15.Bölüm:''Ruh Avcısı''

53.2K 3.4K 202
                                    

Multimedya Poseidon ve Nora. İyi okumalar.

Ask.fm:standros

tumblr:goddessofredwine

-

Güneşin güçlü ışıkları yerini gecenin karanlığına bırakmıştı. Yıldızların bile terk ettiği simsiyah gökyüzünün sebebi bendim. Buradan kurtulsam bile hiçbir şekilde yaşayamayacaktım. Aldığım nefesler bile karşımda ki kişilere rahatsızlık veriyordu. Şimdiyse Nyx'in yarattığı Gecenin Yaratıklarını, serbest bırakmıştım. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi çemberin içine hapsedilmiştim. Değil bir adım ileri gitmek, kirpiklerimi bile oynatamıyordum. Çember, alevler tarafından sarılmıştı. Binlerce kez denememe rağmen hiçbir elementi kullanamamıştım. Güçlü olmak fazladan güce sahip olmak değildi. Güçlü olmak, gücünü kontrol edebilmekti. Gücümü kontrol edemiyordum, basit bir halkanın içinden çıkmayı bile başaramıyordum. Umutsuzca, biri tarafından kurtarılmayı bekliyordum.

Çığlık seslerinin, paslı yankısı kulaklarımda hayat bulmuştu. Gecenin yaratıklarına karşı eksi özelliklere sahiptik. Onlar, gölgede yaşayanlardı. Gece, ona ait olanı saklar ve korurdu. Ben, onlara lanetlenmiş demeyi tercih ediyordum. Karanlıkta hayat bulur, aydınlıkta sonlanırlardı. Güneş ışınları, lanetlenmişlerin bir kısmını öldürebilmek için tek silahtı. Diğer türlü tanrı ve tanrıça kanıyla kaplanmış hançerlerle, kafalarını kesmemiz veya göğsüne isabet ettirmemiz gerekiyordu. En az bir avcı kadar hızlı ve çeviktiler, ruh avcıları dışındakiler korkularımızdan, çığlıklarımızdan ve ölümden beslenirdi. Kaos ve karanlık, onlar için kutsanmış niteliğindeydi.

Ruh avcılarıyla karşılaşan kişilerin çoğu ölmüştü. Geriye kalanlar ise çok güçlü olanlardı. Ruh avcılarına karşı şans, yok denilecek kadar azdı. Kalbimizde ki ve zihnimizde ki, en büyük korkularımızı bize sunardı. Kendi korkularımıza yenik düşerken ruhumuzu, bedenimizden ayırırdı. Anlatılanlara göre acıyla dolu bir ölüm olurdu. Ruhun, içinden çekilirken bedenin diri diri yakılıyormuş gibi hissederdin.

Nasıl mümkün olabilirdi, hâlâ anlayamıyordum fakat oyuna gelmiştim. Sınır tanımayan yaratıkları, Olimpos'un üzerine salmıştım. Bir savaşın, temellerini atmıştım.

Çığlık sesleri güçlenirken gözlerimden aşağıya bir damla yaş süzüldü. Yaş, yanaklarımdan akıp toprakla buluştuğu anda alevler söndü. Bedenim, elektrik verilmişçesine titrerken toprağın üzerine düştüm. Tenime, neşterler saplanıyor gibi hissediyordum. Her bir santimim kesiliyor ve parçalanıyordu. Vücudumun kontrolünü kaybetmiştim. Toprak, bedenime ev sahipliği yaparken dudaklarımın arasından çıkan acı bir vaveyla, bir yıldırım darbesi eşliğinde gecenin karanlığında yankılandı. Zeminde ki toprak sarsılırken ruhum, bedenimden kanlı bir nefes eşliğinde ayrıldı.

Yerde yatan bedenime doğru baktım. Hiç olmadığım kadar solgun ve cansız gözüküyordum. Nefes atışlarım ve nabzım, normaldi. Yine de bir ölüden farkım yok gibiydi.

''Nora, fazla vaktim yok. Beni dinlemelisin, Gecenin Yaratıkları şimdiden birçok tanrı ve tanrıça çocuğunun ölümüne sebep oldu. Çember bozulmadan, oradan çıkmanın bir imkânı yoktu. Ruhunun, bedeninden ayrılmasında sana yardım ettim. Fakat şu an, fazla zamanımız kalmadı. Hislerine güven, senin için geri döneceğim.''dedi, bir kadın. Kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama onu dinlemekten başka bir seçeneğimde yoktu.

Ruhum, kaosun ortasına doğru çekildi. Rengârenk çiçekler, kanın kızılına bürünmüştü. Binlerce kişi, savaşamadan öldürülüyordu. Athena ve Ares, büyük bir ustalıkla Gecenin Yaratıklarına karşı savaşsalar da sayıları çok fazlaydı ve biz, hazırlıksızdık. Ruh Avcıları, gölge formundan arınıp insan formuna bürünmüşlerdi. Bir an ihtimalleri tartarken içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmamızı sağlayacak iki şeyin olduğunu anladım.İlk olarak Apollon, Güneş'i gökyüzüne çıkartmalıydı.

Son Tanrıça|BİTTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin