1.Bölüm:''Ateş Şehri''

170K 6.1K 1.9K
                                    

                 

                 

15 Ekim itibariyle, Son Tanrıça yeniden yazılmaya başlanmıştır. Her hafta bölüm gelecektir, güne bile inebilir. Kurgu tam anlamıyla değişmeyecek olsa bile, çoğu yeri değiştirdim.

İlk üç bölüm, üçüncü ağızdan olacak. Geriye kalanlara Nora ile devam edeceğim. Hepinize iyi okumalar!

-

Genç kızın gökyüzünü anımsatan mavilikte ki gözleri, tek bir noktaya odaklanmıştı. Duvarın üzerine sabitlenmiş saat, dersin bitmesine az kaldığının habercisiydi. Kız, tuttuğu nefesini zilin çalışıyla birlikte dışarıya doğru üfledi. Bugün, her şeyin sona ereceği gündü.  Kendi sonunun başlangıcıydı.

Her şey, tanrılar ve onların çocuklarıyla birlikte başladı. Tanrı çocukları, insanlar ile birleşmeye başladı. Sonucunda elementlere hükmedebilen bir toplum ortaya çıktı, onları korumak içinde savaşçıların, bir alt versiyonu olan avcılar yaratıldı. Savaşçılar, Tanrılara özelken avcılar, element kullanıcıları ve insanları korumakla görevliydi.

Avcılar, ne kadar alt sınıf olarak kabul edilse de onlar olmasaydı, yeryüzünde yaşam olmazdı. Yıllardır kayıp olan Tanrıça Nyx'in yarattığı gölgeler, dünyaya salınmıştı. Geceleri ortaya çıkan bu yaratıklar, insanların ve element kullanıcılarının özlerinden besleniyordular. Avcıların, en büyük korkusu sıradan bir gece yaratığı değildi. Ruh avcıları adında ki yaratıklar, antik büyü yardımıyla ortaya çıkmış ve tüm avcıların korkulu rüyası hâline gelmişti. Ruh avcılarını öldürmek çok zordu, hançerin tanrı veya tanrıça kanına bulanması gerekiyordu. Yüzyıllardır gözükmeyen tanrıların, kanına batırılmış bir hançer yapmak ise hayli zordu.

Nora, bir avcı için gerekli tüm özelliklere sahipti. Hızlı ve çevikti, kolay yara almıyordu. Başarısıyla tüm akademiye ün salmıştı fakat iki yıl içinde, iyi olan ünü yerini kötüye bırakmıştı. Nora, bir avcı değildi çünkü o, ruhu kullanabiliyordu.

Ruh, çoğu kitapta adı geçmeyen unutulmaya yüz tutmuş beşinci element. Bazı filozoflar, evrenin ana maddesi olduğunu savunurken bazılarının kayda değer bulmadığı, öz. Yaşamın özü.

Nora Blanc, yaşamın özüne sahipti. İnsanların ruh hallerine göre değişen auralarının renklerini ve ölüleri görebiliyor, ruhsal acılarını hissedebiliyordu. Nora, kendisi dışında ki herkesin ruhsal acılarını dindirebiliyordu. Kendisi ise bir acı girdabının içinde her geçen saniye daha çok kayboluyordu.

Geleceğe dair aldığı vizyonlar sayesinde günlerce uykusuz kalıyordu. Başında ki dert, bununla da sınırlı değildi. Nora, Savaşçılar Akademisi'nin kütüphanesinde kendisine benzeyen bir adamı bulmuştu.

Perseus Frich, ruhu kullanabildiği için Tanrılara kurban edilmişti.

Sebebini bilmiyordu, araştırmaya korkuyordu. Tanrılar tarafından seçildiğine inanan konsey üyeleri, ruh kullanıcılarını Hades'e teslim ediyorlardı. Ruhu kullanan herkesin, Hades'in sınırını işgal ettiğine inanıyorlardı. Nora, korkuyordu.

Dövüş derslerinde gördüğü ölüler, hissettiği ruhsal acılar, onu intiharın kıyısına doğru sürüklemeye başlamıştı. Danışabileceği bir ailesi yoktu, o bebekken ölmüşlerdi. Ona teyzesi Alissa bakmıştı. Nora'nın kim olduğunu bulması gerekiyordu ya da kim olacağını. Alissa, güçlerinin hediyesi olduğunu savunsa da Nora, hediyelerin acı değil mutluluk getirdiğini düşünüyordu.

Nora, kaçmalıydı. Konsey onu Hades'e teslim etmeden önce akademiyi terk etmeliydi. Gerçi kimi kalmıştı ki burada? Geçen iki yılın içinde herkes ona deliymiş gibi bakmaya başlamıştı. En yakın arkadaşı Mia bile onu arkasında bırakmış, bir çöpmüş gibi yere atmıştı. Nora, Mia'nın bu değişimine anlam veremese de onun peşinden koşamayacak kadar yorgundu.

Konsey, bu gece Nora'yı büyük salona çağırmışlardı. Nora, gidemezdi çünkü biliyordu, ruhunu Hades'e teslim edeceklerdi. Kaçmalıydı, tüm anılarını arkasında bırakıp uzaklaşmalıydı.

Dolabında ki kıyafetlere doğru baktı genç kız, hiçbirine ihtiyacı yoktu. Yanında fazlalık taşımak istemiyordu, sorumluluk almak istemiyordu. Özgür olmak istiyordu. Kaybettiği yılların acısına dolu dolu yaşamak istiyordu. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi.

Aynasının yan tarafında asılı olan bilekliğini aldı ve avuçlarının içine hapsetti. Mavi bilekliğin iç kısmında Sky'ın adı, siyah harfler ile yazılmıştı. En çok onu bırakmak zor geliyordu Nora'ya. Yıllardır tek bir karşılık beklemeden sevdiği adam. Sky, ateş kullanıcısıydı. Nora'nın tüm bu olaylar olmadan önce ki en büyük hayali,Sky'ın avcısı olarak atanabilmekti.

Gerçekler, tüm hayallerini parçalara ayırmıştı.

Kot pantolonun cebine okulun yıllığından çaldığı Sky'ın küçük resmini koydu. Gece kadar siyah saçları ve buz mavisi gözleriyle, Sky kesinlikle bir ilah gibiydi.

Aslında Nora, akademinin en güzel kızı olabilirdi. Saçlarının her bir tutamını, güneşin sarısını içeren bir tondaydı. Küçük ve kalkık bir burnu, dolgun dudakları, çıkık elmacık kemikleri vardı. Fakat Nora'nın en dikkat çekici özelliği, mavinin en açık tonlarını içinde bulunduran gözleriydi. Yine de Nora, Sky tarafından yeterince fark edilmemişti.

Aynada ki yansımasına son kez baktı, kot pantolon uzun ve ince bacaklarını sıkıca sarmıştı. Olası bir duruma karşı kolay yumruk atabilmesi için sporcu atleti giyinmişti. Uzun sarı saçlarını, sıkı bir şekilde topladı. Ensesinde ki 'Memento Mori' dövmesi fazlasıyla göze çarpıyordu.

'Öleceğini hatırla.' Anlamına gelen bu dövme, Nora için gereğinden fazla önemliydi.

Hançerini, pantolonunun iç kısmına sıkıştırdıktan sonra Alissa'nın odasının kapısını çaldı. Alissa, her zaman ki ihtişamından bir şey kaybetmemişti. Nora'ya benzer mavilikte gözleri, ona göre daha koyu bir teni vardı. Kahverengi saçları, omuzlarından aşağıya doğru büyük bir asalet ile dökülüyordu.

''Hazırsan gidelim.''dedi Alissa.

''Gidelim.''diye onayladı Nora.

Kapılarının önünde onları bekleyen son model arabaya yerleştiler, Fire şehrini arkada bırakacaklardı. Yeryüzünde 4  tane akademi vardı, Nora'nın bulunduğu akademi de sadece ateş elementinin üyeleri ve avcılar eğitim görüyordu. Dış dünya tarafından görünmezdi, Amerika kıtasının büyüklüğündeydi.

Nora, buradan nasıl çıkacaklarını merak ediyordu. Büyüler ile kilitlenmiş kapıları sadece büyü kırabilirdi, buradan kaçmaya çalışmanın cezası dâhil ölümdü. Fakat yanında ki kişi Alissa'ydı, bir bildiği olmalıydı.

Alissa'nın son hızda sürdüğü araba dikkat çekmişti, arkalarına birkaç avcı takılmıştı. 'En yakın yerde sağa çekin.' Anonsu, gecenin karanlığına karıştığında Alissa, daha da hızlanmaya başladı. Çıkış, tam karşılarındaydı. Siyah alevlerden oluşmuş bir kapı. Nora, korkudan gözlerini sımsıkı kapatırken Alissa'nın melodisini duydu.

Gözleri sonuna kadar aralandı ve Alissa'yı buldu. Mavi gözleri, yerini gri bir ışığa bırakmıştı. İnce dudaklarının arasından çıkan kelimeler eşliğinde ateşten yapılan duvar, buza dönüştü. Alissa, arabayı gecenin karanlığına doğru sürmeye devam etti. Nora, arkasına dönüp baktığında ne akademiyi görebildi, ne de avcıları.

Kaçmışlardı, tüm şehri arkalarında bırakmışlardı. Gözleri, Alissa'ya döndüğünde sert bir şekilde yutkundu. Grileri, yerini mavilere bırakmıştı. Nora, küçük dilini yutmuş gibiydi çünkü söyleyecek hiçbir kelime bulamıyordu. Alissa, Nora'nın şaşırdığını biliyordu, öğrenecekti fakat şimdi değil, yakında.

Son Tanrıça|BİTTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin