Yeni bir bölümde daha birlikteyiz, hepinize şimdiden iyi akşamlar.
Multimedya, Persephone.
✨Ulaşım için:
Facebook grubumuz: Standros'un Kaleminden/Wattpad
İnstagram:sstandros
Ask.fm:standros
-
Bazı kişiler, doğuştan şanslı olurlardı. Bazılarıysa şansını, kendileri yaratırlardı. Bazılarına ise şans, Tanrılar tarafından adanırdı. Zeus ve diğerleri ise beni, kötü zamanlarında yaratmış olmalıydılar. Çünkü ne kendi şansımı kazanabiliyordum ne de şansımı yaratabiliyordum.
Kalbim temizdi. Düşüncelerim, pek masum değildi fakat şansı hak edecek derecedeydiler. Buna rağmen aynı şanssızlıkta yola devam ediyordum.
Dört yapraklı yoncalarla dolu bahçeye girsem, Zeus'un yıldırımı düşerdi. Kedi olsam değil dört ayak, tek ayak üzerine bile düşemeden ölürdüm. Neyse ki tanrılar, beni kedi olarak yaratmamışlardı.
"Her şeyi, en başından anlat."dedim, Hades'e. Yaptığım şeyin, sonucuyla yüzleşmek durumundaydım.
"Bak, biz sıradan tanrı ve tanrıçalar değiliz. Bizi onlardan ayıran bir şe-" Hades'i susturup, sözünü devam ettirdim.
"Tamam, anladım. Siz büyük 12'siniz falan filan. Beni ilgilendiren kısma geçsek."dediğimde gülmeye başladı. Tanrıçalar aşkına, komik bir şey dememiştim ki.
"Ah, güzelliğim. Anlaman gereken şey, bu değil. Bizi diğerlerinden ayıran, kanımızın ve güçlerimizin kutsanmış olması. 12 Olimposlu, onlar dışında ki tüm tanrı ve tanrıçaların kanlarıyla yıkandılar. Biz, kader tarafından kutsandık. Tek bir şartla, ölecek olanı döndürmemek."
"Saçmalık! Ölenleri döndüremiyorsanız, güçlü olmanızın ne anlamı var?"
"Nora, denge adı verilen bir şey var. Yıllardır bu dengenin bozulmaması adına savaşıyoruz. Kader tarafından kutsanmış olanlar, kaderlerine karşı gelirlerse dengenin temelleri yıkılır. Artemis, fazlasıyla güçlüydü. Öldü ve ölü kalması gerekliydi. Sen, doğacak olan ruhların gücüyle onu dirilttin ve üzerine bizim güçlerimizi de kullandın. Artık yeni ruh yok."
"Ne yapmam gerekiyor?"
"Ya bunu yapanın ya da döndürülmüş olanın ölmesi gerek."
"Hayır, Artemis'in ölmesine izin vermeyeceğim. Beni öldürün."dedim, acı bir ses tonuyla.
"Nora, bir süre zaman tanı kendine. Bu sadece senin verebileceğin bir karar değil."dedi ve desteklercesine elini, elimin üzerine koyup, hafifçe sıktı.
"Bunun sorumlusu benim. Suçumla yüzleşmeliyim."
"Ölmeni istemem. Ölmek için fazla genç ve güzelsin."dedi ve rüzgârın etkisiyle yüzüme gelen saç tutamlarımı, parmaklarının arasına alıp okşadı.
"Teşekkür ederim."
"Seni görememiş olması, büyük kayıp."diye fısıldadı, kulağıma doğru. Yakınlığından rahatsız olsam da geriye gitmek için bir hamle yapmadım.
"Anlamadım?"dedim, tek kaşımı kaldırarak.
Hades, alaycı bir şekilde gülümsedi. Buzu anımsatan gözleri, karanlığın ortasında parlıyordu. Harelerinde gezen tehlikeli ışık, beni fazlasıyla ürpertiyordu. Oldum olası Hades'ten korkmuştum zaten. Hatta Zeus'tan çok Hades'ten korktuğumu söyleyebilirdim. Adam, Zeus'un kızını kaçırmıştı ve kimse, ona engel olamamıştı. Dünya yıkımın eşiğine gelse bile o, kendi krallığında yaşamaya devam edecekti. Hiçbir şekilde kaybedeceği bir şey yoktu ve bu, onu tehlikeli yapıyordu.
"Persephone'dan çok daha güzelsin. Seni görememiş olması, ne yazık. Fakat üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Sen, tam olarak benim aradığım kraliçesin."
Bu sefer yüzünde alaycılıktan eser yoktu. İlk defa onu, bu denli ciddi görmüştüm. Kalbim, söyledikleri yüzünden rüzgârda ki bir yaprak misali titredi.
"Beni de kaçırmayacaksın, değil mi?"diye sordum, sesimin titrememesine özen göstererek. Tanrılar aşkına, lütfen beni kaçırmasın. Ah, Hades fobim var benim. Kalamam onun krallığında, kraliçesi filanda olamam.
"Rahatla, söylediklerimi duyduğundan beri çenen seğiriyor. Seni kaçırmayacağım. Kaçırsam bile kurtuluş yolunu bulacaksın, işte bu yüzden bana göresin. Tam bir savaşçı ruhlusun."
"Özgür ruhlu demeyi tercih ederim."dedim ve yüzümü, gökyüzüne doğru çevirdim. Persephone ile Poseidon'u merak ediyordum. Aralarında ki ilişkiyi kıskanıyordum. Poseidon nasıl bakıyordu acaba ona veya nasıl dokunuyordu? Ah, kıskançlık vücudumun en uç noktasına kadar yayılmıştı.
Persephone'nun kafasını, bir kazığın üzerine oturtmak ve Poseidon'a öğle yemeğinde sunmak istiyordum.
Hades, ondan daha güzel olduğumu söylemişti. Ayrıca daha savaşçı ruhluymuşum, iyi bir şeydi galiba. Peki ya Poseidon neden onu tercih etmişti? Belki de kalbi benden güzeldi. Ah, hadi ama! Benim de kalbim gayet güzel bir kere. Çok güzel atıyor, daha ne olsun! Persephone'nun kalbi, Poseidon'u görünce benim kadar hızlı atıyor muydu sanki? Hiç sanmıyorum.
Belki de o, daha şehvetli olabilirdi. Kızsal özellikleri daha gelişmişte olabilirdi. Mesela kıskanınca, benim gibi öldürmeyi düşünmüyordur veya boş zamanlarında Dünya'yı kurtarmak için savaşmıyordur. Ne yazık ki şanssızlık balonu, benim elimde patlamıştı. Saçlarımın doğru düzgün açık olduğu bir zaman bile yoktu. Topuklu ayakkabı, etek ve benzeri şeyleri giyemiyordum. Arkadaşlarım yoktu çünkü benimle olan çoğu kişi, ölüyordu.
"Hadi sor, aklına takılan şeyi."dedi, samimi bir şekilde gülerek.
"Üçünüzün arasında ne yaşandı?"
"Poseidon, Persephone'a ilk görüşte âşık olmuştu. Birlikteydiler fakat ben, bencillik yaptım. Persephone'u ilk gördüğüm an, ona sahip olmak istedim ve yanıma aldım. Poseidon, o günden beri benden daha çok nefret ediyor ama umurumda bile değil."
"Onu seviyor musun?"
"Ah, tabi ki hayır. Yatakta kötü olan bir kadını, nasıl sevebilirim ki?"dedi, gülerek.
"Bir kadını, yatakta ki durumuna göre mi seviyorsun?"
Söyledikleri, sinirlerimin gerilmesine sebep olmuştu. Hiçbir kadın, böyle bir şeyi hak etmezdi.
"Şaka yapıyorum, rahatla. Her şeyi bu kadar ciddiye almamalısın."
"Artık geri dönsek, olur mu?"diye sorduğumda kafasıyla beni onayladı ve bedenimi, yanına doğru çekip göğsüne yasladı. Işık kümeleri, git gide yayılırken gözlerimi sıkıca kapattım.
-
Tanrılar ve tanrıçaların nerede olduğunu bilmiyordum. Hades, gitmesi gerektiğini söyledikten sonra beni bırakmıştı. Nimpha ve Kingsley ile birlikte dövüş salonunda oturuyorduk. Çoğu kişi bana bakıp bir şeyler fısıldıyordu ve bu durum, içimde ki vahşi dürtüyü yumrukluyordu.
"Hey, etraftakilere yiyecekmiş gibi bakma artık. Gözlerinle parçalıyorsun resmen."dedi, Nimpha gülerek.
"Hakkımda konuşmalarından hoşlanmıyorum."
Salonun kapısı hızlı bir şekilde açıldı ve içeriye daha önce hiç görmediğim bir kız girdi. Su yeşili gözleri, simsiyah saçları vardı. Düz saçları, omuzlarından aşağıya büyük bir asalet ile dökülüyordu. Ölü bakışlarının yanında kaşlarına kadar uzanan simsiyah kirpikleri, birazda olsa canlı gibi gösteriyordu onu. Uzun ve hafif kalın bir burnu, dolgun dudakları vardı. Üzerine giyindiği siyah deri elbise, gezegen boyutunda ki göğüslerini iyice taşırmıştı. Bir tanrıçayı andırıyordu fakat kimdi?
"Siktir."diye mırıldandı, Jane. Salonda ki tek ses, ona aitti.
"Seni görmekte güzel Jane."dedi, kadın tehditkâr bir sesle.
"Senin için aynısını söyleyemeyeceğim Persephone."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Tanrıça|BİTTİ
FantasyTanrıça Serisi-1, devamı Buzdan Cehennem'de. Avcı ve element kullanıcıları olmak üzere ikiye ayrılıyorduk. Ben ikisine de dahil olamıyordum çünkü avcıların aksine bir element kullanabiliyordum ; Ruh. Element kullanıcılarına dahil olamayacak kadar h...