmamam yüzünden burda içmek zorunda kaldılar. Olay yeri ormanlık bir alandı. En son buraya geldiği görülmüş.

Ormana bakınca kalbimdeki ağrı şiddetleniyordu.

"Al bakalım kahve iç" Eren elindeki kahveyi bana uzatmıştı. Bende iki gündür düzenli olarak yaptığım gibi istemedim.

"Alp iki gündür hiç bir şey yemiyorsun. Ece'yi bulmak için dayanıklı olman lazım." Açılığımın farkında bile değildim. Sanki yemek yersem Ece'ye kötülük yapmış gibi olurdum.

"Aç değilim" soğuk sesimle konuştum. Kahveyi bir yana bırakıp yanıma oturdu Eren. Elini omzuma attı.

"Seni anlıyorum. Korkuyorsun, endişelisin. Ama senin böyle yapmanın bir yararı yok. İnan mavişte seni böyle görse üzülürdü." Yüzümü ona çevirdim. Ve sarıldım.

"Ona bir şey olmamıştır demi?" Günlerdir kendimi  ağlamamak için zorlamıştım ama şimdi yanağımdan akan göz yaşını hissede biliyordum. Tıpkı bir çocuk gibi saatlerce ağlaya bilirdim. Kendimi toparlayıp tekrar önüme döndüm. Tek damla göz yaşımı sildim.

"Kötüyü düşünme Alp. Belki annesinin yanındadır. Hem daha araştırma bitmedi gün geçtikçe deliller çoğalıyor. Yakında buluruz." Hızla ayağa kalktım. Doğru annesiylede olabilir. Eren'in karşısında volta atmaya başladım.

"Eren hemen bana Ankara'ya bilet al!" Eren kaşlarını çatmıştı oda ayağa kalktı.

"Ankara mı? Neden?"

"Ece'nin ailesi orda. Gidip bakayım." Eren başını sallayıp telefonu tuşlamaya başladı ben de düşünmeye başladım.

...

Ece'nin evindeyim belki bazı şeyler bulurum diye düşündüm. Eren Ankara için bilet almıştı. Yarın sabah altı da uçakla gidecektim.

"Alp sen Ece'nin odasına bak ama bence bir şey çıkmayacak ben de Fırat'la karakola gidecem. Evde duramıyorum." Irmağı onaylamamla evden çıkmıştı. Zaman kaybetmeden Ece'nin odasına doğru ilerledim. Odasının kapısını açtığım anda güzel kokusu burnuma gelmişti. Sade ama güzel bir odası vardı. Bazı çekmecelerine baktım ama hiç bir şey yoktu. Belki de burayı arayarak zaman kaybediyordum. Umutsuzlukla bir çekmeceyi daha açtım. Bir defter vardı. Defteri alıp onun sallanan koltuğuna oturdum.

Bir yerden tanıdık geliyordu. Biraz kapağı inceledikten sonra anlamıştım. Ece'yle Ankara'da onunla buluştuğumuzda verdiğim defterdi. Defterin ilk sayfasını açtım. Ve izinsiz de olsa okumaya başladım.

Bu güzel defteri bana Alp verdi. Bu yüzden benim için çok kıymetlisin. Buraya ben inanmak istemediğim gerçekleri, gerçek olan yalanları ve mutluluklarımı yazacağım.

Bugün inanmak istemediğim bir gerçek öğrendim. Halbuki çok istemiştim gerçek olan bir yalan olmasını. Ben kansermişim.

Gözlerimi defterden ayırdım. Ece kanser miydi? Gözlerimde sızlama hissettim. Kalbim durmuş gibiydi. Bir süre donuk kaldım. Nasıl olur? Ece kanserdi ve benim haberim yoktu. Gözlerimden akan göz yaşı dudaklarıma deydi. Nefes alamıyordum. Bedenim buz kesmişti. Tekrar gözlerimi deftere döndüm. Okuyup okumamak arasında kalmıştım. Kalbim dayana bilecek miydi?

Duyduğum anda ne yapacağımı bilemedim. Kalp kanseri olmuştum. Kimseye söylemek istemedim sadece Irmak biliyor. Annemlere söylemedim çünkü benden çok üzüleceklerini biliyordum. Alp... ona söyleyemedim. Ya beni bırakırsa? Kim kanser bir kızla olsun ki?

Ben aşkımı da acımı da kalbime gömdüm...

Sayfa bitmişti ve bende yine biraz önce olduğu gibi donuktum. Defteri kapattım ve elimde tuttum. Ece beni seviyor muydu? Tüm duyguları bir arada yaşamıştım.

Başımı kaldırmamla Ali'yi gördüm. Endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Elindeki defteri bıraktım ve ayağa kalktım.

"Alp, Ece nerde?" Ece'nin kayıp olduğunu bilmiyor gibiydi.

"Kayıp!.." sanki boğazım düğümlenmiş gibiydi. Konuşamamıştım. Ali'nin gözleri büyüdü ve bana bir adım yaklaştı.

"Ne demek kayıp?! Yok mu?" Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım konuşmam lazımdı.

"İki gündür yok. Arıyoruz" ellerini başına koydu. Sonra sanki aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Yüzüne baktı ve gözlerini kaçırdı. Bu sefer ben ona bir adım yaklaştım.

"Bir şey mi biliyorsun?" Başını iki yana salladı ama yalan söylediği barizdi.

"Bak şu an senin bildiğin bir şey Ece'yi bulmamıza yardımcı olabilir. Ne biliyorsun?" Gözlerime baktı. Tam bir şey söyleyecekken Irmak geldi. İkimizde ona döndük. Gitmemiş miydi?

"Alp, Eren bilet işini halletmiş ama karakola gitmen lazımmış"  Irmağın yanına gittim ve karşısında durdum.

"Benden bir şey saklıyor musunuz?" Soğuk sesimle sormuştum. Bu soru onu şaşırtmış olsa ki kekelemesine neden oldu. Sadece başını iki yana salladı. Dişlerimi sıkmıştım bu durumda bile yalan söylüyorlardı.

"Ece kansermiş!" O kadar hiddetle söylemiştim ki Irmak yerinden sıçramıştı.

"Bu durumda bile yalan söylüyorsunuz! Ya ona bir şey olduysa? Şu an yardıma ihtiyacı olabilir! İki gündür yok Ece! Hiç mi korkmuyorsunuz?" Arkamda olan Ali, Irmağın yanına geçti. Dert yanarcasına başımı sallayıp ikisinin arasında geçip evden çıktım.

Bir şey saklıyorlardı. Ve o her neyse Ece'nin kaybolmasının  nedeni de oydu!

Sevgilim Asker Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin